SAN SEBASTİAN ( DONOSTİA ) ( BASK BÖLGESİ- İSPANYA ) – ERTUĞRUL FIRATLI
SAN SEBASTİAN ( DONOSTİA ) ( BASK BÖLGESİ ) ( İSPANYA ) – ERTUĞRUL FIRATLI
Bask bölgesi gezimizin 3. Gününü, Baskça adı Donostia olan San Sebastian şehrine ayırmıştık. Biletlerimizi daha önce aldığımızdan ve saatimiz belli olduğundan, erken saatte otelimizden çıkarak tramvay ile Terminale gittik. İki şehir arasındaki 101 km. lik yolu, otobüsümüz ile yaklaşık 1,5 saatte tamamlayarak saat 9,5 civarı San Sebastian’a ulaştık. Pazar günü sabahı olduğundan, bizi sessiz ve sakin ama güneşli güzel bir şehir karşıladı.
San Sebastian şanslı bir kent, deniz kenarında konumlanmış. Haritada göreceğiniz üzere, neredeyse tüm kent boyunca uzanan plajlara sahip. Üstelik bunlar Avrupa nın en temiz plajları unvanını taşımaktadır. Denizin yanı sıra, kentin içinden geçen Urumea nehri şehre ayrı bir güzellik katmaktadır. İspanyanın kuzeyinde yer alan Bask Bölgesinin, kuzeydoğusunda konumlanan San Sebastian, Fransaya 18 km. uzaklıktadır.
Turistler açısından başka önemli bir artısı da; Gastronomi alanındaki başarısıdır, Michelin yıldızlı restoranlarının sayısı da bunu kanıtlamaktadır. Hemen buraya not düşelim; cheesecake bu şehirde doğmuş ve tüm dünyaya ünü yayılmıştır. 1953 yılından beri düzenlenen San Sebastian Film Festivali de şehre pek çok değer katarak tanınmasına ve turist akınına uğramasına vesile olmuştur.
Hemen her yerini yürüyerek gezebileceğiniz bir şehir San Sebastian. Terminal de şehir merkezine çok yakın olduğu için ilk önce deniz kenarına doğru sabah yürüyüşü yapmayı tercih ettik. Böylece aynı güzergâhta bulunan Kursaal Kongre Merekezini de ziyaret etmiş olacaktık.
Biscay Körfezinde Cantabrian Denizine dökülen Urumea nehrini takip ederek, denize doğru keyifli bir yürüyüş yaptık. Bu şekilde sırasıyla nehri süsleyen;
*Christina Köprüsü
*Sta. Katalina Köprüsü ve
*Zurriola Köprülerinden geçeceksiniz.
En başta yer alan Christina Köprüsü, her iki tarafında da yer alan ve 18 metre yüksekliğe sahip olan, bizim pek hoşumuza gitmeyen, çok süslü dikili taşları ile dikkat çekmektedir. Hemen yanında yaklaşan yılbaşı için hediyelik eşya pazarı kurulmuştu. Sta. Katalina Köprüsünün aydınlatma direkleri zarif olup her birinde farklı temaların işlendiği armalar bulunmaktaydı.
İçlerinde en sevimli ve güzel olan köprü, bana göre Zurriola idi. Urumea Nehrinin denize açıldığı yere çok yakın olan bu köprü, Art Deco tarzında yapılan aydınlatma direkleri ile dikkatleri çekmektedir.
Kongre Sarayının önünden geçerek denize doğru yürüdüğünüzde, sağ tarafta güzel bir plaj sizi karşılayacaktır. Urumea Nehrinden Ulia Dağına ( Monte Ulia ) doğru 800 metre uzunluğundaki bu güzel plajın adı; Zurriola. Açık denize baktığı ve yıl boyunca dalgalı olduğu için özellikle sörfçüler açısından çekim bölgesi. Zaten burada bir Sörf Kulübü ve birkaç Sörf Okulu bulunmaktadır. Fotoğraftan da görüleceği üzere, sabahın erken saatinde bile deniz oldukça kalabalıktı. Yeni yıla girmeye birkaç gün kalmış olmasına rağmen yüzenlerde vardı. Denizin güzel görüntüsünü seyretmeyi yoğun programımız nedeniyle kısa keserek Kongre Merkezine döndük.
