37 GÜN 16 ÜLKE 25 ŞEHİR 1 SIRT ÇANTASI – JUNİOR GEZGİN AZİZ AYKAN AKTAŞ
37 Gün 16 Ülke 25 Şehir 1 Sırt Çantası
AZİZ AYKAN AKTAŞ
Sınırlı bir para ile 37 gün boyunca Avrupa’nın büyük bir kısmını gezdik ve yaşanabilecek en güzel deneyimlerden birini yaşadık. Bir öğrenci için ise yapılması, bir gezgin için kesinlikle yapılması gereken bir şey yaptık`; “İnterrail”. Bir ay içinde neredeyse 10 senelik bir hayat deneyimi kazandım ve yaşadığım en güzel anılar listesini epeyce zenginleştirerek güncelledim. 21 yaşındayım ve yeni yerler keşfetmek bana cafede oturup moca içip tavla oynamaktan daha çok haz veriyor; ucunda sokakta yatmak olsa bile. Düşünce yapısıda benimle aynı olan yakın bir arkadaşımla gözümüzü kararttık ve yollara düştük. İlk önce İnterrail’ın ne olduğundan bahsedeyim İnterrail tüm Avrupa demir yolları şirketlerinin ortak bir biletidir. Türkiye’den Norveç’e kadar bütün Avrupa ülkelerinde kullanabileceğiniz bir tren bileti. Bu biletin bir ayda ve 22 günde 10 veya 22 günde 22 gün gibi seçenekleri de var. Biz bir ay içerisinde 15 gün boyunca Avrupa’nın her yerinde sınırsız tren bileti kullanabileceğimiz İnterrail global pass’ımızı 370 euro dan TCDD den aldık. Bunu istediğiniz tarihte istediğiniz ülkenin tren garından yılın her günü aynı fiyattan alabilirsiniz. Maceramız bu şekilde başladı. Bileti ilk bastığınız andan itibaren 1 ay boyunca istediğiniz yerden istediğiniz yere seyahat edebilirsiniz. Biz daha çok gezebilmek adına 40 eurodan Türkiye’den Milano’ya uygun uçak bileti aldık ve gezmeye buradan başladık. İki gün Milano’da geçirdikten sonra 10 euro’luk flixbus ile Floransaya geçtik, ordada bir gün geçirdikten sonra otostopla Pisa’ya ulaştık. Tabiiki otostopun yasak olduğu İtalya’da bu biraz zor oldu. Bir günde Pisada geçirdikten sonra yine flixbus ile Roma’ya geçtik. Burada da Vatikan’ıda görerek 2 gün kaldıktan sonra ilk tren biletimizi Roma’dan Monaco’ya gitmek için kullandık. Böylece 6 gün fazladan gezmiş olduk ve 1 aylık tren biletimizin süresi başlamış oldu. İtalya’da en çok beğendiğim yer Milano inanılmaz bir
sosyal hayat, çok modern bir şehir ve buram buram tarih-sanat. Floransa sokaklarında dolaşmanın hazzını zaten bir
sanat öğrencisi olarak anlatmam imkansız, şehir tamamen bir açık hava müzesi. Pisa’da bütün kaynaklardan da
okuyabileceğiniz gibi meşhur kulesinden başka hiç bir şey yok. Roma ise çok kalabalık gürültülü ve karmaşık bir şehir, kendi adıma çok beğenmedim. Yapılacak çok fazla şey var, inanılmaz güzel müzeler ve başlı başına zaten
Vatikan var ama bir o kadarda seyyar satıcı yapışıp kalan tur rehberleri selfy çubuğu satmaya çalışan Hintliler pek bana göre değil. Turistlerden bıkmış olsalarda İtalyanlar gezi boyunca karşılaştığım en sıcak kanlı insanlar. İtalya’dan sonraki durağımız Monaco rüya gibi bir şehir. Paranız varsa gitmeniz gereken yerlerin başında. Çok pahalı
bir şehir ama kesinlikle görülmesi gereken bir yer. Orda çalışan insanların yaptığı gibi Nice’de konaklayıp tren ile 20 dakikada geçebilirsiniz çünkü fiyatlar çok uçuk. Nefes kesici bir gece manzarası var hala aklımdan çıkmaz o limanda şarap içip Monaco’yu izlemem. Akşamında Nice geçtik ve ertesi gün kenti gezdik Nice’de müzelere biraz ara verip
Akdenizin bide bu ucunda yüzmeyi denedik. Ordan Barselonaya gittik malesef Barselona sıralamamda üst sıralarda değil. Plajı çok canlı, insanlar aşırı rahatlar, çok eğlenceli ama ben kalabalığı pek seven bir insan değilim.
Barselona’dan sonra Madrid’e geçtik Başkent’ i beğendim bana sorarsanız tam yaşamalık bir şehir. 17:00 den sonrada müzelerin ücretsiz olması tam bize göre bir şey. Madrid’te çok eğlenmemin yanı sıra aynı zamandada herşeyim olan tren biletimi kaybettim. Çok kısıtlı olan bütmeçin 370 eurosunu tekrar bilet almak için harcadım. Planımız Madrid’ten Paris’e geçmekti fakat Madrid ve Paris hızlı trenleri rezervasyon için yüklü miktarda ek ücret istediği için hesapta olmayan bir rota izleyerek San Sebastian şehrine geldik ama bu gezi boyunca verdiğimiz en iyi
karardı. Gördüğüm en güzel 3 şehir arasında kesinlikle San Sebastian belirtebilirim. İnanılmaz güzel bir çoğrafyası var iki bitişik koy ve bir küçük adadan oluşan muazzam bir şehir. Yapacak pek bir şey yok ama yinede şehir sizi büyülüyor. Oradan 1 saatlik bir tren yolculuğuyla Hendaye’ye geldik. Göremezseniz hiç bir şey kaçırmış olmazsınız.
