KANADA TARİH MÜZESİ – OTTAWA ( EMEL FIRATLI)
KANADA TARİH MÜZESİ VE KANADA TARİHİNE ZEVKLİ BİR BAKIŞ ( OTTAWA ) – EMEL FIRATLI
Kanada’nın başkenti Ottawa, müzeler şehri olup, bunların içinde Tarih Müzesi ayrı bir öneme sahiptir. Mimarisi, konumu, sergilediği eser ve objeleriyle gerçekten görülmeyi hak eden, asla atlanmaması gereken ve yerliler hakkında önemli bilgiler edineceğiniz önemli bir yerdir.
Postmodern mimari tarza sahip olan müzenin mimarı; Alberta Bölgesinden Douglas Cardinal olup bina, 1983-1989 yılları arasında inşa edilmiştir. Ottawa nehrinin yanında, Parlamento binasının güzel siluetini karşısına almış şekilde konumlanmıştır. Dalgalı yapısında; kıtanın oluşumunda etkili olan rüzgâr, nehir, buzul gibi doğal etkenler temel alınmış ve onlara göndermeler yapılmıştır. Ayrıca mimar, kendinin de kökeninde olan yerlilere ait figür ve kültürlerden de yararlanmıştır; onlar için büyük önem arz eden kano gibi.
Aşağıda paylaştığım kısa video müzenin konumu hakkında bir fikir verecektir size;
Her yıl 1.2 milyondan fazla kişinin ziyaret ettiği müze; 4 katlı olup, 25.000 metre kare kullanım alanına sahiptir ve 4 milyondan fazla eser sergilenmektedir. Daha önce “ Kanada Medeniyet Müzesi “ olan adı 2013 yılında “ Kanada Tarih Müzesi “ olarak değiştirilmiştir. İçinde; 500 kişilik tiyatro salonu, 295 kişilik sinema salonu, çocuk müzesi ve daha pek çok bölüm barındıran büyük bir mekândır. Her yıl farklı sergilere de ev sahipliği yapmaktadır.
Müze çok büyük olduğu için sizlere özellikle daha fazla önem arz eden; dünyanın en büyük kapalı alan totem koleksiyonunun sergilendiği büyük salon, yerlilerin yaşam şekilleri ve kültürlerinin tanıtıldığı bölüm ve en son “Kanada Tarihi Bölümü” nü tanıtmak istiyorum. En son adı geçen bölüm; Kanada nın 150. Bağımsızlık yılında ( 2017 ) açılmış, burada balmumundan yapılmış figürlere de yer verilmiştir. Burası öyle güzel dizayn edilmiş ki, gezmeye başladığınızda, Kanada tarihine kronolojik sıralamaya uygun şekilde göz atmış ve zevkli bir şekilde öğrenmiş oluyorsunuz.
Tanıtıma ilk olarak totemlerin yer aldığı “Büyük Salon” ( Grand Hall ) ile başlayalım. Daha önce de belirttiğim gibi burası dünyanın kapalı olarak totemlerin sergilendiği en büyük alan. Bu salondaki totemler genellikle Kanada’nın batısından, Pasifik Okyanusu kıyısından yerli halklara aittir.
Bu totemler aslında kabilelerin simgesi veya imzası gibi kabul edilmelidir. Üzerindeki şekiller aracılığıyla kabilenin tarihi, efsaneleri aktarılmaktadır. Kanada da yaşayan yerlilerin inancına göre; ölen kişilerin ruhları bazı hayvanlara geçmektedir ve bu hayvanlar özellikle resmedilmektedir. En fazla rastladığımız hayvanlar; balina, raven denilen kuzgun kuşu, tilki, yılan kurt, kartal, ayıdır. Beyaz adamların gelmesi ve onlarla ilişkilerin artması ile totemlerde de bazı değişiklikler olmuştur.
Bu bölümden kısa bir video paylaşmak isterim;
Genelde ahşap malzemeden yapılan totemler, kabile arazisinin girişinde yer almakta, gören herkes o kabile ve özellikleri hakkında ön bilgiye sahip olmaktadır.
Bu salonda, en dikkat çeken objelerden biri de “ El espiritu Haida “ ( Haida’nın ruhu ) olarak adlandırılan eserdir. Aslı; Vancouver British Columbia da, Antropoloji Müzesinde bulunan ve yeşim taşından yapılı Bill Reid e ait olan eserin bire bir kopyasıdır. Yerli kanosu üzerinde görülen; insan, hayvan, şaman ve değişik yaratıklar ilginç bir görüntü arz etmektedir.
Yine dikkat çeken eserlerden biri de Robert Davidson un, Dünyaya ışık getiren kuzgun objesidir ve Haida Kültüründen esinlenmiştir.
Buradan sonra gezeceğimiz bölüm; yerlilerin yaşam tarzları ve kültürleri ile ilgili bilgiler alabileceğimiz kısımdır. Tüm Kanada da 200 den fazla yerli kabile bulunmaktadır. Burada daha çok; “ Haida” , “Tsimshian” kabilelerine yer verilmektedir.
