BİRİ YÜKSEKLERİN DİĞERİ DERİNLERİN SÜSÜ (EMEL FIRATLI) – LUT VE TİTİCACA GÖLLERİ
BİRİ YÜKSEKLERİN DİĞERİ DERİNLERİN SÜSÜ (TİTİCACA VE LUT GÖLLERİ )(EMEL FIRATLI)
Bu sefer sizlere gezilerimizin iki güzel fakat birbirine tezat iki gölünü paylaşmak istiyorum. Biri deniz seviyesinden 3810 metre yükseklikteki Titicaca , diğeri dünyanın en alçak seviyedeki gölü olan Lut.(Titicaca için en yüksekteki diyemiyoruz çünkü Tibet bölgesinde 4000 metrelerde göller bulunmakta)
2012 yılında keşfettiğimiz Titicaca Güney Amerika kıtasının 2. Büyük gölü olup iki ülke sınırları içindedir ve tektonik bir göldür.(%60’ı Peru’ya ait,%40’ı Bolivya’ya aittir) Gölün etrafında pek çok yerleşim bölgesi vardır fakat bunlardan en büyükleri ;Peru tarafındaki Puno ve Bolivya tarafındaki Copacabana şehirleridir.
Bizim Titicaca ile ilk tanışmamız Puno’da yani Peru’da oldu. Güney Amerika gezimizin Peru durağı toplam beş gün sürdü ve bu beşinci günün sonunda ,akşama doğru Puno’ya vardık.
Akşam yemeğimizi yerel bir restoranda aldıktan sonra Taypicala Hotel’e giriş yaptık ve dinlenmeye çekildik. Otelimiz Titicaca gölü manzaralıydı fakat hava karardığından manzaranın keyfini fazla çıkaramadık. Sabah göl kenarında yürüyüş yapma hayali ile yattıysak da erken uyanmamıza rağmen otelden ayrılacağımız için kısa bir bahçe turu ile yetinmek zorunda kaldık.
Oteldeki kahvaltımızdan sonra yine yollara düştük. Peru-Bolivya sınırında Peru’ya ve Titicaca’nın batı kısmına veda ederek Peru-Bolivya sınırına geldik. Giriş-çıkış işlemlerimizi kara yolundan gerçekleştirecektik. Peru’ya girerken doldurduğumuz ve o güne kadar gözümüz gibi baktığımız küçük kâğıtlar çıkışta geri alındı diye sevinirken Bolivya girişinde yeniden form doldurduk ve yenilerine sahip olduk, dolayısıyla sevincimiz kısa sürdü. Birkaç arkadaşımızın pasaportları nedeniyle biraz sıkıntı yaşasak da bir süre sonra hepimizin Bolivya’ya giriş işlemlerimiz tamamlandı. Ancak bizi bir sürpriz bekliyordu; Bolivya’daki grev nedeniyle otobüsümüz gelemedi. Biz de vakit kaybetmemek için sahile yürüyerek gittik ve kiralanmış iki adet deniz motoruna bavullarımızla birlikte yerleşerek Titi Caca gölü üzerinde seyahatimize başladık.(bence çok daha iyi oldu)
Önce 1,5 saatlik bir yolculuk sonrası Copacabana şehri kıyısına yanaştık .
Orada bizi bekleyen görevlilere bavullarımızı teslim ettik ve otel çok yakın olduğu için ufak bir ihtiyaç molası hakkımızı kullandık. Sonra yine göl üzerinde 45 dakikalık yolculuk yaparak güneş adasına vardık.
Belirtmeden geçemeyeceğim çok sevimli bir kaptanımız vardı.
Hepimiz çok acıktığımız için önce yemek yendi. Burası yerel bir restoran olan Kory Mank’a idi .Göle yukardan bakan ve muhteşem manzarasıyla insanı mutlu eden açık hava lokantasıydı. İlk önce yerel sunum olan ve İnka mutfağı diye adlandırılan ,yemekleri soğutmayan özel bir dokuma içinde (tuva)
yerel mısır,papa,tatlı patates ,havuç ve bakla içi haşlaması geldi ve tabii ki sıcak olarak.
