MADAGASKAR-1 ( NOSY BE ) GEZGİN YÜZLER GRUBU
MAGAGASKAR-1 ( NOSY BE ) GEZGİN YÜZLER GRUBU
467.000 km. karelik yüz ölçümü ile dünyanın 4. Büyük adası olan Madagaskar, yeryüzünde en son yerleşime açılan ülkelerden biridir. Şu an nüfusu 24 milyon olup bu nüfusun % 80 i orijinal yerlidir ve Endonezya üzerinden gelen halklar ile Afrika’dan getirilen kölelerin karışımından oluşmuşlardır. Malgaş denilen yerel bir dil konuşmaktadırlar.
Yerel halk daha sonra Hindistan, Çin, İngiltere ve Fransa’dan gelenlerle birlikte daha karmaşık bir hale gelmiştir. İletişim imkânlarının kısıtlı olması ve fakirlik nedeniyle hala bazı kabileler, kendi aralarında bazı ritüellerini devam ettirdikleri bir kültüre sahiptirler. Gezimiz sırasında ne yazık ki pek çok yerde fakirliğe ve ilkel yaşam şartlarına şahit olduk.
Gemimiz ile başkenti; Antananarivo olan ada ülkenin, Nosy Be, Antsiranana ( Diego Suarez ) ve Tamatave ( Toamasina ) olmak üzere üç limanına uğradık. Sabah Nosy Be limanında uyandığımızda gemimize yanaşan ve bir şeyler satmaya çalışan, otantik kayıklarıyla yerliler bu ülkenin çok ilginç olduğunu müjdeler gibiydi. Bunları sırasıyla
anlatmaya başlamadan önce Afrika kıtasına bağlı olan Madagaskar ile ilgili ilginç bir bilgiyi paylaşmak isteriz. Aşağıdaki haritada görüleceği üzere ( bize gezimiz sırasında rehberler tarafından dağıtılmıştı) milyonlarca yıl önce
Madagaskar; önce Afrika’dan daha sonra ise, Hindistan’dan koparak oluşmuştur. Tabii 165 milyon yıllık bir geçmişten bahsediyoruz.
1700 lü yıllarda yerleşime açılan ada, ilk olarak Arap tüccarların koloni kurdukları ve geçiş güzergâhı olarak kullandıkları yer iken Avrupa’dan buraya ilk ayak basanlar Portekizli gemiciler olmuştur. Onların gelmesi ile Arapların otoritesi önce Portekizlilere daha sonra Fransız ve İngilizlere geçmiş ve ada bu ülkelerin kendi aralarında gerçekleştirdikleri hükümranlık savaşlarına şahit olmuştur. Gelenler en çok mika ve grafit denilen madenler ile
ilgilenmişler. Daha önce de belirttiğimiz gibi 1700 lü yıllarda yerleşime açılmış, endüstrileşme ile birlikte de maalesef ormanların büyük bir kısmı yok olmuştur. Eskiden % 90 ı orman olan Madagaskar’da, bu oran şimdi %40 lara kadar gerilemiştir. Yağmur ormanları da bu sayının içinde olup toplam % 4 kadar küçük bir alanda kalmıştır. Bütün bunların sebebi de tarımsal alanların açılması ve endüstrileşme olmuştur. Hemen belirtelim, ülkenin ana ihraç kaynakları; şeker kamışı, kakao, vanilya ve tarçın olup en çok Avrupa ülkelerine ihracat yapmaktadırlar. Bu arada, ylang ylang gibi endemik özelliklere sahip bazı ürünleri de ihraç etmektedirler.
Tablo güzelliğindeki sahilleri, ormanları ve tabiat parkları, mercan resifleri, volkanik krater gölleri ile turizmin önemli merkezlerinden biri olmaya başlamıştır. Madagaskar’ın çekim merkezi olmasının bir başka sebebi de; sadece buraya has olan bitki ve hayvanlara ev sahipliği yapmasıdır. Madagaskar bu konuda öylesine farklıdır ki burada yaşayan bitki ve hayvan türlerinin % 90 ı sadece bu adada yaşayabilmektedir. Yerel dilde “ büyük kırmızı ada” anlamına gelen Madagaskar’da topraklar gerçekten de genelde o renktedir.
“Mora mora” ( sakin sakin ) yaşam tarzını benimseyen Madagaskar halkının % 47 si pagan tarzı inanış sergilemektedirler. % 40 hristiyan ve % 7 müslümandır.
Yarı başkanlık sistemiyle yönetilen Madagaskar Cumhuriyetinde ilk ziyaret ettiğimiz yer; Nosy Be oldu. Burası ana karanın dışında, kuzey batıda yer alan bir ada. Anlamı da “büyük ada” demekmiş. Etrafında 9 küçük adacık ve üzerinde 12 göl bulunan ve 312 km. kare genişliğinde olan ada, Madagaskar’ın en önemli 4 turizm bölgesinden
birisidir. Adanın idare merkezi; Hell-Ville ( Andoany) olup burada liman bulunmaktadır ve adalar arası ulaşım denizden sağlanmaktadır. Aynı zamanda küçük uçaklardan da faydalanılmaktadır. Aşağıda Nosy Be nin hava alanının fotoğrafını görüyorsunuz.
Sömürge döneminden kalma binaların da yer aldığı, adeta bir kaosun yaşandığı şehirde, limanın üst kısmında korsanlar döneminden kalma toplar da yer almaktadır.
Burada ilk olarak sebze, meyve, balık, tavuk gibi pek çok yiyeceğin satıldığı yerel markete gittik. Burası, yerel halkı ile rengârenk sebze ve meyveleriyle, kalabalığı ve karmaşası ile hepimizin çok hoşuna gitti. Buradan çektiğimiz fotoğraf ve videoları sizlerle paylaşmak isteriz. Bina girişinde yapım yılı olarak 1969 yazılıydı.
