SOYKIRIM YORGUNU BİN TEPELİ ÜLKE:RUANDA – ÜNSAL AKTAŞ
SOYKIRIM YORGUNU BİN TEPELİ ÜLKE: RUANDA – ÜNSAL AKTAŞ
Başkenti Kigali olan Ekvatora çok yakın, Afrika’nın ortasında (doğu kısmında) denize kıyısı olmayan bir ülke Ruanda. Komşuları; Uganda, Tanzanya, Burundi ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti olan, 13 milyonluk ve 26.000 i aşkın metrekarelik minik, yeşil ve ezik Ruanda, bağımsızlığına 1962 yılında kavuşmuş.
Tüm geri kalmışlığına rağmen en azından ana caddeleri bakımlı, temiz ve ilkeli bir sosyal yaşam gözlemleniyor. Örneğin naylon kullanımı yasak (gümrükte bizzat yaşadık) ve kasksız motosiklete binen (arkadaki 2. kişi dahil) sürücüye rastlanmıyor. Ruanda, büyüyen / gelişen anlamına geliyor.
Son yıllarda hızlı ve dikkat çekici bir gelişme gözlemlenen ülkede kabile aidiyeti, geçmişte olanlara yollama ve sorgulama hem yasak hem de ayıplanan bir tutum. Bu anlayış ve yaklaşımın kaynağı tabii ki 1994 yılında yaşanan inanılmaz olaylar.
Eski bir Belçika sömürgesi olan bu talihsiz ülkenin, iki ana etnik yapısını Hutu’lar ile Tutsi’ler oluşturuyor. 1990 – 1992 yıllarında yaşanan iç savaş sonrası oluşan gerginlik ve güvensizlik ortamında taa Çin’e sipariş edilen palaların sırrı çabuk ortaya çıkıyor.
1994’de başlayan, 800.000’i aşkın Tutsi ve bir kısım ılımlı Hutu, organize olmuş ve sayısal üstünlüğe sahip Hutu’lar tarafından vahşice katlediliyor. Hazırlanan listeler ve işaretlenen evlerdeki kıyım, kontrolden çıkarken 100 günlük bir sürede akıl almaz uygulamalar söz konusu (!) Öyle ki imkânı (parası) olan Tutsi’ler, kurşun parası ödeyerek (teklif ederek) kolay ve çabuk ölümü yeğliyorlar. İnsan öldürmekten yorulan saldırganların (dinlenmek için!..) kaçmasınlar diye kurbanlarının aşil tendonunu kesmesine ilişkin dramatik uygulamalar, bu dönemin olağan icraatlarından sayılıyor.
Gelişen ve süren olaylar zincirinde cesetleri parçalayan köpeklere tepki olarak, ülke genelinde canlı köpek bırakılmıyor. Sömürgeci Avrupalıların oluşturduğu suni ayrımdan beslenen inanılmaz bir nefret, sürece hakim olmuş.
Tüm bu olayları, işleyen ve hatırlatan iki noktaya da gittik. Başkent Kigali’deki Soykırım Müzesi, toplumsal hafızayı diri tutmak ve katliamın boyutlarının anlaşılması için önemli bir kılavuz olup, 2004 yılında yani katliamın 10. Yıl dönümünde açılmış. Giriş ücreti alınmayan Müze ve bahçesinde, katliamda yok edilen 250.000 cesedin mezarı da bulunmakta. İçerde çekimin yasak olduğu müzenin ancak dışından ve bahçesinden fotoğraf paylaşabiliyorum. Zaten sergilenen kemikler, yaşanan katliamı açıkça ortaya koymakta. Burası, hem anma hem de öğrenme yeri olarak planlanmış ve eğitim yoluyla barışı teşvik etmek istiyor. Ayrıca bir bölümde, dünyada yaşanan diğer soykırım örneklerine de yer verilmiş.
