LAOS – EMEL FIRATLI
LAOS – EMEL FIRATLI
Laos Uzakdoğu destinasyonlarında yakın zamanlarda yer almış fakat gelecek vaat eden ; henüz bozulmamışlığı, sadeliği ve güzelliği ile mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir ülke. Etnik grupların yaşam alanlarını, giyimlerini aslına uygun şekilde gözlemleyebiliyorsunuz.
Vietnam, Kamboçya, Tayland ve Çin arasında kalan, denizle ilişkisi olmayan ülkenin % 70 i ormanlar ve dağlar ile kaplı olup coğrafi güzelliği çok çarpıcı. Yaşam için daha çok Mekong nehrinin etrafı seçilmiş. Dünyanın en büyük nehirlerinden biri olup, Güney Doğu Asya nın kan damarı sayılan Mekong, Laos’a da hayat vermektedir.
Dünyanın en fakir ülkelerinden biri olan Laos ‘un geçmişi sıkıntılarla dolu. 1953 yılında bağımsızlığına kavuşan ülkenin geçmişinde 60 yıllık Fransız sömürgeciliği, Japon istilası var. 1964- 1973 yılları arasında ise Amerikan savaşına dahil olmadığı halde, ABD tarafından Laos’a 2 milyon ton bomba atılmıştır. Sırf Vietnam’a insan, silah, mühimmat ve yiyecek geçişini sağlamak için kullanılan, yaklaşık 1000 km. lik bir hat olan Ho Chi Minh ikmal yolunu kapatabilmek uğruna. Böylece Laos kişi başına en çok bombanın atıldığı ülke olarak tarihe geçmiştir. Ne yazık ki bu bombalamalar sırasında ülke yerle bir olmuş, yüzbinlerce insan ölmüş, binlerce insan ülkesinden kaçıp mülteci konumuna düşmüştür. Sakat kalanlar da cabası. Yıllarca insanlar mağaralarda, tünellerde saklanıp ilkel şartlarda yaşamaya mahkum edilmişlerdir. Amerika o kadar çok bomba atmıştır ki hala günümüzde patlamamış bombaların infilak etmesi ile insanlar ölmekte veya sakat kalmaktadır. Şu ana kadar patlamamış bombaların sadece % 11 i imha edilebilmiştir.
Laos un başkenti Vientiane fakat esas popüler olan şehri, Unesco Dünya Miras listesine alınan ve henüz bozulmamışlığını koruyan; Luang Prabang. Biz de seçimimizi bu şehirden yana kullandık. Turizm sayesinde zenginleşmeye başlayan şehir Laos’un kuzeyinde yer almaktadır. Eski kraliyet şehri olduğundan çok güzel tapınak ve saraylara ev sahipliği yapmaktadır. Ayrıca Fransız sömürge döneminden kalan villalar ve binalar şehri daha da güzelleştirmektedir. Özellikle nehir kıyısındaki kafe ve restoranlar keyifli vakit geçirmenizi sağlayacaktır.
Luang Prabang gezimize ilk önce Wat Xieng Thoung tapınağı ile başladık. ( Altın Şehir Tapınağı ) Aslında bu önemli Budist tapınağı bir kompleks şeklinde ve içinde pek çok yapıyı barındırmaktadır. Laos sanatı hakkında bilgi verecek çok güzel işçilikler sergileyen kapı ve duvar süslerine rastlanmaktadır. Ahşap oymalar ve heykeller de ilgi çekicidir.
Cam mozaikler bu tapınağın tipik özelliklerinden, yapımı 1560 yılı olup Laos krallarının taç giyme törenlerine şahitlik etmiştir. 1975 yılına kadar kraliyet ailesinin tapınağı olarak kullanılmıştır. Kraliyet ailesinin fertlerinin külleri de burada bulunmaktadır.
Daha sonra Wat Sensoukharam tapınağını gezdik.( Kısaca Wat Sen diye de anılmaktadır ) 1718 yılında inşa edilen tapınak, 1957 yılında restore edilerek şimdiki halini almıştır. Mekong nehrinden 100 000 taş kullanılarak inşa edilmiş, bu yüzden de Laos dilindeki anlamı: 100 000 hazine tapınağıdır.
Bundan sonraki durağımız; Phousi tepesi. Buraya çıkarak hem güneşin batışını seyredeceğiz hem de tepede yer alan Wat Chom Si tapınağını göreceğiz. Şehirde kraliyet sarayının bulunduğu bölgedeki merdivenlerle yavaş yavaş yukarı doğru 100 metre çıkıyorsunuz. Yol boyunca size müthiş bir manzara, çiçekler ve çeşit çeşit buda heykelleri eşlik
etmekte, bu yüzden de yorgunluk hissedilmemekte. Haftanın her günü için farklı bir Buda pozisyonu varmış, mesela
yatan Buda Perşembe gününün pozisyonu imiş. Yol üzerinde Wat Tham Phou Si tapınağı da bulunmakta, burası aynı zamanda Budist rahipler için eğitim ocağı. Biz burayı da ziyaret ettik fakat burayı ve her sabah yapılan Budist rahiplerin sadaka törenini başka bir yazımda paylaşacağım.
