SAGALASSOS ANTİK KENTİ ( BURDUR ) – EMEL FIRATLI
SAGALASSOS ANTİK KENTİ ( BURDUR ) – EMEL FIRATLI
Burdur’a bağlı Ağlasun ilçesindeki Sagalassos antik kenti, Unesco Dünya Miras Aday listesinde olup, geçmişi 12.000 yıl öncesine dayanmaktadır. Tanımamız ve tanıtmamız gereken bu antik kentin; orijinal yapısının neredeyse büyük bir kısmını korumuş durumdadır. Ağlasun’a 7 km. uzaklıkta bulunan kent; güvenlik ve su kaynaklarının bol olması nedeniyle, 1450 ve 1600 metre yüksekliğe kurulmuştur. 1706 da Fransız gezgin Paul Lucas tarafından bulunan kentte kazı çalışmaları, Prof. Dr. Marc Waelkens başkanlığında 1989 yılında başlamıştır. Halen de devam etmektedir.
Antik dönemlerde bu bölge Pisidia olarak bilinmektedir. Dünyanın en yüksek rakımlı antik tiyatrosuna sahip olup, antik çağlarda Roma İmparatorluğu’ nun en önemli şehirlerinden birisidir. “İmparatorlar şehri” olarak anılan kentin bu kadar çok gelişmesinde önemli ana yollara yakınlığı da etkendir. Roma’nın 5 önemli seramik merkezinden biridir ve aynı zamanda bin yıllık üretim geçmişi ile de dikkat çekmektedir.
Bilinen yazılı kaynaklara göre; M.Ö 333 yılında Büyük İskender buraya 3-4 başarısız saldırı denemiş, sonrasında da kanlı bir çatışma ile ele geçirmiştir. Kentte insana ait ilk izler ise M.Ö 10.000’ e kadar uzanmaktadır. Tarihinde buraya iz bırakanlar arasında; Luviler, Frigler, Lidyalılar, Persler, Romalılar ve Selçuklular bulunmaktadır. Tarihinde birkaç büyük deprem felaketi de yaşayan kent en son Sagalassos kalesinin, Selçuklular tarafından yıkılması sonrası bir müddet unutulur. Ta ki 1706 yılında bulunana kadar.
Bir hafta sonu, Cumartesi ve Pazar günlerini kapsayacak şekilde gezi planlayarak, Cumartesi erken saatlerde yola koyulduk. Ankara sonrası ilk molamızı, kahvaltı için Afyon’da verdik. Burdur merkezdeki, Grand Özeren Otel’de rezervasyonumuz olduğundan, kahvaltı sonrası yolda hiç durmadan otelimize ulaştık. Ankara-Burdur arası yorucu olmadan, molalı olarak toplam 5 saat sürdü. Otele giriş işlemlerini tamamladıktan sonra, bir yorgunluk kahvesi içip Ağlasun’a doğru yola çıktık. ( kahvaltıyı güçlü yaptığımızdan akşama kadar acıkmadık.)
Burdur-Ağlasun arası 35 km. Sagalassos’a sapmadan önce Ağlasun’un merkezine uğrayıp, meydandaki asırlık çınar ağacını mutlaka görmenizi öneririm. 1000 yaşında olup, anıt olarak tescil edilmiştir. Ağlasun-Sagalassos arası 7 km. olup biraz virajlı ve dar olsa da manzarası çok güzeldi. (Direksiyon kullandığı için Ertuğrul ne kadar faydalandı bilemem)
Antik şehrin girişinde biletlerimizi alarak geziye başladık. Alanın her tarafında ve girişinde açıklayıcı tabelalar ve harita olsa da, sizin elinize bir broşür vermediklerinden, geziye nereden başlayabileceğiniz konusunda tereddüt yaşayabilirsiniz. Ben gezi öncesi; burası ile ilgili kılavuz ve haritayı indirdim ve çok faydasını gördük, özellikle de haritanın. İndirebileceğiniz siteyi paylaşıyorum;
http://www.tursaga.com/usrfiles/files/yayinlar/sagalassos_ziyaretci_kilavuzu.pdf
Haritada 3 rota belirlenmiş. Biz; sarı ve kırmızı yolları içeren 2,5 km. lik B rotasını tercih edip, geziye başladık. Ancak anlatıma geçmeden önce hemen belirtmeliyim ki; şehri tam manası ile anlamanız için, Burdur Arkeoloji Müzesini de mutlaka gezmeniz gerekli. Antik kentte bulunan bütün eserler orada muhafaza edilmekte. Kentteki heykeller replikaları. Zaten müze 2008 yılında “Gezilebilir Müze” ünvanını da kazanmıştır. O yüzden şehir ve müze fotoğraflarının bir kısmını birlikte paylaşmak istiyorum.
