SANTİAGO- ŞİLİ ( GEZGİN YÜZLER )
SANTİAGO- ŞİLİ (GEZGİN YÜZLER )
Bazı anılar vardır; çarpıcı bir şekilde hafızanıza yerleşir. Her gün yeni şeyler öğrenerek, yeni tatlar keşfederek, çok yorularak ama bir o kadar da zevk alarak yaptığımız Güney Amerika gezimizin Şili etabına, Santiago’yu ayaklarımızın altına seren güzel bir otelde, şehir ışıklarına bakarak dalmış ve güzel bir uyku çekerek, dinlenerek, güneşli bir güne uyanmıştık.
Sabah şehir turuna başladığımızda, yerel rehberimiz Rodrigo, bize bir sürprizi olduğunu söyledi ve ilk durağımız Atatürk parkıydı. Bu sürpriz hepimizin çok hoşuna gitmiş, tüm grup çocuklar gibi sevinmiş, aileden bir yakınını görmüşçesine heyecanlanmış ve sıraya girerek hepimiz fotoğraf çektirmiştik. Üstelik biz daha ayrılmadan yeni bir Türk grubu daha geldi. Onlar da sabırla bizim fotoğraf çektirmemizi beklediler. Bizden sonra onlar da bu güzel anı fotoğraflamaya çalışıyorlardı. Hepimiz o an ülkemizle gurur duymuş, sevgili Atamızı saygıyla anmıştık. Sarı Paşa ile güne başladığımızdan olsa gerek bizde unutulmaz anılar bıraktı ve daha bir sevdik Santiago’yu
Atatürk parkı şehrin Scala bölgesinde, Apoqindo caddesindeki Novigod parkında bulunmaktadır. Cumhuriyetimiz kurulduktan sonra Türkiye Cumhuriyet’ini ilk tanıyan ülkeler arasında olan Şili’nin yaptığı bu anıtın açılışına bizzat İsmet İnönü katılmıştır (1970) Bu anıt büyük önderimize teşekkür niteliğindedir. Pinochet zamanında dünyadaki bazı önemli devrimci liderlere belirli parklar tahsis edilmiş ki bunlardan biri de ;Atatürk parkı.
Anıt duvarın üzerinde bir rölyef ve ay-yıldız bulunmaktadır. Rölyef üzerindeki İspanyolca yazının tercümesi ise şöyle:
‘’Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ,vatanının fedakar ve sadık hizmetkarı, benzeri olmayan kahraman; insanlık idealinin canlı emsali….Bütün hayatını Türk Milletine vakfetmiş,milletine kendi ruhunu,ateşini vermiştir. Hatırası milletinin ruhunu ateşli tutan sönmez bir meşale olarak yaşamaktadır.’’
Atatürk parkından ayrıldıktan sonra şehir meydanına doğru ilerlemeye başladık. Hz. İsa’nın havarilerinden Aziz Santiago’dan adını alan şehir(Aziz Yakup) Peru ve Bolivya’dan sonra modernliği ve şıklığı ile bizleri etkiledi. Geniş, güzel caddeler, lüks binalar, mağazaları ile bu başkentte yaşam standardının yüksek olduğu hemen anlaşılıyor.
İlk olarak, başkanlık sarayı La Moneda’ya gittik. İspanya’nın inşa ettiği görkemli binalardan biri olan La Moneda 1973’te Pinochet yönetimindeki askerler tarafından yapılan hava saldırısında kısmen yıkılmış. 1981 de restorasyon çalışmaları tamamlanmış ancak saldırıdan kalan bazı mermi izleri bırakılmış.
Meydanda Allende’nin heykeli bulunmakta. Rehberimiz, meydan gezimiz sürerken Allende’nin yaşamını yitirmesine ilişkin açıklamalarda bulundu. Akabinde köşesinde kadın heykeli (ki bu bereket sembolü imiş ) olan maliye bakanlığını gördük. Ayrıca Darphanenin önünden geçerken, o dönemde kendi paralarının yanı sıra Arjantin ve Brezilya’nınkilerini de bastıklarını öğrendik.
Ahumada caddesi rengârenk kafeleri, zengin alış veriş pasajları, hediyelik eşya dükkânları, performans sunan insanları ile çok güzel. Bu caddenin sonunda Plaza De Armas’a çıkılıyor. Bu meydan da; eserlerini sergileyen ressamlar, çeşitli gösteriler yapan sanatçılar, canlı müzik ve dans icra eden sanatçılar nedeniyle çok renkli. Meydanda Metropolitan katedrali, belediye binası ve postane bulunuyor. Bunlar kolonyal dönemden kalma çok önemli yapılar. Metropolitan katedrali; gotik, barok ve neoklasik tarzların karışımından oluşup iki kulesinde 16 çan bulunmaktadır.
Bu meydandan sonra Santiago’nun fotoğraflarını çektiğimiz ve şehrin ilk kurulduğu yer olan Cerro Santa Lucia tepesine çıktık. Tarihi bir kalenin yıkıntıları üzerine kurulmuş parkta, hayvanat bahçesi ve yeni binalar mevcuttu. Buradan Santiago çok güzel görünüyordu ve biz oradayken pek çok öğrenci grubu da burayı gezmeye gelmişti.
Daha sonra buradan çıkarılan lapis lazuli taşının satışının yapıldığı Blue Stone mağazasına gittik. Özellikle Lapis lazuli ağırlıklı değerli taşlar ve onlardan yapılmış hediyelik eşyalar aldık.
Yemek sonrası grubumuz ile yürüyerek şehri keşfetmeye devam ettik. Bu yürüyüşümüz sırasında birçok park, güzel sanatlar müzesi, buranın en eski cezaevi ve şehrin ortasından geçen Rio Maphoco nehri gördüğümüz yerler arasında sayılabilir. Ayrıca eğitim şehri de olan Santiago’nun birkaç üniversitesini de bunlara ekleyebiliriz.
En son şehrin diğer tepesi Cerro San Cristobol’in olduğu yere geldik. Santa Lucia tepesinden daha yüksek olan ve füniküler ile çıkılabilen bu tepenin zirvesinde 14 metrelik Meryem ana heykeli bulunmakta.
İlerleyen kent gezimizde bu defa yolumuz Pablo Neruda’nın evi olan La Chascon’a düştü. Şairin 3 evinden biri olup; “dağınık saç” anlamına geliyormuş ve üçüncü eşi Matilda’nın saçlarına ithafen bu adı vermiş. Evde özel eşyaları, aldığı hediyeler, ödüller sergileniyormuş. Biz gittiğimizde maalesef müze kapanalı birkaç dakika olmuştu ve çok istediğimiz halde gezemedik. Sadece satış yeri ve kafesi ile yetinmek zorunda kaldık. 1971 yılında, edebiyat dalında Nobel ödülü alan Şairin, diğer iki evinden biri Valpariso diğeri Negra ‘da bulunmaktaymış.
Neruda’nın evinden sonra grup dağıldı. Biz gelirken gördüğümüz ve beğendiğimiz yerel pazara giderek oradan taşlar, hediyelik eşyalar satın aldık. Yavaş yavaş yürüyerek, şehrin tadına vararak tekrar balık haline oradan da Plaza De
Armas’a gittik. Meydanda gösteriler vardı. Yerel folklor ve müzik grupları sırayla çıkıp performanslarını sergiliyorlardı. Onları bir müddet seyrettikten sonra meydana yakın bir cafede oturup, gelen geçeni seyrederek, sohbet ederek, yorgunluğumuzu atarak kahvemizi keyifle yudumladık.