Bu kabilelerin şaman ayinleri, yaşam şekilleri hakkında fikir edinilmektedir. Kabilenin toplandığı, görüşmelerin yapıldığı yerler ve yaşam alanları, evleri, kıyafetleri temsili olarak yapılmış hatta balmumundan figürler kullanılmış. Ancak daha önce belirttiğim gibi bunlar batıdaki yerlilere ait.
Dikkat edilirse daha çok geometrik desenlerden faydalanıyorlar ve kullandıkları bazı eşyalar sergileniyor. Savaşçı, şef, istiridye toplayan kadın gibi bazı figürler sergilenmekte, bu arada istiridyeyi inşaatlarında da kullanmışlar ve depreme karşı dayanıklılığını arttırmaktaymış.
Daha sonra “Kanada Tarihi Bölümü” ne geçtik.
Kanada tarihi, Kızılderililer ile başlamaktadır. Buraya gelen ilk yerlilerin; Bering Boğazı donduğunda, Asya’dan, Sibirya’dan geçiş yaptıkları sanılmaktadır. Bu teori, büyük çoğunluk tarafından kabul görmektedir. Çok değişik gruplar geçiş yapmışlardır. Bu arada ilginç bir bilgi; kuzeydeki ve güneydeki yerlilerin genleri karşılaştırıldığında farklılıklar bulunmuş. Kuzeydekilerin, yukardan geldiği fakat güneydekilerin kayıp kıtadan geldiğine dair bir söylem bulunmaktadır.
Kutuplara yakın bölgelerde, daha çok İnuitler yaşamaktaydılar. Kızılderili kabilelerin birçoğu, Kanada’nın batı yakasına yayılmışlardır ve bugün hala en çok yaşadıkları bölgeler buralardır.
Kızılderili Kabileler, tarih boyunca birbirleriyle çekişme içinde olmuşlar ve bu durum, daha sonra buraya gelen, İngilizler, Fransızlar ve İspanyollar tarafından kendi aleyhlerine kullanılmıştır. Bizim bulunduğumuz bölgede daha çok Mohawklar, Algonquinler yaşamaktadır.
Bu bölümde;
- Yerlilerden, Fransızların gelişine kadar olan dönem
- İngilizlerin gelişinden 1. Dünya Savaşına kadar olan dönem
- Birinci Dünya Savaşından günümüze kadar olan dönemler ele alınarak Kanada Tarihi işlenmiştir.
Aslında beyazlardan buraya ilk gelenler; Vikingler olmuştur. Grönland üzerinden buraya geliyorlar ve yaklaşık 100 yıl kadar yerliler ile ilişki halinde oluyorlar fakat buraya yerleşmiyorlar. Sadece Kanada’nın Atlantik tarafında, yuvarlak taşlardan oluşturulmuş Viking Tapınakları bulunmuştur, daha içlere ilerlememişlerdir.
Daha sonraları, bir müddet Portekizli balıkçılar, buraya morina avı için gelmişler ve bunu saklamışlardır.
İtalyan asıllı ve İngiliz Kralının emrindeki John Cabout, Kuzey Buz Deniz üzerinden buraya giriş yapıyor fakat soğuktan dolayı geri dönüyor.
Esas olarak Fransızların girişi önem arz etmektedir ve 1534 yılında; Jacques Cartier, Saint Laurent körfezinde nehir ağzından giriş yaparak Quebec kıyılarına ulaşıyor. 1535 yılında da Montreal’e geliyor. O zamanlar bu bölgelerde, birbirlerine düşman olan, İrokiler ve Mohikanlar ( İroquois – Mohicans )yaşamaktadırlar. Mohikanlar, Fransızlara daha fazla yakınlık gösterip, topraklarını onlara açıyorlar.
Fransızlar, buradaki yerlilere dini işlemek ve kilisenin yardımını almak için tarikatlardan faydalanıyorlar. Özellikle kadınların çok emeği geçiyor. Eğitimden geçirilen kadınlar, buradaki erkeklerle evlendirilip nüfus artışı ile birlikte dini ve kültürel kazanımlar elde etmeye çalışıyorlar. Samuel de Champlain; Acadia Bölgesi ile Göller Bölgesinin kaşifi olup 1603-1635 yılları arasında Fransız Kolonilerinin kurulmasında çok emeği geçmiş, yoğun çalışmalarda bulunmuştur. Ancak, tüm bunlara rağmen, Fransızlar burada varlık göstermek isteseler de çok fazla etkili olamamışlardır.
