BEKAA VADİSİ ( LÜBNAN ) – UĞUR UZER

 

BEKAA VADİSİ ( LÜBNAN ) – UĞUR UZER

Hep duyduğum ve içimde hissettiğim, bildiğim bir yer gibi gelir bana; “Bekaa”

Yıllar geçtikçe okuma alışkanlığı nedeni ile bildik bir yer oldu, yaşamımda.

Sonra bir gün hadi bu aşina yere bir gidelim dedik. Gitme işlemlerine başladık, bağlantılarımızı kurduk. Bilgilerimizi tazeledik. Nerelere gideceğimizi genel gezi düzeni içinde nelere dikkat edeceğimizi düzen dışına çıktığımızda kısa, hızlı nokta atışlarımızı nerelere yönlendireceğimizi (tercih edeceğimizi) belirledik. Ve bir 23 Nisan sabahı Pegasus misali Beyrut’a doğru kanatlandık.

DSC00441_640x442

DSC00439_640x480

Kulaklarımızda bizden biri olan Lübnanlı sanatçı “Feyruz’un La Beyrut” ezgisinin nağmeleri içinde Beyrut’a indik. Turların geleneksel şehir turunu yapmaya başladık. Beyrut. Yılların savaşçı kenti. Yaralarının bir kısmını onarmış bir kısmını bizim de görmemiz için beklemiş. O dehşet günlerini; kardeşin kardeşi katlettiği günleri, anları hayal etmek için gözleri kapamaya gerek yok. Hayale bile gerek yok. Vahşet orada apaçık ortada. Bu gazi kent!!! Geçmişi ile birlikte yaşamayı ve geleceğe umutla bakmayı/hayatın ertelenemeyecek kadar yaşamaya değer olduğunu kırımın ortasından yaşamı filizlendirmeyi beceren bir kent.

DSC00473_640x480

DSC00444_640x451

Camlarda çiçekler, balkonlarda çamaşırlar, sokaklarda oynayanlar ve canlı bir yaşam. Sokak aralarında cıvıl cıvıl koşuşturan çocuklar ama caddeler yoğun. Bazı caddeler bir farklı camlı afişler, pankartlar, flamalar, bayraklar, ağrı dağı posterleri- afişleri evet bugün 23 Nisan öbür gün 24 Nisan Ermeni Diasporasının Fransa ve ABD’den sonra en organize olduğu bölge. Nitekim yoğun protesto hazırlıklarını görüp hissetmemek mümkün değil.

24 Nisan sabahı Beyrut’un hemen dışında Nehrü’l-Kelb ‘ e gideceğiz. Yolumuz Beyrut’un Ermeni mahallesinden geçiyor (Burç Hamud). Diyosporonun 24 Nisan kutlamalarının arasından geçerek Nehrü’l Kelb (köpek nehri) ‘e gidiyoruz. Gideceğimiz yer, bir yeraltı gölü Nehrü’l Kelb vadisi içinden gidiyoruz. Yemyeşil bir vadi. Eski yol bu vadiden geçerek Beyrut’a ulaşıyormuş. Rehberimiz “Köpek Nehri’nden” bahsetmeye başlayınca ben bu nehri bir düşünmeye/hatırlamaya çalıştım. Seyahat bittiğinde kitaplığı karıştırırken Amın Maalouf’un “Arapların Gözünde Haçlı Seferleri” kitabından hatırladığımı anımsadım. Kudüs yolunda Haçlıların Ön Asya halkına çektirdiklerini anımsadım.

Nehrü’l Kalb’den sonra bir Fenike şehri olan Sayda (Sidon) antik kentini gezdik. Hala yerinde duran ve Haçlılara direnen kalesini ve içindeki müze ile ilk abeceyi aslına yakın haliyle gördük. Kent içinde dolaştık ve 24 Nisan kutlamalarını seyrettik.

Küçük bir kent olması ve Arapların çokluğu nedeniyle bir kilise bahçesinde icra ediliyordu.

DSC00615_640x480

 

DSC00517_640x480

Heyecan:

Bekaa Vadisine gidiyoruz. El Beka: T şeklindeki Lübnan ve Anti Lübnan dağlarının çatıştığı bir coğrafya derin, uzun ve zengin bir vadi. Esassen Bekaa Suriye’ye Beyrut’tan daha yakın. Suriye’ye yoğun bir trafiğin olduğunu gözlemliyoruz. Vadinin kendi ekosistemi renkli ve zengin tarıma izin verdiği gibi çeşitli meyve ve sebzelerde yetişiyor. Baalbek girişinde sağda CELİL Filistin mülteci kampının kapılarını ve ana caddesini görüyoruz

Çok duyduğumuz, yakın tarihimizde önemli yer tutan, yurdumuzdan gidenlerin, gidip gelmeyenlerin, kimisini tanıyıp bildiğimiz, çoğunu tanımadığımız isimsiz kahramanların yaşadığı yer. (Tabi gelip çook yükseklerde olan kardeşlerini unutan anlı şanlı gazetecilerin de o vadiden geçenleri var.). tarih boyunca istila görmüş ve direnmiş bir kutsal yer!…

