SAN MARİNO ( AVRUPA’NIN MİNİKLERİ DİZİSİ-2 )-EMEL FIRATLI

 

 

SAN MARİNO ( AVRUPA’NIN MİKRO DEVLETLERİ DİZİSİ-2 )     EMEL FIRATLI

2017 Yılının son gezisinin amacıydı San Marino. Daha önce birkaç kez gittiğimiz İtalya’da bu küçük ülkeye uğramak kısmet olmamıştı. Bu kez özellikle onu hedefleyerek plan yaptık.

Yüzölçümü olarak kıyaslandığında, Vatikan ve Monako’nun ardından Avrupa’nın 3. küçük ülkesidir. (61.2 km. kare ) Gelirini turizm ve bankacılıktan sağlayan San Marino; çizmenin yukarısında, Adriyatik Denizine yakın bir konumda bulunmaktadır. Ancak denize sınırı olmayıp her tarafı İtalyan toprakları ile çevrilidir.

Bu mikro ülke, hava alanı ve tren istasyonuna sahip değil. Ancak İtalya’nın Rimini kentindeki Uluslararası Federico Fellini hava limanı, hem İtalya hem de San Marino hükümetlerine hizmet vermektedir. T.H.Y nın, San Marino’ya yakın Bologna’ya direkt uçuşu olduğundan ve orayı da daha önce görmediğimizden, Bologna uçak biletlerini alır almaz, Booking.com üzerinden otel rezervasyonumuzu hallettik ve ön çalışmalarımızı yaparken geziyi de beklemeye başladık.

Çok sevdiğimiz Bologna tanıtımını başka bir yazıya bırakıp San Marino’ya dönelim;

Gezimizin 2. Gününü San Marino’ya ayırmıştık. Bu yüzden de Bologna Hava alanından bindiğimiz Aerobus ile şehirde tren istasyonunda inip daha otele giriş yapmadan, gidiş-dönüş Bologna – Rimini tren biletlerimizi alıp cebimize attık ve kafamız rahatladı. Çünkü sadece Rimini- San Marino arası belirli saatlerde otobüs seferleri bulunmakta.

Ertesi sabah, erken kahvaltımızı yapıp, otelimize yürüyerek yaklaşık 15 dakika mesafede olan tren garından Rimini trenine binerek, aşağı yukarı bir saatlik yolculuk sonrası Rimini’ye ulaştık. Tren garının karşısındaki turizm bürosundan San Marino otobüs biletlerini alıp, Burger King in önünde otobüsü beklemeye başladık İnternet’te okuduğum yazılarda; kalabalık olduğunda eğer binemezseniz birkaç saat sonraya kalınabileceği yazdığından hemen durağa gitmiştik. Gerçekten de biraz sonra bayağı kalabalık oldu ama bekleyen herkes otobüste yerini aldı. ( Bu arada ayakta da yolcu alınıyor.) Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi sıra kuralına uymayan birkaç Çinli yine çıktı. Bu otobüs yolculuğumuz da yaklaşık olarak 45 dakika sürdü.

Bu mikro ülke 9 belediyeye ayrılmış durumda; *Acquaviva *Bargo Maggiore *Chisenuava *Domagnanu *Faetano * Fiorentino *Montegiardino *Serravelle ve başkent * San Marino.

9_640x480

10_640x480

Ülkenin başkenti, ülke ile aynı adı taşımakta, en büyük şehri ise; Dugana. Demokratik bir cumhuriyet olan San Marino; çok partili, temsili demokrasi ile yönetilmektedir. Hemen belirtmek gerekiyor ki, 1602 yıllarına dayanan ana yasası sayesinde, dünyanın en eski demokrasilerinden biri sayılıyor. Resmi dil, İtalyanca ancak Emilio-Romagna lehçesi kullanılıyor. Halkın % 97 si Katolik.

1_640x480

Başkent San Marino, Titano Dağı üzerinde kurulmuş, otobüsle yavaş yavaş tırmanarak, güzel manzaralar ve kar öbekleri eşliğinde son durağa geliyorsunuz. Otobüs duraklarının hemen üzerinde teleferik istasyonu da bulunmakta. Ancak otobüsle çıkınca bu kısa teleferik hattını kullanmanıza gerek kalmıyor.

2_640x467

3_640x480

Kale sınırları içine girmeden, burada bulunan hediyelik eşya dükkanından, malum magnet,tabak, obje alış-verişlerini yapıp, aldıklarımızı sırt çantamıza atıp geziye başladık. Şunu da belitmekte fayda var; kalenin içinde çok fazla dükkân seçeneği mevcut. Dükkânın hemen önündeki posta kutusundan da kendimize kart atmayı ihmal etmedik. ( Seyahat sonrası tam işe güce dalmışken birbirimize attığımız kartların bize ulaşması çok hoşumuza gidiyor.)

Tarihi merkez, 2008 yılında Unesco Dünya Miras listesine alınmış. Titano Dağı üzerindeki bu 55 hektarlık alanın geçmişi 13. Yy. a dayanmakta ve Orta Çağ İtalya’sının 200 şehir devletinin sonuncusudur. Kuruluşu da çok ilginç olup; Roma İmparatoru Diocletianus’un zulmünden kaçan Hristiyan taş ustası Marinus  ve onun destekçileri tarafından kurulmuştur.

8_360x480

7_640x474

Tarihi merkezde, Guaita, Cesta ve Montale olmak üzere 3 savunma kulesi bulunmaktadır. Bunlar 750 metre yüksekliğindeki, Titano Dağı üzerinde konumlandıklarından aşağıdan bakıldığında çok güzel bir manzara sunmaktalar, yukarıdan ise etraftaki karlı Apenin dağlarının görünümü yine çok harika.

