ZURULDİ VE SVAN KULELERİ ( MESTİA-SVANETİ ) ( GÜRCİSTAN )-EMEL FIRATLI
ZURULDİ VE SVAN KULELERİ ( MESTİA-SVANETİ ) ( GÜRCİSTAN ) – EMEL FIRATLI
Uzun zamandır gitmeyi çok istediğimiz, Svaneti gezimizi gerçekleştirmek 2018 yılının Kurban Bayramında kısmet oldu. Gezimizin başlangıcını; aile dostumuz Dodo Udesiani hanımın damadı Nika, bizi Sarp sınır kapısında karşılayacağından, Trabzon-Ankara arasını uçak, sonrasını da otobüs ile gerçekleştirdik.
Svaneti öncesi, Kutaisi’de dostlarımızla iki gün geçirmeyi planlamıştık. Bizim için, Kutaisi’nin periferinde kalan ve daha çok mağara, kanyon gibi güzelliklerden oluşan bir doğa gezisi programı hazırlamışlar. Bu gezileri daha sonraya bırakarak, anlatımıma Svaneti den başlamak istiyorum.
SVANETİ- MESTİA
Svaneti; Gürcistan’ın kuzey batısında, Orta Kafkas dağları üzerinde yer alan, çok yüksek zirveler ve yine çok derin vadilerden oluşan zor bir coğrafyadan meydana gelmektedir. 4.000- 5.000 metreler ile Avrupa’nın en yüksek yerleşim yerinden bahsediyoruz. Hemen belirteyim ki; Kafkas Dağlarının en yüksek tepeleri de burada bulunmaktadır. Svaneti ‘ye güzellik katan ögelerden ikisi de; Enguri ve Tskhenistskali nehirleridir ve bölge bu iki güzel nehrin arasında konumlanmaktadır.
Kutaisi den, Yukarı Svaneti’nin ( Zemo Svaneti- Upper Svaneti ) merkezi Mestia’ya; 17 kişilik “Vanilla Sky” a ait ufak bir uçak ile ulaştık. Sağ olsunlar dostlarımız bizim uçak biletlerimizi daha önceden alıp hazırlamışlardı. Yaklaşık 40
dakika süren bu seyahatimiz sırasında bölgeyi yukardan daha iyi gözlemleme fırsatı yakaladık. Çok büyük dağların arasından geçerken onları nasıl aşacağımız konusunda biraz tereddüt yaşamadık dersem yalan olur. Svaneti’nin haşin ve sert coğrafyasına yukardan daha iyi tanık olabiliyorsunuz. Yemyeşil ormanlarla kaplı dağların zirvelerindeki
karlar ve buzullar manzarayı çok daha çılgın bir hale getiriyor. Bu yüksek dağların aralarındaki vadiler de bir o kadar derinler ve ürkütücüler. Bu manzaraya; nehirler ve yukardan akan şelaleler de ayrı bir güzellik katmakta. Havanın bozuk olduğu, yağmurlu ve karlı havalarda, uçuş iptal edilerek bilet parası iade ediliyormuş. Tabii ki böyle bir
durumda, yaklaşık 5-6 saat sürecek yorucu bir yolculuk yapmak zorunda kalacaktık. Şansımıza, o gün ve tüm gezimiz esnasında hava çok güzeldi, bir kez yağmur yağdı o da gece boyu devam edip sabah yine pırıl pırıl bir güneş ile güne başladık. Biz Svanetiyi, Svaneti de bizi sevdi. Yolculuğumuzla ilgili ufak bir video paylaşmak istiyorum;
Coğrafyanın sertliği, bölgenin Kadim insanları Svanlar’ı da etkileyip, onların da tarih boyunca sertlikleri ve savaşçılıkları ile anılmasına neden olmuş. Gürcüceden daha eski kadim bir dile sahip olan bu onurlu insanlar ile ilgili anlatılacaklar çok fazla olduğu için; Svanları başka bir başlık altında işleyeceğimizi belirtip kaldığımız yerden devam edelim.
Küçük uçağımız; genellikle vadilerden geçen, güvenli bir rota izleyerek; Mestia’nın küçük fakat bir o kadar da sevimli “ Queen Tamar” Hava Alanına güvenli bir iniş gerçekleştirdi. 2010 yılında açılan Hava Alanından, Tiflis ve Kutaisi ye çift yönlü uçuşlar gerçekleştirilmektedir.
İnmeye yakın yukardan gördüğümüz, daha sonra ayrıntılı olarak bahsedeceğimiz “Svan Kuleleri” nin görüntüsü, adeta güzel geçecek bir gezinin müjdesini vermekteydi.
