ZİPAQUİRA TUZ MADENİ VE KATEDRALİ ( KOLOMBİYA – COLOMBIA ) – GEZGİN YÜZLER
ZİPAQUİRA TUZ MAĞARASI VE KATEDRALİ – GEZGİN YÜZLER
Zipaquira şehri yakınlarında, Parque de la Sal’da yer alan ve yerin yaklaşık 200 metre altında konumlanan eski tuz madeni ile içinde yer alan Katedral, yerli ve yabancı turistlerin çekim noktasıdır. Kolombiya’nın başkenti Bogota’ya da yaklaşık 29 km. uzaklıkta olduğundan ulaşımı gayet kolaydır.
. Gerçi, Kolombiya’nın ilk yerlilerinden Muiscaların da tuz minerallerine ulaştığı ve ticarette kullandıkları bilinmektedir. O dönemlerden beri Kolombiya için önemini koruyan tuz madeni, 1900 lü yılların başında daha fazla büyütülmüş ve maden alanı genişletilmiş.
Tuz madeninin bulunduğu alan, yaklaşık 250 milyon yıl önce sular altındaymış. Etraftaki And Dağlarının oluşumu ile birlikte, üstünde su olan bu bölge yükselmiş ve tuz madeni ortaya çıkmış.
Girişi ücretli olan ve belli sayıdan oluşan gruplar halinde girile bilinen Tuz Madeni rehber eşliğinde gezile biliniyor. Geçmişinde bir patlama yaşanması sonucu, tehlike arz ettiğinden kapatılma kararı alınıyor. 1950 li yıllarda, o zamanın merkez bankası başkanı, devlet başkanına bir teklifte bulunarak, bu madenin turizme kazanılması gerektiğini öneriyor. Devlet başkanının da kabul etmesi üzerine, 5 milyon dolarlık bir harcama ile maden bugünkü haline getiriliyor. Yılda yaklaşık bir milyon kişinin ziyaret ettiği güzel bir cazibe merkezi kazanılmış oluyor.
Madene girişte, ışıklarla renklendirilmiş bir koridordan geçiyorsunuz, hemen bu bölümde tüm dünya ülkelerinin bayrakları belli aralıklarla yanarak gösteriliyor. Türkiye’nin bayrağı da sıralamada yer alıyor fakat bir ülkeye sıra gelmesi için yaklaşık yarım saatlik bir zaman dilimi söz konusu olduğundan maalesef Türk bayrağını göremedik. Bu arada hemen şu ayrıntıyı da belirtmemiz gerekiyor ki; madeni oluşturan tuzun siyah renkte olmasının sebebi; yer altında oksijenin fazla olmamasından kaynaklanmaktadır. Tuz, oksijen ile karşılaştığında beyaz renkli olmaktadır. Madende çok fazla aydınlatma yapılmayıp loş ışık kullanılmış. Böylece, buranın bir maden olduğuna vurgu yapılmak istenmiş. Gezerken sık sık burnunuza kükürt kokusunun da geleceğini vurgulayalım.
Değişik renklerde aydınlatılan küçük şapelleri sırasıyla geçtikten sonra, içinde aynı anda yaklaşık 8000 kişinin ibadet edebileceği bir Katedrale ulaşıyorsunuz. Aslında adı Katedral olsa da, Piskoposu ve resmi statüsü yoktur. Bu
Roma Katolik Kilisesinin ortaya çıkma fikri; 1930 lu yıllarda burada çalışan işçilerin ibadet etmek için ihtiyaç duydukları bir yer arayışından çıkmıştır. Madene girmeden iç kısmına bir Şapel yapmışlar ve burada ibadetlerini gerçekleştirmişlerdir. Daha sonraları, bu kiliseleri madenin içine de yapmaya devam etmişlerdir. Toplamda 14 adet büyüklü küçüklü Şapel bulunmaktadır ve bu 14 sayısı da Hz. İsa’ya ithaf edilmiştir. Hz. Meryem’in hamile kalması ile başlayan, Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesi ve ölümü ile sonuçlanan 14 aşamayı temsil etmektedir. Mevcut büyük Katedralin yapımına 1991 yılında başlanmış, 1995 yılında tamamlanmıştır. Bir nevi “hac “ yeri gibi de görülmekte ve dini turizme hizmet etmektedir. Aynı zamanda; konserlere ve festivallere de ev sahipliği yapmaktadır. Katedral, “Dünyanın en büyük yer altı haçı unvanına ” sahiptir.
En ilgi çekici bölümlerinden biri de su havuzunu olduğu bölümdür. Optik illüzyon vasıtasıyla çok derinmiş izlemini uyandıran ama sadece 10 cm. olan havuz hepimizi çok şaşırtmıştı.
İçerde mermerden ve buzdan yapılmış, farklı sanatçılara ait sanat eserlerine ev sahipliği yaptığı gibi, ülkenin önemli değerlerinden zümrüt, tuz ve farklı el işlerinden oluşan hediyeliklerin satıldığı dükkanları da barındırmaktadır. En sonunda ülke kültürünü ve tuz madenini tanıtan ilgi çekici film gösterimini izleyerek güzel gezimizi tamamladık.