4_360x480

Kale içine girerken, görevli bir polis trafiği durdurarak yayalara yardımcı olmakta. Surların içine girdiğinizde, dar ve Arnavut kaldırımlı sokaklarda yürürken, etraftaki dükkanların vitrinleri olmasa gerçekten kendinizi bir Ortaçağ kasabasında hissedebilirsiniz.

5_640x480

6_640x480

İlk dikkatimizi çeken bölüm; Cava dei Balestrieri; 19. Yy. da Palazzo Publico’nun yani Hükümet Sarayı’nın restorasyonu için taşların çıkarılması amacıyla açılan yer. Günümüzde , gösteriler için kullanılan bir mekan olup ayrıca gençler, dağcılık çalışmaları da yapmaktalar.

11_640x480

Daha sonra, Basilica de San Marino karşınıza çıkacak. Bazilika 19. Yy.da inşa edilmiş fakat daha önce burada 5. Yy.dan kalma bir Katredralin zemini bulunmaktaymış. Neoklasik tarzda inşa edilen dini mekanın çan kulesi, 1600 lü

15_640x480

yıllara dayanmakta.Hemen sağında da 1826 yılında restore edilen San Pietro Kilisesi bulunmakta.Biz oradayken yeni yıla bir-iki gün kaldığından Bazilika’nın önünde süslemelr yapılmış,taşlara örgü kılıflar geçirilmişti. Yine şehrin

14_640x452

16_640x480

17_640x480

18_640x480

19_640x480

meydanında yeni yıl için güzel süslemelere yer verilmişti. Aşağıda fotoğrafı görülen büst; Bartalomeo Borghesi’ye ait , burası aynı zamanda teleferik son noktası.

20_377x480

12_640x480

Kuleleri gezmek için biletimizi alıp en büyük ve önemli Guaita ile turumuza başladık. Bu arada hemen belirtmek gerekiyor ki; bu 3 kule ülkenin bayrağını da süslemekte.

21_640x480

22_640x480

23_360x480

Birinci kule olan; Guaita doğrudan kayalar üzerine inşa edilmiş. X. Yy. dan kalma yapılar, pek çok kez elden geçirilmiş ( özellikle XV. Yy.da neredeyse yeniden yapılmış.) Avlusunda 2. Dünya Savaşından kalma toplar ve içerde bazı silahlar bulunmakta. Burası 1970 yılına kadar hapishane olarak kullanıldığından bazı hücre duvarlarında, mahkûmların yaptığı resimler de görülmektedir.

27_640x467

26_640x467

29_640x480

30_640x480

24_640x480

25_640x480

32_640x480

28_360x480

İkinci kule, Titano Dağının 756 metre yüksekliğindeki doruğuna inşa edilen; Cesta kulesi. ( Diğer adı; Fratta) XI. Yy. a dayanmakta olup, burası da kule ve hapishane olarak kullanılmış. Burada ayrıca silah koleksiyonu da bulunmaktaymış. Biletimiz burayı da kapsamaktaydı ama çok fazla acıktığımızdan orayı gezmekten vaz geçip, turizm ofisindeki görevliden öğrendiğimiz pizzacıya gitmeye karar verdik. Bu arada turizm ofisinde, pasaportlarımıza San Marino pulu ve damgasını da bastırmayı ihmal etmedik. Hemen belirteyim ki bu hatıra damga aynı zamanda geçerli olan, pasaportunuzda bulunmasının herhangi bir mahsuru olmayan bir damga ve aşağıda görüleceği üzere bayağı da havalı.

Üçüncü kulenin adı; Montale. Stratejik konumda ve yine gözetleme amacıyla yapılmış. Tehlike arz ettiğinden burası turistlere kapalı.

 

 

34_360x480

Yemeğimizi yedikten sonra hükümet binasının olduğu Piazza Della Liberta meydanına geçtik. Hükümet Binasının  yerinde daha önce de saray bulunmaktaymış.( 1380-1392 yılları arasında inşa edilen ) Bu günkü saray, 1894 de açılmış, onarımı ise 1996 da gerçekleşmiş. İçindeki Konsey Salonu dikkat çekici bölümlerinden.

35_640x480

36_640x480

Alttaki fotoğraf; Garibaldi Meydanı ve bu meydana adını veren Garibaldi’nin büstüne ait.

37_640x480

Şehirdeki bir başka kilise; Churc of San Francesco’nun yapımı 1376 yılına dayanmaktadır.

38_411x480

Piazza Sant’ Agata daki Girolama Gozi anıtı. ( Alttaki fotoğraf )

39_640x480

En son paylaştığım kilise ise; San Quirino olup, Fabiano da San Savino’nun kenti 4 Haziran 1543 te işgal etmeye yönelik başarısız girişimi anısına 1550 civarında yapılmıştır. Kilise önündeki meydanda Eduardo Collamari’nin 1928 de yaptığı san francesco anıtı bulunmaktadır.

40_640x480

Gezimizi tamamlayıp, yorgunluğumuzu atmak ve otobüs saatini beklemek için bir yere oturmaya karar verdik. Batmaya hazırlanan güneş ışıklarının vurup ortamı daha da ısıttığı şık ve seyirli kafede içtiğimiz kahvenin ve yediğimiz sacher tortanın tadını unutmamız mümkün değil. Hatta abim o kadar çok beğendi ki, Bologna’da da benzerini epey aramamıza neden oldu.

41_640x480

42_640x480