Panoda asılı semboller bulunmaktadır. Kısa bir videosunu da paylaşacağımız bu semboller, aslında kabile reislerinin imzalarıdır. Fransızlar, Montreal’e yerleşince buradaki 36 yerli kabileyi toplayıp, barış anlaşması ( Büyük Barış Anlaşması) imzalıyorlar. Bu barış sadece Fransızlar ile yerliler arasında olmayıp aynı zamnada diğer kabilelerin de arasında imzalanmıştır. Belgenin aslı, Montreal Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir. Bu pano ile ilgili kısa bir video paylaşmak istiyorum;
Avrupalılar buraya gelmeye başladıktan sonra, Kanada’nın iç kesimlerinde çok fazla bizon sürüsü ile karşılaşıyorlar ve maalesef büyük bir bizon katliamı yapıyorlar. ( Buffalo Bill bu konuda çok kötü bir üne sahip ) Yine, Avrupalılar ile yerlilerin teması sonrası, virüs değişimi ile birbirlerine hastalık bulaştırıyorlar ve aynı Orta Amerika’da olduğu gibi burada da çok fazla yerli kaybı yaşanıyor. ( Şu an % 3 gibi bir orana sahipler ) Müzede, bunu gösteren şemalar bulunmaktadır
Fransızlardan sonra 1650 li yıllarda İngilizler de buraya ilgi duymaya başlıyor. Özellikle, kunduz avcılığı ve ticaretinin ve kazanılan büyük paraların bunda payı büyük oluyor. İngilizler de buradan pay almak için Hudson Körfezinden ve aşağıdan giriş yaparak Fransızları arada sıkıştırmak istiyorlar. İngiliz –Fransız çekişmesi yaşanıyor ve bütün İngiliz Sömürgelerini de etkileyen savaşa dönüşüyor. 1756- 1763 yılları arasında süren 7 yıl savaşı gerçekleşiyor ve savaşın kazananı İngiltere oluyor. Bu başarı sonucu İngilizler, Fransızları bu topraklardan, kıtanın uzak noktalarındaki bölgelere sürüyorlar. Fransızları bir nevi bu topraklarda hapsetmiş oluyorlar.
Bu dönemde yaşanan en büyük trajedi; Acadia denilen bölgede yaşayan Fransızların sürülmesidir. ( Acadienler-Frankofonlar ) Sürülen Fransızlar, aşağıdaki yakın eyaletlere gidiyorlar. Bazıları da Haiti, Martinik gibi adalara gidiyorlar. Bu olay Fransızların çok üzüldüğü bir olaydır. Fransızlar bu dönemde çok acı çekmiş, bu da kendi kimliklerini oluşturmada etkili olmuştur. Fransızlar ancak 1800 llü yıllarda toparlanmaya başlamışlardır. Uzun yıllar da İngilizler ile çekişmeleri sürmüştür.
( Mohawk Kızılderili Şefi Joseph Brant )
1812 de Benjamin Franklin buraya ordusu ile gelerek Fransızlar ile iş birliği yapmak istemiş, bu şekilde Kraliçeyi ekarte etmeyi amaçlamıştır. Amerika, kuzeydeki Kraliçe varlığından hep rahatsız olmuş ama Fransızlardan bu konuda ilgi görmemiş ve 1812 savaşı meydana gelmiştir. Bu arada Toronto yıkılmış, İngiltere de bunun karşılığı Washington a kadar gidip Beyaz Sarayı yakmıştır. Ancak bu savaşın bir kazananı olmamış, sonuç alınamamıştır.
1830 lardan itibaren, İngilizler çalışmaktan pek hoşlanmadıkları için, işçi olarak İrlandalıları buraya getirmişlerdir.
1800 lerin sonlarında, Avrupa’dan çok fazla göçmen getirilmiştir. ( Özellikle Polonya ve Ukrayna’dan) müzede bu yüzden bir Ukrayna Kilisesi örneğine yer verilmiştir. Kanada nın orta bölgelerinde hala nüfusun % 50 si yerli % 30 u Ukraynalıdır. O zamanlar, Polonyalı ve Ukraynalılar toprak verilmek suretiyle ikna edilmiş ve buraya getirtilerek mısır, buğday ekmeleri sağlanmıştır.
Kanada önce kuzey ve güney olarak ikiye ayrılmış daha sonra parlamentoda karar alınıp 1867 de İngiliz Dominyonu olmak koşuluyla Kanada bağımsızlığını kazanmıştır. ( 1 Temmuz ) Kraliçe, İngiliz ve Fransızların çekişmesinin önüne geçmek için; ne Toronto’yu ne de Montreal’i başkent yapmamış, Ottawa başkent olsun demiştir.
Meşruti Anayasal Parlamenter sistem söz konusudur. Kraliçenin atadığı genel vali görevdedir ve sembolik olarak Kraliçenin temsilcisidir. Kraliçe buraya en son Anayasanın kabul edildiği tarihte gelmiş ve anayasayı onaylamıştır.
En son William, ilk kraliyet resmi balayını burada yapmıştır. Şu anda iktidarda Liberal Parti vardır.
Kanada, konfederasyon olmadan önceki bayrağının resmi ki bu bayrak bir nevi isyan bayrağı olup İtalyan bayrağına benzemektedir. Şu an bayraklarının üzerinde akçaağaç yaprağı bulunmaktadır. Daha önce ise kunduz vardı.
En son müzede yapılan gösteriden bir örnek paylaşmak istiyorum;