KURSAAL; Rafael Moneo tarafından tasarlanan bu Kongre Merkezinin açılışı 1999 da gerçekleşmiştir. Önemli kültürel etkinliklere ve konferanslara ev sahipliği yapmaktadır. Ama onu öne çıkaran, her sene Eylül ayının 2. Yarısı yapılan “San Sebastian Film Festivali” dir. Modern yapısı, cam kaplı ve fazla ayrıntısı olmayan iki ayrı geometrik yapı gibi dursa da özellikle gece aydınlatma sonrası göze hitap eden hoş görünümler sunmaktadır.
Kongre Sarayı ziyaretinden sonra, Zurriola Köprüsünden geçerek eski şehir turumuza başladık. Eski şehir, Urgull Dağının eteklerinde dar bir alanda yer almaktadır. Bir tarafta Urumea Nehri, diğer tarafta ise liman bulunmaktadır. Her ne kadar eski kent desek de, İgeldo Dağının eteklerinde yer alan Antigua, daha eski bir yerleşim bölgesidir. Antigua yı daha sonraya bırakıp biz tekrar turistler için çekim bölgesi olan eski şehre dönelim.
Köprüden karşıya geçtiğinizde, sizi görünümü ile etkileyecek çok güzel binalar karşılayacaktır. Bunlardan biri; Maria Cristina Oteli, diğeri ise Victoria Eugenia Tiyatro Binasıdır.
VİCTORİA EUGENİA TİYATROSU;
Sadece burası için değil tüm İspanya açısından çok önemli bir tiyatro olup 1912 yılında yapılmıştır. Mimar Francisco de Urcola nın eseridir ve Bella Epoque tarzının etkisi görülmektedir. Urumea nehrinin kenarında, Alameda del Boulevard üzerinde yer almaktadır. Özellikle ön cephesine, sütunlar üzerinde yer alan heykeller görünümüne estetik katmaktadır.
Şu anda çok yeni gibi görünmesinin sebebi 2007 yılında restore edilmiş olmasındandır. Geçmişinde bir dönem San Sebastian Film Festivaline de ev sahipliği yapan bina, günümüzde; müzik, bale, sinema ve tiyatro gösterilerinin merkezi konumundadır.
HOTEL MARİA CRISTINA;
Komşusu olan Tiyatro Binası gibi o da Bella Epoque tasarımıdır. Mimar Charles Mewes in imzasını taşımaktadır. San Sebastian Film Festivalinin, bir dönem hemen yanında bulunan Tiyatro binasında yapılması ona yaramış ve yıldızı parlamıştır.
Her iki güzel binanın arasında kalan Plaza Oquendo’yu, alana adını veren heykel süslemektedir. Denizci Antonio de Oquendo’ya ait olan heykel, 1894 yılında tamamlanmış olup Marcial Aquirre nin imzasını taşımaktadır.
Bu iki güzel binayı gördükten sonra, harita eşliğinde eski şehrin sokaklarına daldık. İlk olarak, tarihi merkezin en eski Tapınağı olduğu düşünülen San Vicente Kilisesine gittik.
SAN VİCENTE KİLİSESİ;
Onaltıncı yy.ın ilk yarısında, daha önce burada bulunan eski bir tapınağın üzerine inşa edilen Kilise, Geç Gotik tazında yapılmış olup Miguel de Celay ve Juan de Urrutia nın eseridir. Kuleler, 19 yy.da ilave edilmişlerdir. İç
kısımda Ambrosio de Bengoecha ve Juan de Irıarte nin eserlerine yer verilmiştir. Romanesk Altar, en dikkat çekici kısım olarak gösterilmektedir. Vitray çalışmalarında kullanılan renk ve desenlerin canlılığı bizim hoşumuza gitti.
Daha sonra hemen Kilisenin yanında yer alan San Telmo Müzesini ziyaret ettik.
SAN TELMO MÜZESİ;
Müze, eski ve yeni olmak üzere iki ayrı bölümden oluşmaktadır. Eski bina aslında bir Dominik Manastırıdır. Gayet tabii yıllar içinde pek çok tadilat ve eklemeye maruz kalmıştır. Manastır, müze girişinde bize verilen broşüre göre; Gipuzkoa mimarisinin eşsiz bir örneği imiş. ( Gotik ve Rönesans stillerinin birleşiminden oluşuyor ) Eski binayı, içini gezerken daha iyi anlayabiliyorsunuz, gerçekten iç mimarisi ve avlusu çok güzeldi. Manastır daha sonra bir dönem Bask Derneğine hizmet etmiştir. 1912 yılı da San Telmo Müzesinin açılış tarihidir.
Manastır binasına daha sonra eklenen modern kısım; mimarlar Nieto ve Sobejano nun eseri olup Urgull dağına yaslanmış modern tasarımlı değişik bir binadır.
