DUKHA TÜRKLERİ ( KAYIP TÜRKLER ) – KADİR TOSUN

 

 

DUKHA TÜRKLERİ (KAYIP TÜRKLER)

Moğolistan gezimizin bu bölümünde Ulan Batur turunu tamamladıktan sonra Moğolistan Hava Yoları’nın Rus yapımı pervaneli bir uçağıyla Murun’a ulaştık. Valizlerimizi havalimanında bizi bekleyen 4 çeker araçlara yükledikten sonra Ötüken coğrafyasında safariye başladık.

Safarinin ilk etabında Uuşgiin Övür Geyikli Taşları’na doğru yola çıktık. Aslında ortada yol falan yok. Bizden önce gidenlerin tekerlek izlerini takip ediyoruz. Dere tepe düz gidiyoruz. Yaklaşık 20 – 25 km sonra Geyikli Taşlara ulaştık. Burada 50 kadar kurgan var. Moğollar bu kurganlardan 2 tanesini temizlemiş, etrafını çitle çevirmişler. Çevrili alanların içinde 6 tane geyikli taş bulunuyor. Bu taşlar mermer veya granitten yontulmuş. Keski ile üzerine geyik figürleri işlenmiş. Bu taşların bir tanesi yaklaşık 2 – 2.5 metre boyundaydı. Tepesinde kulağı küpeli bir insan yüzü kabartması vardı. Diğer taşlar ise yaklaşık 1 metre boyundaydı. Bana göre burası binlerce yıllık büyük bir Hun mezarlığıdır. İnsan suratlı taş da büyük bir ihtimalle Hun hükümdarlarından birisinin mezar taşıdır. Diğer taşlar ise Hun prenslerine ait anıt mezar taşları olabilir. Tabi ki bunlar benim değil arkeologların, tarihçilerin konusu. Gidip araştırsınlar.

1_361x480

2_360x480

Bu Hun mezarlığında epeyce oyalandık. Bol bol fotoğraf çektirdik. Atalarımızın ruhlarına Fatihalar gönderdik. Sonra vakit nedeniyle bu akşam konaklayacağımız Hovsgöl Çadır Kampı’na doğru yola çıktık. Yolda güneş battı. Akşam oldu. Hava karardıktan sonra Hatgal ilçesini geçtik. Çok zorlu bir yolculuktan sonra saat 24.00 civarında Havsgöl kenarındaki çadır kampa ulaştık. 2 – 3 kişilik gruplar halinde çadırlarda konakladık.

Havsgöl Moğolistan’ın kuzeybatısında, Rusya Federasyonu sınırında, Sayan Dağları eteklerinde bir göldür. Moğol kaynaklarına göre; Havsgöl 136 km uzunluğunda, 36 km genişliğinde, 262 metre derinliğindeymiş. Moğolistan’daki tatlı su rezervlerinin %70’ini oluşturuyormuş. Gölün etrafı sıra dağlarla çevriliymiş. Bu dağlar Sibirya çamlarından oluşan Tayga Ormanları ile kaplıymış. Göl yüzeyi kış aylarında donarmış. Buz tabakası yeterli kalınlığa ulaştıktan sonra üstünden yüklü kamyonlar bile geçebilirmiş. Gölün suyu içilebilir nitelikteymiş. Gölün içinde bulunduğu saha topyekün milli parkmış. Bu bölge halk tarafından kutsal kabul edilirmiş. Park sınırları içerisinde dağ keçisi, kızıl geyik, misk geyiği, boz ayı, bozkurt, sığın ve samur gibi hayvan türleri yaşarmış.

Burası deniz seviyesinden çok yükseklerde, Sibirya yakınlarında olduğu için geceleri çok soğuk oluyor. Bugün 30 Ağustos ama çadırlarda üşüyoruz. Biz yattıktan sonra soba sönmüş. Sabaha karşı soğuktan uyandım. Biraz sonra kucağında odunlarla birisi geldi. Sobayı yakıp gitti. Çadır fırın gibi oldu.