DSC00627_640x480

KASARA Kasabasıyla girdik El Beka’ya, otobüsümüz rampalardan ve 8 çizen kavizli yollardan döne döne yeşil vadiye indi. Her yer yeşil ancak dağlardaki karlar henüz erimemiş. KASARA demografik olarak karışık (Müslüman/Hıristiyan) bir kent. Üzümleri ve şarapları ile ünlü.Şarap fabrikası bir malikane şeklinde düzenlenmiş tali bir bina adeta kaşane. Kullanım alanı, bahçeleri ve salonları geniş ve ferah. Girişte artık demode olmuş şarapçılığa özgü alet ve edevat, dekor ve objeleri sergiliyorlar. Üst katta tadım salonları mevcut. Mahzenleri

DSC00634_640x480

konusuna hakim bir bayanın izah ve refakatinde gezdik. Pek çok ödül almış şarap türleri mağaralardaki fıçılarda dinlendiriliyor. Nem, ısı, ışık uyumlu olduğu için randıman da artıyormuş. Yıllık 900 bin şişe depolanıp satıldığını söylüyorlar. Bir efsaneye göre avcılar sık sık tavuklarını çalan bir tilkiyi takip ederken onun saklandığı bir oyuktan bu labirent şeklindeki mağaralara ulaşmışlar. En çok merak ettiğimiz husus ise vadinin çoğuna hakim olan Hizbullah’ın şarap fabrikasından vergi alıp almadığı!? Kısa bir mola ve eski bir şarap üretim merkezini ziyaretten sonra El Beka’nın içlerine doğru yolumuza devam ediyoruz. Gittikçe kontrol noktaları sıklaşıyor. Bizi çevirmediler. Kontrol noktalarında ise çok milis yok.

Köyler/Kasabalar canlı. Kılık kıyafet göze batacak bir manzara göstermiyor. Bir müddet sonra Baalbek kentine geliyoruz. Antik Kent ile yeni yerleşim alanı yan yana. Antik Kent koruma altına alınmış. Anıtlar heybetli/görkemli. İnsanı ezecek

DSC00660_640x435

DSC00662_640x480

DSC00674_640x480

DSC00715_640x421

DSC00729_640x480

DSC00684_640x480

büyüklükte. Her şeyi ile ihtişamlı olan mabet ölçekleri, Anadolu’dakilerle mukayese edildiğinde onlardan (en-boy-yükseklik) oldukça büyük.

Revaklar büyük panolar halinde ve muhteşem. Kent insanı adeta içine çekiyor.

Kullanılan taş malzemelerde binaların ihtişamına / büyüklüğüne yakışır ebatlarda. Kent savaş alanı olan bir vadide olmasına rağmen restorasyon devam ediyor görüntüsünde.

Grubumuz heybetli kentin içinde kendini kente kaptırıp kaybolurken, tecrübeli rehberimiz bir taşın arkasından, mabedin içinden bulup, gruba toplayıp, önüne katarak otobüsümüze götürmeseydi antik kentle eski günleri-ihtişamı aklımızda tahayyül ederek daha çok gezerdik.

DSC00758_640x480

 

Şimdi yolumuzda Anjar yerleşkesi var. Orada Selçuklularında yazdığı bir yazlık sarayı gezeceğiz. Sarayın yakınındaki Anjar Kenti çoğunlukla Ermenilerin yaşadığı bir kent. Anmaların ardından bu şehre gideceğiz. Gitmeden önce yolda bir yemek yiyeceğiz tabi bir Ermeni lokantasında. Güzel yerleşke, yeşillikler arasında ortadan arklar/kanallar arasında sular akıyor ve etrafta türlü çiçekler açmış.

Durgunuz. Yeşillik ve su huzurlu bir ortam yaratıyor. Ev sahipleri çok ilgili davranıyorlar. Güzel bir yemek ve çay eşliğinde finalde mırra ile bizi uğurladılar.

Şimdi yolumaz Anjar’a.

Vadinin (El Beka’nın) ortasında geniş bir alana yayılmış bir iki katlı evlerden oluşan bir yerleşke. Anmanın izleri bayrak ve posterler etrafta asılmış duruyor.

DSC00769_640x480

DSC00771_640x480

Yerleşkenin içinden geçerek, mücavir alandaki Viran Saraya geliyoruz.

Kalıntılar Balbek’teki ihtişamdan çok uzak. Ama burada da ne hayatlar gelip geçti. Akşamüzeri hava hafifçe kırmızıya çaldığında hüzünlü bir hayal geçmişle bağ kurmamıza aracı/vesile oluyor. Ve hayal gerçeği ya da olmasını umduğumuzu kısa bir an içinde de olsa gerçekmiş gibi gözlerimizin önünden geçiyor.

DSC00776_640x480

DSC00773_640x480

DSC00781_640x480

Yolumuz çıkış kapısına yöneldiğinde hediyelik eşya satan dükkanlardan nazik davet alıyor grubumuz. Nereden geldiğimiz soruluyor. Grup Türkiye’den geldiğimizi söylüyor. Ama ticaret Milliyet dinlemeden yapılıyor. Uzaktan birkaç genç bize mi bakıyor, yoksa biz mi öyle algıladık?.

Beyrut. Beyrut. Başka bir yazı konusu olsun. Beyrut gizemli bir kent. Gebe! Gebe olmaya müsait. Neye gebe? Her şeye ve her şeye rağmen sevenlerin yaşadığı bir kent. Feyruzun sesinden Beyrut şöyle sesleniyor “Herkesin farklı bir Beyrutu var ancak sevmek için çok sebebi var…”

Uğur UZER