Diğer mekân ise; filmlere konu olan “Hotel des Mille Collines” katliam sırasında buraya sığınan binden fazla kişinin kurtulması ile ünlenmiş. Bu olayı ve o zamanın yöneticisi Paul Rusesabagina nın hikâyesini konu alan, izlemenizi özellikle tavsiye edeceğim “Hotel Rwanda” filmi 2004 yılında çekilmiştir. Ülkedeki ilk gecemizi, Havalimanı sonrası bu otelde geçirdiğimizi unutamayız. Bu dramatik otel, halen faal ve şüphesiz ki çok ilginç bir deney.
Ruanda kültürünü yakından tanımak için ziyaret ettiğimiz örnek köyde, yerel halkın geleneksel yemekleri, dansları, kıyafetleri, günlük hayatta kullandıkları eşyaları ve aile hayatları hakkında bilgi edindik.
İç savaş nedeniyle başta zebra ve aslan olmak üzere yaban hayatı çok ciddi darbe almış. Ekvatora çok yakın ülkedeki hava/ısı platolar nedeniyle en düşük 15, en yüksek 28 derece civarında. Coğrafi şartlar nedeniyle doğu ve güneydoğu bölgeleri tarıma elverişli değildir ancak diğer bölgelerde tarımsal faaliyetler gerçekleştirilmekte olup kahve, çay, mısır ve soya ağırlıklı tarım ön plana çıkmaktadır. İç savaş sonrası ülkelerine dönen Ruandalılar için yerleşim alanları açmak ve artan ihtiyaçları karşılamak için oluşturulan tarlalar neticesinde yağmur ormanları maalesef yok edilmiş. Elde kalan Nyungwe Yağmur ormanları da Milli park ilan edilerek koruma altına alınmış. Ülkenin kuzeyinde bulunan Virunga Volkanik Dağları, en yüksek noktayı oluşturmakta.
Bu arada turizmin önemini de yakalamışlar. Özellikle Virunga dağlarının yükseklerinde yaşayan, koruma altına alınan dağ gorilleri ve bambu ormanlarında yaşayan, endemik bir tür olan “Altın maymunlar” turizmin gelişmesine önemli katkıda bulunmaktalar. Biz de “Volkanlar Milli Parkı” dahilinde bulunan bambu ormanları içinde yürüyerek “Altın Maymunları” görmeye gittik.
Çok utangaç ve maalesef nesli tükenmekte olan bu sevimli maymunları, yaşadıkları ortamda görmek ve fotoğraflamak büyük zevkti ancak daha sonra yakalandığımız inanılmaz yağmur gerçekten anlatılacak gibi değildi. Otele ilk girerken karşılaştığımız ve güldüğümüz yeşil naylon terliklerin ne anlama geldiğini yaşayarak öğrendik.
Tamamen çamura bulanmış botlarımızı çıkarttırıp o terlikleri giydirerek temizlemek amacıyla trekking botlarımızı bizden aldılar. Kıyafetlerimizi anlatmayacağım, iç çamaşırlarımızı bile sıktığımızda sular akıyordu diyerek konuyu kapatayım. Bu arada tüm gezi boyunca hem Ruanda hem de Uganda da kaldığımız oteller, tamamen cangılların içinde, vahşi yaşamın ortasında, harikulade bir deneyimdi.
Ortalama yaşın 60 olduğu Ruanda’nın resmi armasında yer alan ve “Agaseke” olarak adlandırılan tipik Ruanda sepeti, Ruanda kültürünün olmazsa olmazı ve barışın simgesi. Günlük hayatta, fotoğrafta da görüleceği üzere kadınların başında sürekli karşılaşacağınız, hoş bir görüntü.
Ülkeye kapı vizesi 50 dolar ödeyerek giriyorsunuz ancak yeşil pasaporttan ücret alınmıyor. Girişte fotoğraf çekilerek işlem yapılıyor. Kigali Havalimanı, fevkalade mütevazi. Yerel saat bize göre 1 saat geri. Ülkede Ruanda Frangı ve dolar kullanılıyor, belli yerlerde kredi kartı çalışıyor.