***

2016 yılı gezisinde de 4 çeker araçlarla Murun Havalimanı’ndan 100 km ilerdeki Selenge Çadır Kampı’na gittik. Çadırlarımıza yerleştikten sonra bizim için özel olarak hazırlanan Horhog yemeğinin yapılışını seyrettik. Önce Selenge Nehri’nden topladıkları yumurta büyüklüğündeki taşları bir daha yıkadıktan sonra kızgın ateşte kor haline getirdiler. O arada soğanları, patatesleri, havuçları soyulup yıkadılar. Büyük parçalar halinde doğradılar. Koyun etlerini de haşlama büyüklüğünde parçaladılar. Sonra kekik, karabiber, kırmızıbiber gibi baharatlarla tımar ettiler. Bunları süt güğümüne benzer bir kaba bir sıra kızgın taş, bir sıra et, bir sıra soğan, patates, havuç şeklinde dizdiler. Bu sıralamayı aynı şekilde tekrarlayarak bütün güğümü doldurdular. En üste koyun kuyruğu eklediler. Güğümün ağzını kapatarak odun ateşinde pişirdiler. Ateşten indirdikten sonra güğümün kapağını açmadan biraz beklediler. Böylece tam kıvamına gelen yemeği masalara servis ettiler. Yemek pişerken kuyruk yağları tamamen eridiği halde diğer yağların olduğu gibi durduğunu hayretle gördük.

Yemekten önce Moğol adetlerine göre Horhogun içindeki kızgın taşları elimize alıp dilekte bulunduk. Daha sonra yemeğe saldırdık. Etleri, soğanları, patatesleri, havuçları sildik süpürdük. Masada ne varsa hepsini götürdük. Bu horhog Moğolistan’da yediğimiz en nefis, en leziz ve en otantik yemekti.

Yemekten sonra Selenge Irmağı kenarına doğru bir yürüyüş yaptık. Yabani kazların, ördeklerin ve atların arasından nehir kenarına doğru yürüdük. Meğerse mesafe göründüğünden daha uzakmış.

Selenge Nehri, Orhun Nehri’nden daha büyük bir nehir. Çok deli akıyor. Taşları, kayaları, odunları, kütükleri götürüyor. Nehirde elimizi, yüzümüzü yıkadık. Türkiye’ye götürmek üzere bir şişe su doldurduk. Burada bir süre oyalandıktan sonra kampa geri döndük. Kampta kımız içtik. Şaman ayinine katıldık. Gece yarısına doğru yatıp uyuduk.

***

Ertesi sabah erkenden kalktık. Hepimiz uykumuzu almışız. Kendimizi çok dinç hissediyoruz. İlk önce göl kenarında sabah yürüyüşü yaptık. Sabahın ayazında gölde mayosu ile yüzen Moğol kızlarına rastladık. Biz soğuktan titrerken onlar gölde yüzüyorlardı.

Bugün safarinin en uzun ve en zorlu parkuruna çıkacağız. Kahvaltımızı yapıp bir an önce yola revan olmamız gerekiyor. Ama arkadaşlar bir türlü ayrılmak istemiyorlar. Çünkü burası çok güzel bir kamp. Daha sonra buraya gelip birkaç gün kalmalı.

Hatgal ilçesi çıkışında Dukha Türklerini ziyaret ettik. Bütün arkadaşlar kayıp Türkler olarak bilinen Dukha Türklerini ve ren geyiklerini görmeyi çok istiyorlardı. Biz vardığımızda onlar da çadırlarını sökmüş, köylerine dönüyorlardı. Çadırları Moğol çadırlarına (gerlere) hiç benzemiyordu. Sanki Kızıldereli çadırları gibiydi. Bizi görünce hemen durdular. Türk olduğumuzu söyleyince çok sevindiler. Ne yazık ki Dukha Türkleri Türkçe bilmiyorlardı. Türkçeden farklı bir dil konuşuyorlardı. Kendileri ile ancak rehberimiz aracılığıyla konuşabildik. ‘Biz de Türküz. Biz Tuva Türkleri’nin bir koluyuz.’ dediler.