İlk önce giriş bölümüne çok yakın olan ve çok önemli eserlerin çıktığı İmparatorluk dönemi Roma Hamamı bölümüne geçtik. Buradan müzenin en nadide parçaları çıkarılmış.Yapımı yaklaşık 40 yıl süren lüks hamamın, soğukluk salonunda İmparator Marcus Aurelius’a ait olan heykelin bacakları kazı sırasında bulunmuştur. Hadrian ve Marcus Aurelius ile imparatoriçe yaşlı Faustina’nın heykellerine ait mermer başlar da bulunmuştur.
Sonraki durağımız; en çarpıcı bölümlerden biri olan Antoninler Çeşmesiydi. Çok zengin süslemeler ile inşa edilmiş olan çeşmede bulunan heykeller replikaları olup asılları müzede bulunmaktadır. Su teması ile şarap ve keyif
tanrısı Dionysos işlenmiştir. Ayrıca; Nemesis, Apollo, Asklepios ve Koronis heykelleri kullanılmıştır.Çeşmenin önünde; Yukarı Agora bulunmakta ve Agora’ya giriş görkemli kemerler vasıtası ile sağlanmaktadır. ( Claudius Kemeri )
Macellum olarak adlandırılan lüks ürünler pazarı, yukarı agoranın hemen güneyinde yer almaktadır. Daha çok mücevher, müzik aletleri, dekoratif eşyalar vb. satılmakta imiş. Dükkânlar avlunun üç tarafında ve sütunların ardında yer alıyorlarmış. Buranın konumunu daha iyi anlamanız için temsili resmini paylaşıyorum.
Daha sonra yukarı doğru tırmanmaya devam ederek Neon kütüphanesi ile Hellenistik Çeşmeyi fotoğrafladık. Çeşme bir avlu etrafında düzenlenmiş ve su haznesinin önünde sütunlar bulunmakta. Su haznesinin üstünün örtülü olması, onu güneş ve kirden korumakta. Kazılar sırasında su kaynağını tekrar bulmuşlar ve günümüzde çeşmeye su bağlı. Kütüphanenin yapımı M.S 120 civarına denk gelmekteymiş ve Efes teki kütüphaneye benzemekteymiş. Kütüphanenin yalnızca arka duvarının alt kısmı yapım dönemine ait.
Daha sonra çok iyi korunmuş olan tiyatro bölümüne geçtik. Tiyatronun yeri de manzarası da müthişti. Ancak sahne bölümündeki devasa taşların düşecekmiş gibi görüntüsü de insanı etkilemekte. 5000 nüfuslu Sagalassos için,
9000 izleyici kapasiteli tiyatro yapmaları da sanata verdikleri önemi vurguluyor bence. Daha ilerde olan çömlekçiler mahallesine gitmedik ama müzeden birkaç fotoğraf paylaşmak isterim.
Sonra Kuzeybatı Heroon’u gezdik ki bu İmparator Augustus zamanı, kent halkından bilinmeyen bir hayırsever için yapılmış anıttır. Üzerindeki “dans eden kızlar figürü” benim çok hoşuma gitti. Anıtı 3 cepheden çevreleyen 1.20 metre yüksekliğindeki friz, birbirlerinin şallarını tutarak dans eden kızları simgeler. Bu frizin hem replikasını hem de müzedeki aslını paylaşıyorum.
Dor Tapınağı da; Sagalassos’un en yüksek yerinde bulunmaktadır. Bazı duvarları kısmen ayakta kalmıştır ve büyük olasılıkla Tanrı Zeus’a adandığı sanılmaktadır. İleri dönemlerde şehrin etrafına surlar yapılmış ve bu tapınak sur duvarlarının bir parçası olmuştur.Aziz Mikael Bazilikası ve meclis binalarının da ziyaret ettik.
Şehrin yukarı kısmında bu etapta Nekropol alanını gezdik. Sagalassos’un kurulduğu dağda kaya üzerine yontulmuş mezarlar bulunmaktadır. Burası şehrin en küçük mezarlığı olan Kuzey Nekropolüdür. Batı Nekropolü ise daha büyük olup yaklaşık 5 hektarı kapsayan mezarlık alanıdır. Mavi rotayı izlemeyecektik ama şehrin stadyumunu merak ettiğimizden oraya kadar yürüdük fakat görülebilecek fazla bir şey yoktu maalesef.