Tepeden şehrin görüntüsü gerçekten çok güzeldi. Buradan gördüğümüz, daha sonra Mekong ile birleşecek olan Nam Khan nehridir. Bizim gibi pek çok turist kafilesi buraya güneşin batışını izlemeye geldiğinden, yukarıda adım atacak yer yoktu. Biz güneşin batışını beklemeyip, aşağı inmeyi tercih ettik.
Luang Prabang’ı boydan boya geçen Sisavangvong caddesi üstünde pek çok dükkan, cafe ve restorantları barındırmaktadır. Akşam saatlerinde bu cadde trafiğe kapatılarak gece marketi için hazırlıklar başlar, pek çok satıcı tezgah açarak geç saatlere kadar satış yapar.(Night Market )
Buradan aldığımız fener; bazı geceler ışığı kapatıp, tütsümüzü yakıp, müziğimizi dinleyip günün yorgunluğunu atarken bize eşlik etmekte.
Seyahatimizin ertesi günü sabah çok erken saatlerde kalkıp Budist rahiplerin sadaka törenine katıldık. Başka bir yazıda anlatacağım bu tören sonrasında tekrar otele dönüp kahvaltımızı yaptık ve kraliyet sarayını gezmek için yola çıktık. ( Ho Kham –Royal Palace ) Burası aşağıda resmini paylaştığım ve saray bahçesinde heykeli bulunan kral
Sisavang Vong zamanı olan 1904 yılında başlatılmış. Kralın ölümünden sonra burayı kullanan son kraliyet efradı Prens Savang Vatthana olmuş. Sonrasında da yeni komünist rejim tarafından ulusal müzeye çevrilmiştir. İçerde fotoğraf çekimi yasak olduğundan ancak dışardan birkaç kare paylaşabiliyorum. Bu arada yeri gelmişken ülke günümüzde tek partili sosyalist yönetim şekli ile idare edilmektedir.
Öğle yemeğimizi nehir kenarında sevimli bir restoranda aldıktan sonra, ipek dokumaların satıldığı bir merkeze gittik. Burada ipek böceğinin yetiştirilmesinden başlayarak, doğal boyaların elde edilmesi ve tezgahlarda dokunulmasına kadar bütün süreçler uygulamalı olarak gösterildi.
Daha sonra Luang Prabang’a 30 km uzaklıktaki Kuangsi Şelaleleri için yola çıktık. Burası bir milli park. Tamamen ormanın içinde olup girişine yakın bir bölümde bir ayı barınağı da içeriyor ve onlara yardım için birer tişört alarak kuş cıvıltıları eşliğinde yukarı doğru çıkmaya başladık.
Şelaleler üç kademeli şekilde oluşmuş ve her bir kademe arasında da turkuaz renkli doğal havuzlar meydana getirmiş. Bu doğal havuzlarda yüzerek çok keyifli vakit geçirdik.
Şelalelerde bir güzel dinlendikten sonra Hmong, Lowland, Khmu gibi Laos’un etnik gruplarının yaşadığı bazı köyleri ziyaret ettik. Ülkenin % 51 i Lao, diğerleri ise 49 etnik gruptan oluşmaktadır. Rehberimiz bir Hmong olduğu için, Hmong köyünde daha fazla vakit geçirip çok duygusal anlar yaşadık. Hemen belirtmeliyim ki çok ilkel ve kötü şartlar altında yaşam mücadelesi veriyorlar.Tek geçim kaynakları, yaptıkları el işlerini turistlere satmak. Fakat her şeye rağmen çok güler yüzlüler ve size satış yapabilmek için asla rahatsız etmiyorlar.
Burada geçirdiğimiz duygusal anlardan sonra bölgeye ait yerel ve uzun tekneler ile Mekong nehri üzerinde bir yolculuk yaparak Pak Ou mağaralarına gittik. Bu arada belirtmeliyim ki nehrin kahverengi görünümü; kirlilikten değil taşıdığı alüvyonlardan dolayı imiş. Tekneye binmeden önce bize yöreye özgü pirinç viskisinin yapım aşamaları hakkında bilgi verdiler
Tekne turu ile gittiğimiz mağara; biri aşağıda ve küçük, diğeri yukarıda ve büyük olmak üzere iki mağaradan oluşuyor. Savaş sırasında bazı buda heykelleri burada saklanmış ayrıca bir kısmı da iyi şans getirmesi dileği ile buraya hediye edilmiş, onlarca kutsal bir mekan.
Bu gezi sırasında grubumuzun artık sloganı gibi olan ve Lao’ca “teşekkür ederim” anlamına gelen “COB JAI LAI LAI” ( okunuşu; kop çay lay lay ) inanın dilimize ve hafızamıza yerleşti, bizde güzel bir anı olarak kaldı. Bu arada “merhaba” karşılığı da “sabaidee” (okunuşu:sabaydi )
Yine bu geziden aldığım ve Laos’a özgü şalvarımı da anmadan geçemeyeceğim çünkü gezilerimin vazgeçilmez kıyafetlerinden biri oldu.
Son iki fotoğraf Laos’ta kaldığımız cangıl içindeki otelimize ait.