Bölgenin merkezi konumunda bulunan başkent Mestia; etrafta yapılacak geziler için bir üs vazifesi görmekte ve turizm açısından gelişim göstermekte. Hala pek çok güzelliğini ve bozulmamışlığını koruması nedeniyle her tarafta gözlemlediğimiz inşaat çalışmaları bir miktar bizi üzdü ve korkuttu diyebilirim. Gezerken, sürekli göreceğiniz ortalıkta dolaşan inekler, domuzlar, ufak ve çocukluğumdan hatırladığım bakkal tarzı satış bölümleri, eski bir kasabada geziyormuşsunuz izlenimi veriyor.
Yine dostlarımızın aile fertlerinden Dato bizi hava alanında beklemekteydi, hep beraber Dodo Hanımın doğduğu ev olan ve şu anda otel olarak hizmet veren “ Chubu Otel” e geçtik. Burası, bahçe içinde, güler yüzlü
personeli ile hizmet veren ve memnun şekilde ayrıldığımız bir yer olarak anılarımıza yerleşti. Odalarımıza giriş işlemi yapılır yapılmaz, genç Dato nun önerisi ile hemen gezimize başladık. Bize, buranın havasının hiç belli olmadığı ve güzel hava şartlarını değerlendirip Zuruldi’ye gidebileceğimizi söyledi. Çünkü hava bozunca, teleferik hizmet vermiyormuş.
Otel elamanlarından biri ile ve bize tahsis edilen araç ile yola çıktık. Mestia dan yaklaşık 8 km uzaklıktaki Hatsvali’ye ulaştık. İki aşamalı olan ve ilki merkezden başlayan telesiyej hatlarından ilki çalışmıyordu ve biz araba ile 2. Hattın başlangıcına kadar çıktık. 1,5 km. uzunluğundaki, dört kişilik telesiyej ile Zuruldi Tepesine ulaştık. 2348
metre yükseklikteki tepede bir de kafe-restoran bulunmakta. Aperatif tarzdaki seçimimizle güzel manzaranın tadını çıkarttık. Kafenin seyir terasından 4710 metre yüksekliğe sahip olan Ushba Dağını ve onun çift zirvesini görme
şansını yakalıyorsunuz. Ushba Dağı, Dağcıların hayallerini süsleyen ve dimdik rotası ile tırmanılması zor olan zirvelerden biriymiş. O gün zirveler sürekli bulutlarla kaplıydı ve bize görünmek için epey nazlandılar. Ancak
telesiyej ile inişe geçtiğimizde bulutların arasından kısa bir süre göz kırptılar. Ama daha sonraki günlerde başka rotalara giderken bulutsuz Ushba zirvelerini fotoğraflama şansını yakaladık.
2400 metrelik kayak pistine sahip olan Zuruldi tepesine kışın mevsiminde çok ilgi oluyormuş ama bizim gittiğimiz yaz döneminde de hatırı sayılır miktarda turist gelmişti. Burada; birisi yeni başlayanlara, diğeri kayağın profesyonellerine, bir diğeri de ikisinin arasında zorluğa sahip olan toplam 3 kayak pisti bulunmaktaymış.
Manzaranın güzelliğinden bizi aşağıda bekleyen arkadaşı unuttuğumuzu hatırlayıp apar topar inişe geçtik. Mestia’daki ilk günümüzü böylece dolu dolu geçirmiştik. O gece dışarda değil de otelde yemeği tercih ettik.
Mestia gezimizin içinde yer alan; Chalaadi Buzulu ve Tetnuldi yi ayrıntılı olarak başka bir yazıya bırakıp, Svan Kuleleri hakkında da bilgi vermek istiyorum.
SVAN KULELERİ;
Svaneti nin en ilginç sembollerinden biri olan, tabiatın güzelliğine eşlik eden, farklı bir gizem veren kuleler aslında savunma amaçlı yapılmışlar. Orta Çağa tarihlenen bu kuleler, aileler tarafından düşmanlara ve çığ gibi doğal afetlere karşı korunma amaçlı olarak evlerinin bitişiğine inşa edilmişler. Yani her ailenin kendi kalesi bulunmaktadır. Kendi aralarında meydana gelen kan davası çekişmelerinde de yine bu kuleler ailelerin korunmasına hizmet etmiştir.
