LİMA ( PERU ) – EMEL FIRATLI
LİMA ( PERU ) – EMEL FIRATLI
Baştan başa Güney Amerika gezimiz ,17 ekim günü akşamüzeri arabayla İstanbul’a doğru yola koyulmamızla başladı.O gün, arkada bırakacağımız ev, iş ve ödemeler dengesine bağlı olarak çok yoğun koşuşturma ile ,adeta zamanla yarışarak , yol hazırlıklarının da son rötuşlarını yaparak ancak telaşlı bir heyecan içinde çok çabuk geçti. İstanbul’un yoğun trafiğinde biraz sıkışıklık yaşasak da tahmin ettiğimiz saatte Atatürk Hava Limanına vardık. Firma yetkilileriyle buluşma ve pasaport işlemlerinin ardından Air France havayollarına ait uçak ile 10.35 de havalandık .Ver elini Güney Amerika. Lima’da bitecek olan uzun yolculuğumuz esnasında rehberler ve grupla tanışıp ,kaynaşma süreci başladı. Paris’teki aktarma için bir saatlik zorunlu mola sonrası, Atlas okyanusunu enlemesine geçip,Güney Amerika kıtasına kuzeydoğusundan giriş yaptık. Uçağımız bir süre sonra ekvatoru da aşmış oldu, böylelikle ortalama 12 saatlik bir yolculuk sonrası Peru’nun başkenti Lima’ya indik. Lima’ya varışımız akşamüzeri olduğundan ancak otelimize transfer olduk (Mariel Otel) Bu yorucu günün sonunda akşam yemeğimizi yiyip odalarımıza dinlenmeye çekildik. İkinci gün otelde yaptığımız kahvaltı sonrası grup dinlenmiş,kendine gelmiş bomba gibiydi ve şehir turuna başladık. “Kralların şehri ” olarak anılan ve Peru’nun başkenti olan Lima; Unesco Dünya Miras Listesindedir. İlk durağımız tarihi büyük meydan. Plaza Major veya Plaza de Armas olarak adlandırılan bu tarihi mekan 1991
yılında Unesco tarafından dünya kültür mirası listesine eklenmiş. Meydanda Hükümet Sarayı,Katedral ve Belediye Sarayı ana binaları oluşturmakta.Meydan aynı zamanda dini,resmi ve askeri törenlere ve festivallere de ev sahipliği yapmakta
* Hükümet Sarayı(Goverment Palace- Palacio Del Gobierno ): Pizzaro’nun sarayı olarak da bilinen Peru Hükümet Sarayı 1600 yılında inşa edilmiş,Fransız Barok mimarisi hakim. Etrafını çeviren siyah ferforje çit sayesinde diğer binalardan ayrılan bu sarayda belirli saatlerde nöbet değişimi töreni yapılmakta( Törenler her gün 11.30 civarında yapılmakta ).Biz de bu törenin son kısmını görme şansını yakaladık.
Tüm Lima’da olduğu gibi bu meydanda da kolonyal döneme ait ahşap oyma işçiliği ile yapılmış balkonlar,cumbalar çok etkileyici
*Lima Katedrali:Bu katedral ilk olarak 1535’te yapılmış ancak depremde yıkılmış,daha sonra yapılan ise yanmış.Halen mevcut olan yapı 3. Katedral. İçindeki dama şeklinde olan zemin ve tabloların ahşap işçiliği çok güzel. Katedralin içinde Pizzaro’nun kemikleri de bulunmakta(Şehri planlayan Francisco Pizarro bu meydandaki sarayında 1541 yılında bir isyan sırasında Martin Bilbao tarafından öldürülmüş. Hemen belirtmem gerekiyor ki; Pizarro İspanya’dan buraya yeni şehir kurmak için gönderiliyor ve İnka medeniyetine ait pek çok zenginliğin yok edilmesinde büyük payı olan şahsiyet. )
*Archbishop’s palace ( Lima Piskoposluk Sarayı ): Neo-kolonyal mimari tarzın ilk örneklerinden kabul edilmekte olup ,Lima başpiskoposu ve idari merkezi olan binanın meydana bakan sedir ahşap balkonları hemen dikkat çekiyor ve gerçekten çok muhteşem
*Meydanın ortasındaki bronz heykel-havuz 1651 yılında yapılmış
Lima; Pizzaro tarafından seçilerek başkent yapılmış. And dağları ile çevrelendiğinden dolayı güvenli olması en büyük etmen . Ayrıca büyük okyanus kenarında bir liman şehri olan Callao’dan sadece 12 km uzaklıkta dolayısıyla buradan elde edilen her türlü ürün ve ganimet rahatlıkla İspanya ya gönderilebilecekti. Pasifik okyanusuna dökülen Rimac nehrinin kıyısında şehir yerini almış.