Yemek boyunca bu bez açılmadığı sürece de sıcak kaldı.Daha sonra yerel peynir,bu göle özgü alabalık(truça) tavuk, papalinaya benzer küçük bir balık ,mücver ve özel acı sos geldi.Yemek sonrası ise mango ve muz sunumu yapıldı
Çok hoşumuza giden bu öğle yemeğinden sonra tekrar motorlara binerek aynı adanın başka bir koyunda hayat iksirinin olduğu yere gittik. Burada su yukardan akıyor,aşağıda üçe bölünüyordu. İnkaların başlangıcını oluşturan Mancocapac ve Mama Ocllo imiş ve burada sağlı sollu temsili heykelleri vardı
Basamaklarla epey yukarı tırmanarak suyun başlangıç kısmına çıktık, oradan bütün koyun görüntüsü çok güzeldi ancak burada bahsetmeden geçemeyeceğim;3810 metre yükseklikte Titicaca gölündeyiz. Her ne kadar ilaçlarımızı düzgün alıyorsak da , koko çaylarımızı ve şekerlerimizi ihmal etmiyorsak da bu aktiviteleri yaparken oksijen yetersizliği nedeniyle hepimiz çok çabuk yoruluyorduk ve hemen çarpıntı başlıyordu.Biraz dinlendikten sonra hijyen korkumuzdan hayat iksirini içmedik ama en azından ellerimizi ve tabii ki yüzümüzü (özellikle de kırışan yerleri :) )yıkadık. (belli mi olur belki de gençleşmişizdir)
3.durağımız olan güneş tapınağına gitmek için tekrar motorlarımıza bindik . Aynı adanın başka bir koyunda bulunan güneş tapınağına vardık.Burada hala ritüel yapılıyormuş.Epey bir basamakla yukarı tırmanarak vardığımız tapınakta fazla bir şey olduğunu söyleyemem ama manzara çok güzeldi. Burada kapı ve pencereler çift girişli olup içerideki kısım Tiwanaku’lardan kalma imiş üst kat ise İnka’ların yaptığı bölümmüş.Kutsal üç basamağı burada derinlik şeklinde görüyoruz
Güneş adası Titicaca gölündeki en büyük ada olup kuzeyden güneye mesafesi 7 km’dir. İnkalar döneminde ve halen dahi kutsal kabul ediliyor .İnkalar’ı oluşturan çiftin bu gölden doğduğuna inanılıyor ve o nedenle her şeyin yaratıldığı yer olarak kabul ediliyor.Güneş tapınağında bir müddet siyasi mahkumlar da tutulmuş.
Daha sonraki durağımız ay adası idi fakat dalgalar arttığı için oraya gidemeyip uzaktan resimlerini çektik. Bu adada; İnkalar zamanında özürlü olan kız çocuklarına eğitim veriliyormuş.
Motorlarımıza binerek dönüş yolculuğumuza başladık. Titicaca gölünde güneşin batışı muhteşemdi. Bu manzarayı seyrederek geçen çok güzel bir saatlik yolculuğun sonunda Copacabana’daki otelimize geldik. Güneş batmıştı fakat gölün üzerindeki ve gökyüzündeki ışık oyunları ,onların yansımaları müthişti.
Gölün kıyısındaki otelimize yerleştikten ,bir müddet odamızda gölü seyrederek dinlendikten sonra hep birlikte yerel bir restoranta gittik. Menümüzde çorbamız , balığımız ve tatlımız vardı tabii ki hoş sohbetle birlikte. Yemek sonrası yerel rehberlerimizin bize ufak bir sürprizi oldu. Kendileri zaten yerel kıyafetler içinde oraya gelmişlerdi. Kadın rehber birkaç değişik kostüm daha giyerek mini bir defile sundu. Arkasından yerel müzik ile dans gösterisi yaptılar. Böylece çok keyifli bir gece geçirmiş olduk. Dolu dolu geçen günün sonunda otelimize giderek dinlenmeye çekildik(Rosario Del Lago Hotel)
Aymara yerlilerinin yaşadığı Copacabana yüzyıllar boyu onlar için çok önemli olmuş. Bu önemi İnka imparatoru Manco capac ve karısının doğduğu ya da yeryüzüne indiği yer olarak gösterilen Isla del Sol (güneş adası) ile Isla del Luna (ay adası) ya en yakın yerleşim yeri olmasından kaynaklanıyor. İspanyollar öncesi dini merkez olup eski dilde adı Cotakovanya imiş ve burada bir Aymara tapınağı varmış, İspanyollar gelince bu tapınağı yıkmışlar ve adı da Copacabana olmuş.(Brezilyadaki Copacabana adını buradan almaktadır.)Titicaca gölü kenarındaki bu sakin, güzel yerleşim yerinde özellikle gün batımını seyretmek çok keyifli . Maalesef erken kalkamadığım için güneşin doğuşunu seyredemedim :)
Kahvaltı sonrası odalarımızı boşaltarak Copacabanadan yola koyulduk. hedefimiz başkent La Paz. Fakat yol üzerinde pek çok yeri ziyaret ederek devam edeceğiz. İlk olarak Tikina kasabasına geldik. Titicaca gölünün en dar yerinden botla karşıya geçeceğiz.Bizim bota bindiğimiz yer San Pedro karşıda ineceğimiz yer ise San Pablo Dö Tikina. Burada sadece biz değil otobüsler de karşıya geçmek için bize çok basit gelen sala benzer araçları kullanıyorlar.