Svanlarda aile bağları çok güçlü olup sayıları da fazladır. Geçmişte 30-40 hatta yüzü bulan sayılardan bahsedilmektedir. Tabii bu durumda yan yana yapılmış evler ve birkaç kule söz konusudur. Tehlike anlarında birbirlerine işaret vermek amacıyla da kullanılmışlar. Benzerlerini dünyanın başka bir yerinde bulamayacağınız bu kuleler; aynı zamanda zor dönemlerde Gürcü ve Svan kültürüne ait değerleri saklamak için de kullanılmışlar. Bu yüzden bölge müzelerinde geniş bir el yazması kolleksiyonu, altın ve gümüşten yapılan pek çok obje ile birlikte çok sayıda ikon koruma altındadır.
Bana göre; zorlu, sert coğrafyanın yine sert mizaçlı, savaşçı insanları ile bu kuleler birbirini tamamlar tarzdalar ve inanın görmek için bir kereliğine bile çıkılması bir o kadar zor. Uzun yıllar boyunca bu toprakların fethedilememesinin sebepleri de burada saklıdır. Unesco Dünya Miras Alanı olarak koruma altına alınan kuleler, özellikle Mestia’da yoğunlaşmış durumdadır.
Doğal taşlardan yapılan kuleler; genellikle 20-25 metre yüksekliğinde olup, 3 veya 4 katlıdırlar. Yukarıya doğru bazılarında daha belirgin, bazılarında hafif şekilde daralan tarzda inşa edilmişlerdir. En tepesinde görünümünü güzelleştiren çatı bölümü bulunmaktadır.
Her bir katın tepesinde, kilolu bir bireyin geçmesinin zor olacağı dörtgen tarzında bir açıklık bulunmaktadır. Çıkış buraya dayanan ahşap bir merdiven ile sağlanmaktadır. Basamakların arası oldukça geniş olup çıkarken epey zorlanıyorsunuz. Tehlike anlarında bu merdiven yukarı çekilip aralık kapandığında alt kısım ile yukarısı arasında
ilişki kesilmiş oluyor. Merdiven ile tavandaki aralığa ulaştıktan sonra bir üst katın zeminine çıkmak da bir o kadar zor. Kendinizi yukarı çekip, hem kafanızı vurmadan hem de herhangi bir yerinizi zedelemeden çıkmanız gerekiyor.
( Bu videoyu çatıdan çektim)
Bu şekilde bütün katları tamamladığınızda çatıya erişiyorsunuz. Burada etrafı görebileceğiniz, içerden dışarıya doğru daralan pencere tarzı açıklıklar bulunuyor. Merakla bir heves çıkıyorsunuz, inmesi de inanın bir o kadar zor. Çıkış ve inişi tamamladığımızda üst –baş perişan haldeydik. Kule sahibi veya görevli, bu durumu çok iyi bildiğinden bizi elinde elbise fırçası ile karşıladı. Hizmette sınır yoktu yani.
( Bu videoda, hızımı alamayıp çatının da tepesine çıkarak çektim)
Gelelim şimdi de kulelerin hemen bitişiğinde ve kule ile bağlantısı olan evlerin tanıtımına; Tek veya iki katlı olan bu evlerde, yaşam şartlarının ağırlığına bağlı olarak, insanlar hayvanları ile aynı ortamı paylaşmışlar. Fotoğrafta görüleceği üzere evi çepeçevre saran ve ufak pencere tarzı açıklıkları olan bölüm; besledikleri hayvanların yaşadığı
kısımdır. Onun üstünde kalan bölüm yatakhane gibi kullanılmış. Salonun ortasında bulunan ve yemek pişirilen ocak
aynı zamanda evin ısıtılmasını da sağlamaktadır. Ocağa bakar tarzda ortada konumlanan taht benzeri tahtadan yapılmış, işlemeli koltuk, evin kıdemlisi olan, saygı duyulan büyük babaya aittir. Yine oturma işlevi için kullanılan,
tahtadan yapılma bank tarzı oturma grubu da bulunmaktadır.
İçki ve erzaklarını sakladıkları dolapları, pek çok eşyalarını asmak için kullandıkları, yukardan sarkan askıları ve ekmek pişirdikleri fırınları bulunmaktadır.
Kulelerin bazıları müze şeklinde düzenlenmiş ve ziyarete açılmıştır. Turizm ile tanışan Svan yerlileri ve ev sahipleri, size ev hakkında bilgi vermekte ve gezdirmektedir.
Doğa harikaları zaten anlatmakla bitirilecek gibi olmayan Savaneti nin Kuleleri tek başına bile buraya gitme sebebi olmalıdır. Gezi boyunca düşünüp bizi korkutan ise turizmin gelişmesi ile doğallığının ve dokusunun bozulmasıydı.
En son, sevgili Dodo Udesiani nin babasına ait bir Svan müziğini paylaşmak isterim;