Neyse yüklerini indirdiler. Sergilerini açtılar. Yarı kıymetli taşlardan ve ren geyiği boynuzlarından yaptıkları hediyelik eşyalarını çıkardılar. Kolyeleri, küpeleri, fincanları, bıçakları, kalemlikleri, bibloları, armaları satışa sundular. Osman Oktay Kayı Boyu armasını hemen kaptı. Arkadaşlar da bol bol alışveriş yaptılar. Ben de yeşim taşından bir kolye, ren geyiği boynuzundan 2 fincan, 2 çift küpe ve bir bıçak satın aldım. Alışveriş faslı bittikten sonra biraz da geyik muhabbeti yaptık. Ren geyikleri ile fotoğraf çektirik. Grubumuzun maskotu olan en genç Ötüken yolcusu Ahmet Elçibey’i ren geyiğine bindirdik.

3_640x480

4_640x480

Dukha Türkleri’nin grup lideri konumundaki Davaa ‘Biz buradan yaklaşık 300 km ötede, Sayan Dağları eteklerinde yaşıyoruz. Yabani hayvan avlar, orman meyveleri toplarız. Geçimimizi şu gördüğünüz ren geyiklerinden sağlarız. Bizim nüfusumuz 250 kişi kadardır. Elimizde halen 1800 civarında ren geyiği vardır. Ancak onların da nesli bozulmakta, verimleri de giderek düşmektedir.’ dedi. Biz de TİKA Program Koordinatörü Doç. Dr. Ekrem Kalan beyden öğrendiğimiz bilgileri kendisine aktardık. TİKA Dukhaların geçim kaynağı olan ren geyiklerinin neslini korumak için Rusya’nın Yakutistan Cumhuriyeti’nden 20 tanesi anaç, 5 tanesi de teke olmak üzere toplam 25 damızlık ren geyiği getirtecekmiş. Bu geyikleri Dukha Türklerine hediye olarak verecekmiş. Davaa bu müjdeli habere çok sevindi. Kendisine bir adet Türk Bayrağı hediye ettik. Bu bayrağı çadırına asacağını ve hiçbir zaman indirmeyeceğini söyledi. Daha sonra köydeki Dukha Türklerine dağıtılmak üzere Türkiye’den getirdiğimiz bir bavul dolusu giyecek eşyasını kendisine hediye ettik. Davaa bunları emanet olarak teslim aldığını, bir hafta sonra köyüne ulaştığında hepsini muhtaç ailelere dağıtacağını söyledi.

Nihayet ayrılma vakti geldi. Hepsi ile kucaklaşıp vedalaştık. Onlar yüklerini toplayıp ren geyikleri ile Sayan Dağları’na doğru gittiler. Biz de 4 çeker araçlarımızla Murun’a doğru safariye devam ettik.

2016 yılı gezimizde maalesef Dukha Türklerine rastlayamadık. Onların yerinde Moğollaşan başka bir Türk boyu olan Darhatlar vardı. Onlar da yol kenarında ren geyikleri ile hediyelik eşyalar satıyorlardı.

Dukha Türklerinden ayrıldıktan 20 – 25 km sonra Erhel gölü Geyikli Taşları’na saptık. Erhel Gölü’nde başta kuğular, kazlar, ördekler, karabataklar olmak üzere çok sayıda kuş türüne rastladık. Ama çevrede hiçbir avcı yoktu. Tek bir tüfek patlamıyordu. Kuşlar özgürce gölde yüzüyor, yavrulayıp çoğalıyorlardı. Erhel Gölü sanki bir kuş cenneti gibiydi. Ayrıca göl kenarında atlar, develer, yaklar, sığırlar, koyunlar ve keçiler dolaşıyorlardı.

