FAS’IN DÖRT KRALLIK ŞEHRİ 2- MARAKEŞ EMEL FIRATLI
FAS’IN DÖRT KRALLIK ŞEHRİ 2- MARAKEŞ – EMEL FIRATLI
Atlas Dağlarının hemen dibinde konumlanan, hem tarihte hem de günümüzde önemini koruyan, bir nevi toplanma merkezi olan şehir, bu nedenle ekonominin kalbinin attığı bir yer olup sevkiyatların yapıldığı ana merkezdir. Daha önceki yazımda, isminin kökeninde açıkladığım gibi gerçekten de “ Kızıl Şehir” tanımına uymakta ve kentin büyük bölümü yüksek olmayan, kırmızının farklı tonlarından yapılmış binalardan oluşmaktadır. Bu görünüm de ona ayrı bir güzellik ve kimlik kazandırmaktadır. Hemen belirtmem gerekir ki beklediğimden çok fazla yeşil olan kente palmiyeler ayrı bir güzellik katmış. Sadece Marakeş değil gezdiğimiz diğer şehirler de yeşilden payını almış.
Fas Krallık şehirlerinden biri olan Marakeş; Murabıtların başkenti olmuş, hem onlar hem de Muvahhidler döneminde pek çok mimari eser kazanmıştır. Aynı zamanda ilmi alanda da adından söz ettirmeyi başarmış güzel bir kenttir. Fransız döneminde geçmişten gelen kıymetler, çok iyi değerlendirilerek şehir çekim merkezi haline getirilmiştir. Günümüzde de eskiye sadık kalınarak kubbeli ve bir iki katlı binalar tercih edilmektedir. Son dönemlerde Riad adı verilen yapılar otel ve restoran olarak değerlendirilmekte ve denize kıyısı olmadığı halde Marakeş turistler için çekim merkezi olamaya devam etmektedir. Tatil köyleri, golf sahaları gibi turist çeken tesisler yapılmakta olan şehirde, dünyanın en iyi otelleri arasında adı geçen Momunia Otel gibi yatırımlar da bulunmaktadır.
Kızıl şehri, iki bölümde incelemek mümkün. Lüks markaların, pahalı restoran, cafe ve otellerin yer aldığı Gueliz bölgesinde; şehrin adına sadık kalınmış, tüm yapılarda yine kırmızı ve tonları öne çıkmış. Daha önce paylaştığım
Majorelle Bahçesi de bu bölgede konumlanmaktadır. Gueliz’de sadece yapılara değil; yollara, bahçelere ve çevre dizaynına ayrı bir önem verilmiş. Özellikle palmiye ağaçları ile yapılan düzenleme gerçekten çok hoşuma gitti ve paylaşacağım kısa video ile bunu sizlere de göstermek istedim.
Hemen belirtmem isterim ki; bu bölgede dünyaca tanınmış pek çok kişinin evleri bulunmakta veya tatil için sıklıkla buraya gelmekteler. Günümüzde olduğu gibi geçmişte de önemli kişilere ev sahipliği yapan Marakeş’in dediğim gibi farklı bir çekim gücü bulunmakta. Ayrıca çok fazla dini lider ve bazı cemaatlerin önderleri burada ikamet etmektedirler, mesela Saadian Mezarları da burada bulunmaktadır. ( Burada Saadi ailesine ait 66 mezar yer almaktadır.)
Marakeş’in otantik ve gerçekten çarpıcı esas kısmı ise Medina veya Kasbah olarak adlandırılan bölüm. İçinde souk denilen ve genelde daracık sokaklarla birbine bağlanan masal dünyası gibi geçmişe yolculuk edeceğiniz çarşıları barındırmaktadır. Eski şehrin etrafı; genişliği 2 metre, uzunluğu yaklaşık 12 km. yi bulan surlarla çevrili olup 19 giriş kapısına sahiptir ve I. Hasan zamanında onarımdan geçmiştir. Surların yapımında da yörede bulunan topraktan
faydalanıldığı için şehrin hakim rengi kızıl tonlarındadır. Mevcut kapılardan en önemlisi “Bab Agnau” olup Muvahhid Halifesi Ebu Yusuf Yakup Al-Mansur tarafından yaptırılmıştır. Savunma amaçlı olmayan kapı, Kraliyet Kasbahı ile şehri ayırmak amaçlı yapıldığından işlemeleri ile dikkat çekicidir. Kasbah Camii ve Saadian Mezarlığı buraya yakın konumlanmaktadır. Bizim ziyaret ettiğimiz dönemde restorasyon çalışmaları olduğundan üzeri kapalıydı. “Sağırların Kapısı”, “Körlerin Kapısı” olarak da anılmaktadır. Gezgin Yüzler koleksiyonundan eski halini paylaşmak isterim.