Kapalı tiyatro olan Odeon’u fotoğrafladık ama şu an çok az kısmı anlaşılabilir durumda. Şehrin alt kısmı üst
bölümle kıyaslandığında daha az dikkat çekici ve daha çok yapılacak işler mevcut. Burada da ; Hadrian çeşmesi, Severuslar çeşmesi, Apollo Klarius kutsal alanı içinde Hristiyan Bazilikası, Aşağı Agora, Tiberius Kapısı ve sütunlu caddeyi gezerek fotoğrafladık. Bu bölümün de bazı fotoğraflarını paylaşıyorum.
( En son fotoğrafta görülen tepenin adı; İskender Tepesi . İmparator İskender, 3-4 başarısız saldırı sonrası en son bu tepeden hücum ederek, şehri kanlı bir çatışma sonrası ele geçirmiştir. )
Böylece; uzun ve yorucu yürüyüşümüz sonucu , antik şehir ziyaretimizi tamamlamıştık ama inanın adım atacak halimiz de kalmamıştı. Tabii sıcak hava etkisini de unutmamak gerekiyor. Gelirken Gördüğümüz bir alabalık tesisinin kiraz ağaçları ile süslenmiş bahçesine kendimizi attık. Burada hem çok güzel dinlendik hem de akşam yemeğimizi yedik. Topladığımız enerji ile soluğu otelimizde aldık ve dinlenmeye çekildik.
Ertesi sabah çok iyi dinlenmiş olarak yine erken kalkıp kahvaltıya indik. O günkü programda, bu gezinin en önemli ayaklarından biri olan, Burdur Arkeoloji müzesi ve şehirde kısa bir tur bizi bekliyordu. Öğleden sonra Ankara’ya döneceğimiz için vakit kısıtlıydı.
Burdur Arkeoloji müzesini görmeden Sagalassos gezisini tamamlamış sayılmazsınız. Burada Sagalassos, Kibyra ve Kremna’dan çıkan eserler ile bazı höyüklerden ( Hacılar, Kuruçay, Yarım Höyükleri vb. ) elde edilen kıymetli parçalar sergilenmektedir.
Müze bahçesinde, Pirkulzade Medrese be Kütüphanesinin bir bölümü bulunmaktadır. Aslında medrese eskiden müzenin yerinde bulunmaktaymış. Ayakta kalabilen bu küçük bölüm koruma altına alınarak, kazı alanından çıkarılan eserler burada koruma altına alınmaya başlanmış. Böylece müzenin ilk tohumu atılmış. Yapılan müze 1969 yılında açılmış. Kütüphane ise şimdilerde sergiler için kullanılıyor. Müzedeki eserlerin bir kısmını yazımda paylaştığım için, bahçeden ve müzenin diğer bölümlerinden de birkaç fotoğraf paylaşıyorum.
Burdur’daki ikinci hedefimiz Doğa Tarihi Müzesi. Burası aslında 19. Yy da yapılmış Kavaklı Rum Kilisesi olup 1914 depreminde çok zarar görmüş, 2000 yılında kamulaştırılarak restore edilmiş ve şu anda müze olarak faaliyet göstermektedir. Müzenin en nadide eserleri arasında; en büyük fil türü olan Güney Mamut’una ait 3,2 metre uzunluğundaki savunma dişi ve kürek kemikleridir.
Müzeler etabını tamamladıktan sonra Ulu Camii ve hemen yanındaki saat kulesini görüp fotoğrafladık. Piribaşlar
evi, Mısırlılar evi, Bakibey konağı ve Mehmet Akif Ersoy Kültür evini gezdikten sonra son noktayı Taşoda da koyduk.
Daha önce bu konaklar ile ilgili bilgileri internetten edinmiştim ve Taşodada kahvaltı ve çay-kahve servisi yapıldığını biliyordum. Burada hem bir şeyler yiyip hem de dinlendikten sonra, konağı gezip o günkü hedeflerimizi de
tamamlamıştık. Otelin parkındaki arabamıza yürürken yol üzerinde “Ensar Kuruyemiş ve Tatlıcısı” na da uğrayarak yöreye has “ceviz ezmesi”, “kenevir helvası”, haşhaş helvası” ve “haşhaşlı Burdur gevreği” nin tadına bakmayı ihmal etmedik. Yine yöreye has “Burdur Alacası” denilen özel dokumadan da almak istedim ama maalesef şehir meydanındaki satış dükkanı kapalıydı.
Böylece bir hedefi daha bitirmiş, biraz yorulmuştuk ama bilgi dağarcığımız ve hatıra dağarcığımız çok daha zenginleşmişti.