Vakit nedeniyle göl kenarında huşur (çiğ börek) ve buuzdan (mantı) oluşan piknik türü öğle yemeğimizi yedik. Su kuşları ve hayvan sürülerinin fotoğraflarını çektik. Burası sanki cennetten bir köşe gibiydi. Göl kenarında biraz dinlendikten sonra 4 – 5 km ilerideki geyikli taşlara doğru yola çıktık. Burada da çok sayıda kurgan vardı. Burası da büyük bir ihtimalle eski bir Hun mezarlığıydı. Moğollar kurganlardan birisini temizleyip etrafını çitle çevirmişler. Burada 4 mt büyüklüğünde dünyanın en büyük geyikli taşı vardı. Bana göre burası mutlaka büyük bir Hun kağanının anıt mezarıdır. Bilge Kağan Abidesi’nden bile daha büyük bir mezar taşı başka türlü nasıl açıklanabilir? Burada da bol bol fotoğraf çektik. Atalarımızın ruhlarına Fatihalar gönderdik. Daha sonra safariye devam ettik.

Murun’dan sonra ortada yol diye bir şey kalmadı. Yol güzergahında çok sayıda kurgan gördük. Hunların başkenti herhalde buralarda bir yerlerdeymiş. Hava kararmadan önce İder Nehri’ni geçtik. Jargalan Çadır Kampı kenarında biraz dinlendik. Keşke bu kampta konaklasaydık. Ama biz yolcu yolunda gerek diyerek yolumuza devam ettik. Gece karanlığında derelerden geçtik. Tepelerden aştık. Çukurlarla, hendeklerle, tümseklerle savaşa savaşa gece yarısından sonra Terh Tsagaan Gölü Çadır Kampı’na ulaştık. Böylece 450 – 500 km.lik bu zorlu etabı başarıyla tamamladık. Ama belimiz bıkınımız da tutuldu. Kampın mutfak, restoran bölümünde güzel pişirilmiş sazan türü lezzetli bir balık yedikten sonra çadırlarımıza çekilip hemen yattık. Yorgunluktan sızıp kalmışız. Sabaha karşı sobamızı yakmaya gelenleri bile duymadık.                                                                                                                                                           22.01.201KADİR TOSUN

 

KADİR TOSUN

Evli ve 2 çocuk babası olan Kadir Tosun Ziraat Yüksek Mühendisidir.

Kamu hizmeti ; TÜGSAŞ Genel Müdürlüğünde Baş Uzman ve  Genel Müdür Müşaviri olarak çalıştı. Daha sonra TÜGSAŞ/Kütahya Gübre Sanayi’nde  Genel Müdür Yardımcısı görevine atandı.

 Kültürel faaliyetleri ; Doğu Türkistan, Moğolistan, Tuva, Hakasya, Altay ve Kazakistan gezi notlarını anlatan ‘Ötüken Yolcuları’  adlı gezi kitabı yayınlanmış olup 2. baskısı yayına hazırlanmaktadır.

  • Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan gezi notalarını anlatan “ Türkistan Kazan Ben Kepçe” adlı gezi kitabı yayınlanmıştır.
  • İran, Azerbaycan, Türkmenistan ve Tacikistan gezi notlarını anlatan ‘İrandan Turana’ adlı gezi kitabı yayınlanmış olup 2. baskısı yayına hazırlanmaktadır.
  • Kırım, Tataristan, Başkurdistan ve Altınordu Coğrafyası gezi notlarını anlatan “Urallara Doğru” gezi kitabı kitabı yayınlanmıştır.

 Sosyal faaliyetleri ise;   TEMA Vakfı üyesidir , Fahri Trafik Müfettişidir ve 10 Yıl süre ile Türkiye Türkmenistan Dostluk Derneği Genel Sekreterliği yapmıştır. Halen Bu derneğinin üyesidir.

Gsm: 0530 760 57 95

e-mail: kadirtosunn@hotmail.com