BURANA KULESİ – TOKMOK ( KIRGIZİSTAN ) -EMEL FIRATLI
BURANA KULESİ – TOKMOK ( KIRGIZİSTAN ) – EMEL FIRATLI
Neredeyse tamamına yakın kısmı dağlarla kaplanmış olan, özellikle de Tanrı ve Pamir Dağları gibi en görkemlilerinin hakim olduğu Kırgızistan, doğal güzellikler yönünden çok zengin ancak maalesef tarihi kalıntılar açısından aynı şansa sahip değildir. Bu nedenle turistlerin ilgisini çekmek amacıyla daha çok doğa ve kültür
TANRI DAĞLARI
gezilerine ağırlık verilmektedir. Vahşi doğa içinde gerçekleştirilen geziler ve spor etkinlikleri yanında hala sürmekte olan otantik göçebe kültürünün tanıtımına yönelik turlar yapılmaktadır. (Ekilecek alanlar çok az olduğundan halk, göçebe hayat tarzını tercih etmek zorundadır.) Kırgızistan da iki önemli tarihi nokta olarak Burana Kulesi ile Taş Rabat Kervansarayı öne çıkmaktadır. Ancak Burana Kulesi, üstlendiği özellikler nedeniyle büyük önem arz etmekte ve haklı olarak sahip olduğu “Dünya Somut Kültürel Miras Listesi” içinde yer alma gururunu taşımaktadır.
Gelelim bu güzel kulenin ayrıntılı anlatımına;
Burana Kulesi, Başkent Bişkek’e 85 km. uzaklıkta bulunan Tokmok Şehrindedir. Ancak şehirden yaklaşık 24 km. kadar uzakta ve Chu Vadisinde yer almaktadır. Tanrı Dağlarının manzarasını cömertçe sergileyen bu güzel vadi aslında uzun yıllar boyunca Türklere ev sahipliği yapmış bereketli topraklardır. Tanrı Dağlarından doğarak kendisiyle aynı adı taşıyan vadiyi zenginleştiren Chu nehri buraya hayat vermiş ve Balasagun gibi önemli bir şehre de ev sahipliği yapmıştır.10 ve 11. Yy. da Karahanlı Türk devletinin başkentliğini yapan Balasagun, zamanının çok önemli bilim ve kültür şehriydi. İpek yolu üzerinde yer alan şehir; matematik, felsefe, astronomi dallarında öne çıktığı gibi “Kutadgu Bilig” in yazarı ünlü Türk bilgini Yusuf Has Hacib in de doğduğu şehirdir. Yine burada çok önemli eserler veren Kaşgarlı Mahmut u da anmadan geçemeyeceğim.
Karahanlılar, İslam dinini topluca kabul eden ilk Türk Devleti oldukları gibi bilim ve kültürde çok ilerleme kaydetmişlerdir. Onlardan kalan eserler maalesef günümüze dek ulaşamamış, savaşlar ve depremler sonrası hepsi yok olmuşlardır. Burana Kulesi ise, Karahanlılardan kalan yegâne eserdir.
Kule olarak isimlendiriyoruz ama aslında Karahanlılar zamanında yapılan bir Caminin minaresi olup zamanında gözetleme kulesi olarak da kullanılmış. “Burana” kelime karşılığı olarak da “minare” anlamına gelmektedir. Aslı 40 metrenin üzerinde olan kule, deprem sonrası 24.6 metre yüksekliğine inmiştir. Balçıktan pişirilmiş tuğlalar kullanılarak inşa edilen kule, sekizgen bir tabana sahiptir. Kullanılan tuğlaların dış kısımları motifler kullanılarak şekillendirilmiştir. Önce Devlet koruması altına alınan kule, 70 li yıllarda aslına sadık kalınarak restore edilmiş, 1977 yılından beri de Müze statüsünde hizmet vermeye devam etmektedir. Yerel rehberimizin verdiği bilgiye göre; Kulenin etrafında kazılmayı ve çıkarılmayı bekleyen şehir kalıntıları bulunmakta fakat maddi imkânsızlıklar nedeniyle yapılamamaktadır.
Kulenin girişi; güney kısımda konumlanmaktadır ancak yerden 5 metre yükseklikte olup demir bir merdiven ile girişe ulaşılmaktadır. Alt kısımda, sekiz adet kapı görünümünde olan form verilmiştir. Kulenin içinde tepeye çıkmayı sağlayan yine tuğladan yapılmış dar ve spiral bir merdiven bulunmaktadır. Her ne kadar çıkması zor olsa da manzaranın keyfini çıkarmak için bu zorluğa değeceğini düşünüyorum.
Kulenin etrafında, çok değişik tarzlarda Balballar bulunmaktadır. Balballar, eski Türklerde ölen kişini mezarının etrafına dikilen mezar taşları olup ne kadar büyükse ölen kişinin o kadar önemli olduğunu göstermektedir. Altıncı yüzyıla kadar tarihlenen mezar taşları bulunmaktadır. Yine bu alanda M.Ö 2. Yy. a tarihlenen kaya resimleri de sergilenmektedir. Ressam taşları da diyebileceğimiz bu taşların üzerinde; at, keçi gibi resimlere yer verilmiştir. İnsan formu verilen balballardaki figürler, aynı insanlarda olduğu gibi birbirlerine benzememektedir. Elinde kase tutan, kılıç tutan ilginç Balballar görülecektir. İslamiyet sonrası yüz şekillendirme ortadan kalkınca taşların üzerinde Arapça yazılar görülmeye başlamıştır.
Bu alan içerisinde bir de ufak müze bulunmaktadır. Müzenin içinde; çanak çömlekler, ev ve ziraat aletleri, üzerinde resimler bulunan taşlar, süs eşyaları sergilenmektedir. Ancak fotoğraf çekimi yasak olduğundan buradan fotoğraf örnekleri paylaşamıyorum.