Her ikisi birlikte günümüzde, Bask toplumunun hafızasını oluşturmaktadır. Bask halkının yaşam şekli, kültürü, tarihi hakkında toplanan pek çok obje ile birlikte, görsel ve işitsel imkânlardan da faydalanılarak canlandırmalar yapılmış, bu da müzeyi daha ilginç hale getirmiştir. Bir örneğini video olarak paylaşmak isterim.
Ayrıca müzede, 15 ve 19. Yy. lar arası dönemi kapsayan sanat eserlerine de yer verilmektedir. İçlerinde özellikle; Tintoretto, Ribera, Fortuny, Madrazo gibi sanatçılar dikkat çekmektedir. Bask Kültürünü ayrı bir dosyada ele almak
istediğimizden ayrıntıya girmek istemiyorum. Ama biz, müzeyi ayrıntılı gezdiğimiz için ne yalan söyleyeyim epey yorulmuştuk. Yemek molasından önce bir de Santa Maria Bazilikasını gezmeye karar verdik.
SANTA MARİA DEL CORO BAZİLİKASI;
Santa Maria Bazilikası da San Sebastian ın eski ve önemli dini yapılarından biridir. Barok tarzda yapılmış olan tapınak, 18. Yy.a tarihlenmektedir. Barok tarzındaki ön cephesi gerçekten çok çarpıcı bir görünüme sahiptir. Dar sokaklar ve meydanlar nedeniyle tam fotoğrafını çekmek zor olsa da videosu size fikir verecektir. Diğerinde olduğu gibi bu Bazilikanın yerinde de daha önce bir Kilise bulunmaktaymış ve onun temelleri üzerine yapılmış.
Bazilikanın içi de dışı gibi etkileyici olup özellikle Eduardo Chillida nın eserleri dikkat çekicidir. İçerde, başka kiliselerin aksine aydınlık hoş bir ortam olduğu gibi fonda çok güzel bir müzik eşlik etmekteydi. Günün yorgunluğu da eklenince orada oturduğumuz birkaç dakika hepimizin hoşuna gitti.
Daracık ara sokaklara gire çıka deniz kıyısına ulaştık. Burası, yeni yıl için kurulan pazarların ve güzel havanın etkisiyle oldukça kalabalık ama bir o kadar da güzeldi. Özellikle, Belediye Binasının olduğu alan çok hoşumuza gitti.
BELEDİYE BİNASI ( HOTEL DE VİLLE ) ( TOWN HALL );
Alderdi Eder Bahçelerinin hemen yanında yer alan bu güzel bina, 1882 yılında kumarhane olarak inşa edilmiş, hatta Tolstoy ve Mata Hari gibi önemli ziyaretçileri olmuş. ( Gran Casino ) Ancak daha sonra 1924 yılında kumarın yasaklanması ile bu işlevini kaybetmiştir. 1945 ten itibaren de Belediye burada görev yapmaktadır. Binanın mimarları; Adolfo Morales de los Ríos ile Luis Aladrén dir. Binanın mimari tarzı için; eklektik mimariden söz edilmektedir.
Alderdi Eder bahçesi, Belediye Binasının önünde uzanmaktadır. Burada çocukların ilgisini çeken ufak bir luna park da bulunmaktadır. Özellikle tamarin ağaçları bu parka ayrı bir hava katmaktadır. Parkın içinde yaptığımız yürüyüş de, deniz kıyısına inip orada geçirdiğimiz vakit de gerçekten çok zevkliydi.
Belirttiğim gibi yorgunluk ve açlık artık kendini iyice hissettirdiğinden eski kentin merkezi olan Plaza de Constitucion a yöneldik.
ANAYASA MEYDANI ( PLAZA DE CONSTİTUCİON );
Burası özellikle restoran ve barlar konusunda oldukça zengin, dörtgen tarzında dizayn edilmiş ve etrafı binalarla çevrili bir alan. Festivaller ve kutlamalar için de ilk akla gelen yerlerden biridir. San Sebastian günü ( 20 Ocak ) ile Aziz Thomas günü ( 21 Aralık ) kutlamaları burada yapılmaktadır. Bir zamanlar, üzerinde saat olan gösterişli bina, Belediye Binası olarak hizmet vermiştir. Şu an Kütüphane olarak işlevine devam etmektedir.