Bu meydandan sonra San Francisco kilisesine gittik. Fransisken tarikatının Güney Amerika’daki en önemli merkezi olup ahşap işçiliği ve Sevilla tarzı çinicilik baskın.Fotoğraf çekmenin yasak olduğu kilisede Endülüs tarzı çok yoğun kullanılmış.6 altarlı,4avlusu olan kilisenin yapımı 80 yıl sürmüş.Kilise içindeki kubbelerden biri Emevi
etkisiyle yapılmış İslami üslupta olup hiç çivi kullanılmadan geçmeli tarzda inşa edilmiş(cami kubbesi gibi görünüyordu)Kilise ise dünyaca ünlü bir kütüphaneye de sahip.Daha sonra ‘Catacombe’ denilen ve kilisenin altında bulunan eski şehir mezarlığını geziyoruz:Loş tüneller ile ulaşılan mezarlıkta tanrıya yakın olmak isteyenlerin gömüldüğü ve 75.000 civarı iskelet olduğu söylendi.1950’ li yıllarda da temizlenip ,düzenlenip müze haline getirilmiş.Yaklaşık 5 metrelik çukurlarda kol ve bacak kemikleri doluydu .Kafataslarını ise ayrı bir çukura koymuşlardı. Flaşsız birkaç tane aldım ve paylaşıyorum.
Daha sonra Miraflores bölgesine doğru yola koyulduk. Burası Lima’nın Pasifik okyanusu sahilinde; güzel plajlar, büyük gökdelenler, lüks otel, restoran ,cafe ve alış-veriş merkezlerinin olduğu seçkin bir bölge. Görünüm olarak
Avrupa şehirlerinden hiçbir farkı yok. Fotoğraflardan da görülebileceği üzere bölge falezlerin üzerinde kurulu.İlk önce aşk parkına uğruyoruz.Burada Victor Delfin tarafından yapılan büyük bir öpüşen çift heykeli var ve tabii ki
sevgililerin buluşma noktası olmuş.Heykel Pasifik okyanusuna bakan Chorrillos kayalıkları üzerinde yer almakta ve insanı gülümseten hoş bir sürpriz olmakta
Parktan sonra Mirafloresteki Pasifik okyanusu manzaralı kayalıklar üzerinde kurulu güzel bir restorant olan Mangoya gittik ve bize ayrılan masaya yerleştik.Burada yemekler açık büfe olarak sunuluyordu .Etler,deniz
ürünleri, salatalar, mezeler, tatlılar vs çok zengin bir görünüm arz ediyordu. Bizim seçimimiz her zaman olduğu gibi deniz ürünleri ve salata tabağı şeklinde oldu.Burada anlatamadan geçemeyeceğim yeni tatlar ile tanıştık. Örneğin: seviçe, pisco sour, chica, inka kola, emoliente gibi.