Oradan Paris’e geçtik geceleri inanılmaz tehlikeli her tarafta ayrı çeteler var. Fareler zaten ayrı bir çete. Paris çok metropol çok pis ve kalabalık. İnsanlar inanılmaz kaba. Hiç bana göre bir yer değil. Louvre’da geçirdiğim o muazzam
saatler olmasaydı Paris’e keşke gelmeseydim bile diyebilirdim. Oradan Belçikaya geçtik önce Brugge denen dünyanın
en tatlı sakin şehrini gezdik, mutlaka önce gitmeniz gereken yerler listesine eklemeniz şart. Sonrada Brüksel’i gezdik
kendimizi Amsterdam’da gibi hissettik yasal olmamasına ragmen her yerde uyuşturucu kullanılıyor. Çok rahat bir ülke ama kesinlikle tehlikeli değil Brüksel’ide beğendim. Oradan Lüksemburg’a geçtik minicik ve çok düzenli
mükemmel bir şehir çok sevdim. Benim gibi doğa ve sakinlik seven biri için tam yaşamalık bir şehir. Sonraki durağımız Amsterdam, aynı Belçikadaki gibi her yer Türk. hiç yabancılık çekmezsiniz, ama Hollanda’lılar çok eğlenceli insanlar. Amsterdam’ı da çok beğendim zaten şehir merkezini, red light ı falan anlatmama gerek yok.Oradan sanki Ankara’dan İstanbul’a geçermişcesine Berlin’e geldik. Sağımız solumuz Türk. Berlin’i hiç
beğenmedim, yapacak hiç bir şey yok, sanki Alman disiplininden eser yok çünkü çok metropol, iyi değildi. Oradan Varşovaya geçtik Varşova görülmesi gereken bir şehir ama oradan Krakow’a geçtik. İşte burası kesinlikle görülmesi
gereken bir kent. Gece hayatına zaten hiç girmiyorum o oldtown’ın atmosferi herşeye yeter. Sonra favori şehrim Prag’a geçtik. Bu kadar güzel, bu kadar eğlenceli, bu kadar canlı bir şehir olamaz. 24 saat yaşayan, herkese hitap
eden mükemmel bir şehir. Yapacak şey hiç bitmiyor, her köşede ayrı bir etkinlik ayrı bir eğlence var. Ama Çek’ler Dünya’nın en tuhaf insanları. Oradan Bratislavaya geçtik çok ucuz çok tatlı bir şehir. Küçük ama kesinlikle görmeye
değer. Ardından Viyana’ya geldik. Fransa’da doyamadığım sanat’a Viyana’da ulaştım. Bu kadar güzel, temiz, güvenli bir şehir olamaz. Viyana’daki neredeyse bütün zamanımızı müzelerde geçirdik. Cidden çok kaliteli müzeleri var.
Oradan da listemin bir numarasına geçtik Budapeşte. Puanlamada gündüzü 3 se gecesi 7, şehrin o gece aydınlatması
o samimiyeti herşeye değer. Efsane bir şehir kesinlikle gidilmeli ve gece nehirde şarap içilmeli. Ayrıca Macarlarda bayağı cana yakın. Buradan Belgrad’a geçtik, çok çok kirli yıkık dökük bir şehir bir o kadarda tehlikeli. Sırplar gerçekten soğuk insanlar zaten ülkede kapalı alanda sigara içilmesi beni bitirdi. Ordan sofya’ya geçtik, güzel hoş bir şehir çok zamanımız kalmamıştı çok şey yarım kaldı. Ve gezimizi Sofya’dan İstanbul’a trenle dönerek noktaladık. Çok keyifli ve öğretici bir geziydi benim için. 37 günün 15-20 günü sokakta yattık. Süpermarketlerden konserve alarak beslendik. 1 euroluk şarap içtik ama krallar gibi eğlendik.Bir öğrenci için bir ayda 16 ülke görmek kolay değil. Yol arkadaşım ve ben konfordan ziyade anıya önem veren insanlar olduğumuz için sokakta yatıp otel paramızla 2 müze daha gezip bir yeni şehir daha görmek her zaman önceliğimiz. Bütcenize göre üzerine 300, 500 daha koyup otelde veya hostelde kalarakta bu geziyi yapabilirsiniz veya daha az müze gezip. Bizim bütcemizin en az 500 eurosu müzeye gitmiştir. Ancak uyku tulumumuz var ve tabiiki cesaretimiz. Ama olması gereken en önemli şey yol arkadaşınızı iyi
seçmeniz. Ve ayakkabıyı. Sırtında 20 kiloluk sırt çantasını bütün gün taşıyorsan ayakkabı gerçekten çok önemli bir unsur. Burada ben sadece kendi yorumlarımı paylaştım, şehirler görecelidir kimi sever kimi sevmez ama söyleyeceğim tek şey var gezdiğiniz şehri hem gündüz hem gece görün şehirler geceleri daha başka gündüzleri ise çok daha başka.
Gene gezgin adaylarına başlangıç için İnterrail tam isabetli bir tercih…
Junior Gezgin Aziz Aykan Aktaş