1813 yılında meydana gelen ve tüm şehirde büyük hasara sebep olan yangından bu meydan da nasibini almış, sonrasında mimar Ugartemendia tarafından inşa edilmiştir. Özellikle binaların alt kısmında yapılan revaklı bölümler, meydana ayrı bir hava katmanın yanı sıra, günümüzde buraya ilgi gösteren turistler ve restoranlar açısından da kullanışlı olmaktadır.
Dörtgen alanı çeviren binaların üzerinde hemen dikkatinizi çekecek rakamlar yer almaktadır. Bu numaralar, seyirciler için hazırlanmış seyir localarını göstermekteymiş. Çünkü o zamanlar burada boğa güreşleri yapılmaktaymış.
Karnımızı doyurmuş, yeterince dinlenmiş olarak şehri tanımaya kaldığımız yerden devam ettik. Başta da söylediğim gibi, eski şehir Urgull Dağının eteklerine yerleşmiş durumda. Concha Körfezinin bir ucunda Urgull, diğer tarafında ise Igeldo Dağı bulunmaktadır. Seyahat öncesi çalışmalarımıza istinaden biz Urgull Dağına değil de Igeldo Dağına çıkmaya karar verdik. Çünkü Urgull Dağına yürüyerek çıkmak zorundaydık. Bu bizim için çok zevkli olsa da vaktimiz kısıtlı olduğundan bu seçeneği eledik. Oysa Diğer dağ olan Igeldo’ya füniküler çalışmaktaydı. Üstelik bu füniküler tarihi olduğu için özellikle görülmesi gerekiyordu. Vakit kaybetmemek için taksiyle Körfezin öbür ucunda yer alan Igeldo Dağına çıkışı sağlayan Füniküler İstasyonuna doğru yola koyulduk.
Daha önce sizlere kendi çalışmalarımızdan birkaç not iletmek isterim.
URGULL DAĞI;
Yemyeşil bir örtü ile kaplı olan bu tepe, savaş zamanında önemli rol oynamış. Zaten burada küçük bir kale de bulunmaktadır. Kalenin bir kısmı yıkılmış olsa da , 1921 de Ulusal Anıt ilan edilmiştir. Tepesindeki büyük heykelin yapılış tarihi de 1950 dir. Yüksekliği 12 metreyi aşan ve “Sagrado Corazan” olarak adlandırılan heykel, tabanı ile birlikte 24 metreyi aşmaktadır ve tepenin en üst noktasında konumlanmıştır. O yüzden her yerden rahatlıkla görülebilmektedir. Tepenin altından ve şehrin değişik noktalarından çektiğimiz birkaç fotoğrafı paylaşmak isterim. “Cristo de la Mota” olarak da anılan bu heykel, Federico Coullaut tarafından yapılmıştır.
Castillo de la Mota olarak anılan kalenin bir kısmı ayaktadır. Uzun yıllar şehrin savunmasında önemli rol oynamıştır ve burada ufak bir müze de bulunmaktadır. Şehrin tarihine ait objeler sergilenmektedir.
Her ne kadar biz kullanmadıysak da, buraya ulaşmak için 4 farklı yol olduğu ancak bunlardan en kolay ve rahat olanının San Telmo Müzesinin yanından başlayan yol olduğu notlarımızın arasında yer almaktadır. Bu arada hemen belirteyim ki gece buraya ulaşım olmamakta ve belli saatlerde kapanmaktadır.
Kaldığımız yerden devam edersek; taksiye, Igeldo Dağına çıkan Füniküler Durağına gitmesini ancak hemen hemen La Concha Plajının sonuna denk gelen Miramar Sarayında biraz mola vermesini istedik.
MİRAMAR SARAYI;
İspanyol Kraliyet ailesi tarafından yaptırılan saraydır.1893 yılında mimar Selden Wornum tarafından tasarlanmış, Jose Goikoa tarafından yazlık saray olarak yapılmış olup aslında birkaç binadan oluşan bir komplekstir. 1973 yılında Belediye Meclisi binayı satın almış, ondan sonra da Bask Üniversitesinin bir bölümü olmuştur. Aynı zamanda konserler ve bazı etkinliklere ev sahipliği yapmaktadır.
Taksi ile Igeldo Dağının tepesine çıkacağımız Füniküler İstasyonunun önünde indik. İstasyon El Peine Del Viento yakınında bulunmaktadır. Biletimizi gidiş-dönüş olarak alıp, tarihi fünikülerin kalkışını beklemeye başladık. Belirli saatler arasında çalışan fünikülerin yaz ve kış dönemi saatleri değişiklik göstermektedir.