Bab Agnau kapısından girerek içinde, daracık sokaklarında zevkle dolaştığımız çarşısında, genellikle satıcılar bölümlere ayrılarak gruplanmışlar. Her bir sokak farklı malları öne çıkarmış; bakırcılar sokağı, baharatçılar sokağı, deri ürünleri satanlar sokağı gibi dizilmişler. Her birindeki renk ve koku cümbüşü, başınızı döndüren kalabalık ve kaos gerçekten yaşanmaya değer.
Kutubiye Camisi; 12. Yy.a tarihlenmiş olup Murabıtlar zamanında yapılmıştır. Etrafında yer alan kitapçılardan dolayı da bugünkü adını almıştır. Mağrib sanatının özelliklerini taşıyan Cami, Endülüs ve İslam eserleri izlerini yansıtmaktadır. Aslında Cami başlangıçta iki bitişik cami şeklinde yapılmış fakat daha sonra biri yıkılmıştır. Halen yıkılan caminin temellerine ait izler gözlemlenebilmektedir. Son şeklini Ya’kub el- Mansur zamanında almıştır.
Dönemine göre oldukça büyük sayılan caminin kubbesi; kare şeklinde dizayn edilmiş olup 77 metre yüksekliğindedir. İçinde merdiven bulunmayıp hafif bir rampa ile yukarıya ulaşılmaktadır. Bu rampa üzerinde de birbiri üzerine oturtulmuş altı oda bulunmaktadır. Caminin en dikkat çeken kısmı olan kubbesinin taş işçiliği gerçekten görmeye değer güzelliktedir. Her bir yüzünde farklı işlemelerin kullanıldığı minare, 29 km. den görülebilmektedir. Tepesinde, bronzdan yapılmış altın ile kaplanmış dört yuvarlak süsleme bulunmaktadır.
Sütunlarla desteklenmiş cami iç mekânında ayrıca küçük kubbelerden de faydalanılmıştır. Mukarnas sanatının ince örnekleri bu güzel Camide gözlemlenmektedir.
Caminin hemen yakınında konumlanan Jemaa el-Fnaa meydanı, Marakeşin en can alıcı noktası olduğu gibi Afrika’nın da en büyük meydanlarından biridir. Unesco Somut Olmayan Kültürel Miras listesinde bulunan meydanın ilk kuruluşu 11. Yy.a kadar uzanmaktadır. Geçmişte infazların yapıldığı meydan, bu kötü unvanından kurtulmak amacıyla gösterilerin yapıldığı, insanların güzel anlar yaşadığı ve özellikle de Fas kültürüne ait değerlerin yaşatıldığı bir alan haline getirilmiş. Yılan, maymun oynatıcıları, masal anlatıcıları, dans ve yerel enstrümanlar ile gösteri yapanlar, kına ve dövme sanatçıları, satıcılar ile adeta bir bayram yerine dönüşmektedir. “Kıyamet Meydanı” olarak da anılmakta ve bu adı sonuna kadar hak etmektedir.
Biz pandemi döneminde gittiğimizden pek çok faaliyet yasaklanmış olmasına rağmen özellikle akşamları hak ettiği adı ispatlarcasına meydan doluyor, ortalığın serinlemesiyle beraber seyyar mutfaklar güzel kokularını yayarak yemeklerini hazırlamaya başlıyorlar. Yerlileri de buraya çok rağbet ediyor ve çoluk çocuk hep beraber yemek yemeye geliyorlar. Hijyenik açıdan ne kadar sakıncalıysa görsel açıdan bir o kadar ilgi çekici.
Sizin seçeceğiniz farklı meyvelerden yapılan meyve suları buranın olmazsa olmazlarından. Bu meyvelerin stantları da çarpıcı renkleri ile fotoğrafçıların gözdesi tabii ki.
Marakeşte görülmesi gereken yerlerden biri de Bahia Sarayı olup 19. Yy.a tarihlenmektedir. I. Hasan’ın sadrazamı Si Moussa adına yaptırılan saray süslemeleri ve mimarisi ile dikkat çekici olup günümüze kadar çok fazla zarar görmeden ulaşabilmiş yapılar arasındadır. Baştan da söylediğim gibi bu gezi pandemi koşullarında olduğundan pek çok yer kapalı idi. Bu saray ile ilgili birkaç fotoğrafı; Gezgin Yüzlerin arşivinden paylaşıyorum.