*Seviçe(cebiche,seviche):Daha önce methini çok duyduğumuz ve mutlaka tatmak istediğimiz bu özgün yemeği derhal tercih ettik.Seviçenin hazırlanışını dikkatle ve uzun uzun izledim maalesef fotoğraf çekmeyi atlamışım.Bu yerel yemek :taze çiğ balığın ve bir kısım deniz ürününün limon veya misket limonu içinde yani sitrik asit ile marine edilmesiyle yapılıyor.Kılçıkları çok iyi temizlenen çiğ balık limon suyuyla birleştirilip üzerine kurusoğan ,acı biber, mısır taneleri katılarak servis ediliyor. Tropikal bir meyve ile de süsleniyor.İlk etapta çiğ balık denince insana biraz itici gelse de tadı gerçekten çok güzel ve denemeye değer
*Pisco-sour:Limon ,şeker ve köpürtülmüş yumurta akı ile yapılan hafif lezzetli bir içecek.Çok seviliyor ve her yerde ikram ediliyor.
*Chica : Siyah mısırdan yapılan değişik ,güzel bir içecek
*İnka kola :Canlı sarı renkte gazlı bir içecek ve çok sevilip bol miktarda tüketiliyor
*Emoliente: Bu içecek de daha çok sokaklarda satılıyor. Bizim grubun büyük bir kısmı tadına baktı ama abim jölemsi bir tadı var deyince ne yalan söyleyeyim ben cesaret edemedim
Yemekten sonra elçiliklerin ve golf klüblerinin yoğun olarak bulunduğu Miraflores’in San İsidro bölgesine geçtik. Burada ayrıca Huaca Puclana piramidi de var.31 yıl öncesine kadar tepe sanılan fakat altından kat kat tuğlalar ile inşa edilmiş ve hala çalışılmakta olup tamamı açılmamış ,piramit diye tabir edilen yapı keşfedilmiş. Üstelik bu yapı İnkalar öncesi döneme aitmiş.
Pasifik kıyısında büyük ışıklı bir haç var, iç savaşın bitimi için ölenler anısına yapılan haç 1985 yılında papa tarafından kutsanmış. Lima’nın en büyük tepesinde ise farklı bir haç var ve bu tepenin eteklerinde rengarenk fakir Lima evleri enteresan bir görüntü arz ediyor. Şimdiye kadar anlattıklarımda hep lüks semtlerden, otantik yerleşim yerlerinden bahsettim tabii ki tüm Peru böyle değil bunların etrafında çok fakir ,döküntü gecekondu bölgeleri çoğunlukta.
Peru’da asgari ücret yaklaşık 200 dolar civarındaymış.Biz oradayken 500 dolar alan doktorlar grevdeydi ve acil dışında hasta kabul etmiyor ,meydanlarda gösteri yapıyorlardı.Yine gezimiz esnasında deprem lordu anısına düzenlenen festivale de şahit olma şansını yakaladık. .Her yeri beyaz-mor kurdeleler,balonlar ile süslemişlerdi, şenlikler vardı.En son 7.9 şiddetindeki depremde 650 kişi ölmüş ve o günden itibaren yapılan bütün binalar depreme dayanıklı yapılmış(deprem lordu festivali 7-18-19-28 ekim tarihlerinde imiş)
Lima’da kış mevsimi dokuz ay , yaz mevsimi üç ay sürmekte,kış aylarında yağmur yağmamaktadır ve okyanustan gelen soğuk akıntı nedeniyle sis oluşmaktadır .Bundan dolayı da gri Lima diye adlandırılmaktadır. Su ihtiyacı tankerlerle taşınarak sağlanmakta veya çok derin kuyularla sulama yapılmaktadır.

( Burası Lima’nın 2. büyük meydanı olan San Martin )

( Casa De La Literatura; Eski tren istasyonu olan bina şimdi kütüphane olarak hizmet vermektedir.)
Yorucu bir günün sonunda otelimize döndük ve kısa bir dinlenmeden sonra otelin önündeki hediyelik eşyaların satıldığı çarşıya gittik.Oradan İnka haçı ve tumi kolyesi aldım(Tumi çok sevimli ancak sonradan öğrendim ki bu İnkaların kurbanlarını kesmek için kullandıkları bir çeşit bıçakmış. Onlardan ve İnka medeniyetinden başka bir yazıda bahsetmek istiyorum.)