1912 yılından beri çalışan tarihi funiküler tahtadan yapılmış olup, kendisi de demir yolu da Bask Ülkesinin en eskisidir. Dik bir uçuruma yaslanmış olarak yapılan demiryolu ile yaklaşık 320 metre tırmanarak dağın tepesine ulaşabiliyorsunuz. Eskiden bir kumarhanenin olduğu bu bölgede şimdi fuar alanı, otel ve restoran bulunmaktadır.
Size sunduğu doyumsuz manzara nedeniyle asla ayrılmak istemeyeceksiniz. Buradan, La Concha Körfezinin tamamını, San Sebastian şehrini ve Körfezde yer alan sevimli Santa Clara adasını gözlemleyebilirsiniz. Özellikle bu noktadan çekilen fotoğraflar çok fazladır ve pek çok kartpostalı, tanıtım broşürünü ve magneti süslemektedir.
Tepede yer alan ve 18. Yy.da inşa edilen Torreon Kulesi buraya ayrı bir hava katmaktadır. Yemek yiyecek vaktimiz olmasa da manzara eşliğinde bir kahve içmeyi ihmal etmedik.
San Sebastian şehrinin, Zurriola ve Concha Plajlarından başka bir de Ondarreta Plajı vardır ve o da İgueldo Dağının eteğinde, Concha Plajının devamında yer almaktadır. İkisi arasında ufak taşlık bir alan bulunmaktadır. Burası, kısa ama çok geniş bir plajdır.
Hiç canımız istemese de buradan ayrılmak zorundaydık. En azından Terminale yakın bir konumda olmayı ve orada vakit geçirmeyi daha uygun gördüğümüz için aşağı indik. Bu dağın eteklerinde yer alan çok ünlü “El Peine Del Viento” ( Rüzgar Tarağı) adlı çalışmayı, Füniküler İstasyonuna yakın olduğunu bilmemize rağmen vakit kaybetmemek için atladık ve taksi aramaya başladık. ( Fikir vermesi açısından Turizm Bürosundan aldığımız broşürden bir fotoğrafını paylaşmak isterim. Bu eser, hemen denizin kenarında ve İgeldo dağının eteğinde yer
almakta olup sanatçı Eduardo Chillida ya aittir. Her biri çelik olan bu heykeller, kayalara bağlanmıştır. Sanatçı bu eserleri bir seri halinde yapmıştır. Madrid ve Paris’te müzelerde serinin başka örnekleri sergilenmektedir. Sadece burada değil, şehrin pek çok yerinde Chillida nın eserlerine rastlanmaktadır.)
Yurt dışında pek çok yerde olduğu gibi burada da hemen taksi bulamadık. Belli duraklardan çalışıyorlar ve yoldan binmeniz pek kolay olmuyor. Vakit kaybetmemek amacıyla hem yürümeye hem de yol boyunca taksi aramaya başladık. Biraz da tempolu yürüdüğümüz için kısa sürede yolu yarıladık. Geç kalmayacağımızı anladığımızda daha rahat yürümeye ve güzel sahilin tadını çıkararak keyif almaya başladık. Sahil boyunca bazı örneklerini paylaştığım çok güzel binalara rastlıyorsunuz.
Concha Körfezi, müthiş plajı sayesinde tam bir turizm cenneti. Şehrin merkezinde yer alması, korunaklı yapısı ve temizliği ile Avrupa nın en önemli ve güzel sahilleri arasında yer almaktadır. Yaklaşık 14OO metre uzunluğundaki plajın kumları da övgüyü hak ediyor.
Aynı zamanda burası sağlık turizmi açısından da oldukça iyi durumda. Aşağıda fotoğrafını göreceğiniz La Perla tesisleri, Avrupa’daki en modern talassoterapi merkezlerinden biri olup her türlü imkana sahiptir.
Yukarıda bahsettiğim “El Peine Del Viento” ya benzer bir çalışma da Urgull Dağının eteklerinde yer almaktadır. Jorge Oteiza ya ait olan bu çalışma da “Construccion Vacia “ olarak adlandırılmaktadır. Körfez yürüyüşümüz sırasında bu heykellerin fotoğraflarını zoom yaparak çekebildim.
Belirttiklerimin yanı sıra neredeyse şehrin her yerine serpiştirilmiş heykeller ve tarihi çeşmeler bulunmaktadır.
Eski şehre döndüğümüzde boşuna telaşlandığı mızı fark ettik. Artık terminale yakın pozisyondaydık ve deniz kenarında bir cafede gün batımının tadını bile çıkarttık.