Nüfusu 37 bin olan adanın halkı, eskiden tarım ve balıkçılık ile yaşamını sürdürürken şu an en büyük geçim kaynakları turizmdir. İhraç kaynaklarından biri de bu adaya özgü olan ylang ylang ağacıdır ve Nosy Be nin
ünlenmesinde epey katkısı olmuştur. Şehir merkezindeki turumuz sonrasında, ylang ylang ağaçlarının yoğun olduğu bölgeyi ziyaret ettik. Bölgeye ulaşır ulaşmaz etrafa yayılan güzel koku anında sizi etkisi altına alıyor. Bu nedenle burası “güzel kokulu ada” olarak da anılıyormuş.
Bilimsel adı Cananga Odorata olan, yağmur ormanlarına özgü tropikal ağaç, morfolojik olarak da yılana benzemekte. 40 metreye kadar uzayabilen bu ağaç, aşağıda fotoğrafını paylaştığımız sarı, aşağı doğru sarkan, uzun, güzel çiçeklere sahip ve bu çiçeklerin damıtılması sonucu uçucu bir yağ elde ediliyor. Bu yağ parfüm sektöründe çok önemli bir yere sahip çünkü piyasadaki mevcut parfümlerin % 60 ında bu bitki kullanılmaktadır. Yerel dilde adı, “çiçek içinde çiçek” anlamına geliyormuş.
Ancak hemen belirtelim ki 100 kilo çiçekten ancak 2 kilo kadar yağ çıkarılabiliyor. Aromaterapinin vazgeçilmez yağlarından olan ylang ylangdan, parfüm sektörünün yanında kozmetik alanında da faydalanılıyor. İlaç sektöründe de etken olan bitkinin; antidepresan, antiseptik etkileri bulunmakta. Sakinleştirici, sinir gerginliğini azaltıcı, tansiyonu düşürücü etkileri olduğu biliniyor. Uçucu yağ olduğu için ciltte kullanımı için, jojoba veya Hindistan ceviz yağı ile karıştırarak kullanmak gerekiyor.
Biz bu ağaçları incelerken oradan geçmekte olan zebu ve ona bağlı yerel taşıtın sahibi bizlere çok güzel pozlar verdi. Zebu, yine buraya has hörgüçlü öküzün adı, bu hayvanın boynuzlarından yapılan takılar ve süs eşyaları her yerde satılmakta.
Fotoğraftan da anlaşılacağı üzere her yerde mango ağaçları var ve sürekli ağaçtan düşüyorlar. Kafanıza mango düşme ihtimali çok fazla. Hemen ilginç bir bilgi paylaşalım; Madagaskar’da yetişen mangoların suyu sıkılıp dolaba konduğunda 24 saat sonra mayalanıp içki haline gelmekteymiş.
Ylang ağacı hakkında bilgi edindikten sonraki durağımız Passot dağıydı ancak yol üzerinde hepimizin çok hoşuna giden ve yerli halk ile kaynaşmamızı, onların arasına girmemizi sağlayan kutlamalara katıldık. Yerel halk içinde
hâlihazırda klan kültürü devam ettirilmekte ve genellikle kutlamalar bu şekilde yapılmaktaymış. Dans ve müzik onlar için çok önemli ve kendilerini dışa vurum şekli. Kutlamalar esnasında zebu kesiliyor, imece usulü yemekler pişiriliyor ve bolca dans ediliyor. Ancak hemen belirtmemiz gerekiyor ki yerlilerin cat denilen bitkiyi çiğneme
alışkanlıkları var. Bu gelenek onlara Araplardan kalma kötü bir hediye. Bir nevi uyuşturucu olan bu bitkinin ve alınan alkolün sonucu içlerinden bazıları kelimenin tam anlamı ile uçmaktaydılar. Bu durum bizi bir miktar tedirgin etti ve içlerine karışma etkinliğini mecburen kısa kesmek zorunda kaldık.
MONT PASSOT
Gezimizin bundan sonraki bölümünde Mont Passot a çıktık. Bu tepenin adı kolonyal dönemlerden kalma ve Fransız Deniz Ordusunda görevli Kaptan Pierre Passot’dan hatıra. Nosy Be adasında en çok ziyaret edilen yerlerden biri olan tepe, 329 metre yüksekliğe sahiptir. Kendisi volkanik bir tepe olup üzerinde bir düzine kadar göl barındırmaktadır.
Milyonlarca yıl önce meydana gelen volkanik patlamalar sonrası oluşan kraterler zaman içinde krater gölüne dönüşmüş. Burası aynı zamanda adayı panoramik olarak gözlemleyebileceğiniz bir nokta olup gün batımı da meşhurmuş. Aynı zamanda yerel halkın yapıp sattığı otantik hediyelik eşyaları da alabileceğiniz küçük kulübeler bulunuyor.
Bu güzel parkta Madagaskar’a özel lemurlar ile çok yakından tanışma fırsatı da yakaladık.
Bu güzel günün sonunu Nosy Be nin güzel plajlarından birinde dinlenerek sonlandırdık. Plaj, renkli kıyafetleri ve
boyalı süslü yüzleriyle Malagasy kadınlar sayesinde çok daha güzeldi. Sakalava kabilesine mensup kadınlar, esmer
tenleri ile kontrast oluşturacak beyaz ve sarı renkte boyalar ile yüzlerini boyamakta dırlar. Kimisi düz bir şekilde boya uygularken büyük bir çoğunluğu da çiçek desenleri ile yüzlerini süslemektedir. Güzel görünmenin yanında güneşin zararlı etkilerinden korunmayı, böceklere ve sivrisineklere karşı önlem almayı da amaçlamaktadır.