Otobüsleri bu sallara öyle çabuk ve güzel yerleştiriyorlar ki insan şaşırıyor. Bu kısa yolculuk sırasında Bolivya’nın donanma üslerini gördük ilginçtir ki Bolivya denize kıyısı olmadığı halde donanması olan bir ülke. İndiğimiz yer olan San Pedro Dö Tikina’da donanmaya ait binalar mevcuttu. Buradaki meydanda otobüsümüzü beklerken biraz dolaştık ve gelmesiyle de yola çıktık.
LUT GÖLÜ
Lut ; tabanı Büyük Rift vadisinde yer alan tektonik bir göl.İsrail,Filistin ve Ürdün’ün bu gölde kıyıları bulunmakta.Dünyanın en alçak seviyesindeki gölün rakımı -422
Çok şanslıyız ki farklı zamanlarda hem Ürdün’den hem de İsrail’den bu gölü ziyaret edebildik. İkisinde de bizim malum ekip birlikteydik. İlk ziyaretimiz Ürdün gezisi sırasındaydı ve o ziyaretimizde yaz aylarında olduğu için Lut gölünde yüzme deneyimini yaşadık.
Daha doğrusu batmama deneyimini , ne yaparsanız yapın deniz yüzündeki yaprak misali suyun üstünde kalıyorsunuz. Tuz yoğunluğu çok yüksek olduğu için (%30)suyun kaldırma gücü çok fazla. Gitmeden önce okuduğum yazılarda suyun üstünde oturabilirsiniz deniyordu ; gerçekten de doğruymuş.Ancak gözünüze su kaçırmamaya dikkat etmelisiniz zira uzun müddet fena yakıyor. Tecrübeyle sabittir. J(ben değil eşim bu deneyimi yaşadı ) Gölün etrafında pek çok otel ve spa tesisleri yapılmış çünki bu gölden elde edilen mineral ve kilin pek çok faydaları var,özellikle de cilde.Göl kıyısında insanlar gölden çıkartılan siyah çamuru bütün vücutlarına sürüp bir müddet bekleyip sonra duş alıyorlar. Bizim gruptan da yapanlar oldu ama ben seyretmeyi yeğledim,çok eğlenceliydi.Biz de çeşitli krem,maske vs alış-verişi yapmıştık.
İlk gezimiz sırasında uzun uzun Sodom ve Gomorra kentlerinden,Lut kavminin helak oluşundan ,tabii ki Lut peygamberden bahsedildi. Hatta Lut peygamberin saklandığı söylenilen mağara uzaktan gösterildi. Lut gölü kıyısında da bir kadın siluetine benzeyen kaya gösterilip Lut peygamberin taşa dönmüş karısı olduğu söylendi.Çünki bu efsanenin gölün bu kıyısında geçtiğine inanılıyor. Bu olayları başka bir yazıya bırakıp tekrar lut gölüne dönelim.
Tuz oranının yüksekliği nedeniyle içinde ve etrafında canlı barındırmayan bu gölü ikinci ziyaretimiz İsrail gezisi sırasında oldu .Mevsimin kış ,havanın da soğuk olması nedeniyle bu sefer uzaktan bakmakla yetindik.
İsrail tarafında da çok güzel tesisler ve spa merkezleri yapılmış. İlk gezimizden deneyimli olduğumuzdan ve ürünlerden memnun kaldığımızdan bu sefer İsrail’in meşhur kozmetik markası Ahava satış merkezine gittik. Ürünlerin tanıtımı sonrası alış veriş yaptık.
İkinci gezide de rehberimiz hocam Aykut Mısırlıgil idi . Yerel rehberimiz ise İstanbul doğumlu sevgili Ruti Bahar’dı. Ruti hanımın bir sözünü hiç unutmam “bazı insanlar Lut gölüne benzer ; hep alır ,hiç geri vermezler”demişti . Gerçekten de en büyük kaynağı Şeria nehri (Ürdün nehri) olup daha pek çok ufak nehirden de beslenmektedir ama ilginç olanı asla dışarıya akıntı vermediğidir.
Gittiğimiz tesisler konum olarak Masada milli parkına çok yakındı ,İsrail’liler için çok önemli olan bu parka bir yazımda yer vermek istiyorum. Sizlerin de görmesi dileği ile