MADAGASKAR-2 (ANTSİRANANA- DİEGO SUAREZ- / AMBER MOUNTAİN /TAMATAVE-TOAMASİNA ) GEZGİN YUZLER GRUBU
ANTSİRANANA ( DİEGO SUAREZ ) – AMBER MOUNTAİN NATİONAL PARK
Madagaskar’daki 2. Durağımız ülkenin en kuzeyinde bulunan ve doğal bir limana sahip olan Antsiranana oldu. Bu liman şehrinin eski adı Diego Suarez imiş ve burayı keşfeden iki Portekizli kaşiften adını almaktaymış. ( Diego Diaz ve Fernando Suarez ) Eski bir sömürge şehri olduğu bazı binalarından hemen anlaşılmaktadır.
Bizim buradaki hedefimiz; şehrin 30 km. güneyinde bulunan Amber Dağı Milli Parkı. Buraya ulaşmak için 4×4 araçlar ile önce bir saat uzaklıktaki Joffreville Kasabasına gittik, park buradan 3 km. uzaklıkta, orada bize eşlik edecek yerel rehberler ile buluştuktan sonra parktaki yürüyüşümüz başladı
Bu park, 1958 yılında açılan ve Madagaskar’ın ilk Milli Parkı unvanını taşıyan, zemini bazalt kayalardan oluşan, volkanik bir masifi kapsayan ve bünyesinde yağmur ormanlarını da barındıran özel bir yer. Rakım; 800 ile 1475
metre arasında değişmektedir. Yaklaşık 18.200 hektarlık bir alana yayılan orman aynı zamanda pek çok nadir ve endemik canlıya da ev sahipliği yapmaktadır. Orman; 25 memeli türüne, 35 i endemik olmak üzere 75 kuş türüne, 8 çeşit lemur türüne ve yine endemik pek çok sürüngen, bukalemun, kertenkele, kurbağa, kelebek türünü
barındırmaktadır. Üç çeşit ekosisteme ( yağmur ormanları-orta irtifa yağmur ormanları ve yaprak döken ormanlar) sahip olduğundan bitki çeşitliliği açısından zengindir. Parkın bir kısmı ziyarete açık olup bir kısmı bilim adamlarının yaptığı araştırmalar nedeniyle kapalıdır.
Doğal ortamı içinde lemurları gözlemleme şansını da yakalamış olduk. Hemen belirtmemiz gerekiyor maalesef zamanında 103 çeşidi bulunan bu sevimli hayvanların şu an yalnızca 11 çeşidi bulunmaktaymış.
Yağmur ormanı içinde; volkanik göller ve şelaleler de bulunmaktadır. Ancak hemen belirtmemiz gerekir ki volkanik göle giden yol oldukça zorlu. Aşağı yukarı bir saatten fazla yürüdükten sonra, yaklaşık 500 metrelik çok zor olan ve dik bir inişi olan yoldan sonra göle ulaştık. Bu krater gölü 9 milyon yıldır buradaymış ve hiç kurumamış.
Bunun gibi 6 krater gölü bulunmaktaymış. Bu göller yerli halk için çok önemli çünkü içme sularını buradan karşılıyorlar. Gölleri alttan besleyen kolları olduğu için “su masası” tabirini kullanıyorlar. Kurak mevsimde olduğumuz için göl de bir miktar küçülmüş durumdaydı ama yine de güzel bir görünüm sergiliyordu. Dinlenme molası sonrası tekrar yola koyulduk. Hemen belirtelim ki, aynı dik yolu tekrar çıkmak zorundasınız, alternatifi yok maalesef.
Göl ziyaretimizi bitirdikten sonra daha kolay bir parkur olan şelaleye yöneldik. Bu şelale Cascade Sacree olarak isimlendirilmiş ve kutsal kabul ediliyor.
Milli Park ziyaretimizi tamamladıktan sonra, şehirdeki koya geldik. Burası, 250 km karelik büyük bir sahile sahip. İlginçtir ki Brezilyadaki Rio de Janeiro koyundan sonra dünyanın 2. Büyük koyu unvanını da taşımaktadır. Betaitra
ovasında yer alan koy sadece turistlar için değil aynı zamanda yerli halk için de bir cazibe merkezidir. Özellikle hafta sonları burayı ziyaret etmekten çok hoşlanırlarmış.Geçmişte burada Fransız ordusu iki karargah kurmuş.
Koyda hemen dikkat çeken volkanik kökenli olan sevimli ada “ sugar loaf” manzaraya güzellik katmaktadır.
Buraya ait bir doğal oluşum; “Kızıl Kayalar” aynı geziyi beraber yaptığımız gezgin arkadaşımız Sıdıka Songür tarafından kaleme alınacağı için Madagaskar’daki 3. Durağımız olan Tamatave ‘ye geçelim
TAMATAVE ( TOAMASİNA )
Madagaskar’ın doğusunda yer alan ve ülkenin en büyük limanına sahip olan Tamatave veya diğer adı ile Toamasina şehrine gemimiz erken saatlerde yanaştı ancak öğleden sonra demir alacağımız için süremiz kısıtlıydı. Burada en çok görmek istediğimiz yer, yerlileri ile daha yakın temasta bulunabileceğimiz Pangalanes Kanalıydı. Aslında doğal olmayan bu kanal Fransızlar tarafından deniz ticaretinin daha güvenli hale gelmesini sağlamak açısından yapılmıştır. Sahil boyunca, nehirlerin, lagünlerin ve göllerin suni bir kanal ile birleştirilmesi ile oluşmuştur. O zamanlar tehlikeli olan deniz ticaretinin daha güvenli hale gelmesini sağlayan kanal yaklaşık 600 km. uzunluğundaydı ancak günümüzde sadece küçük bir bölümü açık durumdadır.
Daha önce de belirttiğimiz üzere, süremiz kısıtlı olduğundan dolayı Pangalanes Kanalı turundan vazgeçerek şehri gezmeye karar verdik ve hızlı bir şekilde gemiden çıkış işlemlerimizi tamamlayıp kıyıda yer alan yerel bir turizm firmasından bir tuk-tuk ve rehber için anlaşma yaparak, rehberimiz sevimli Rico ve şoförümüz ile tanıştık. Daha sonra da gezmeye başladık. Şansımıza yoğun bir yağış söz konusuydu ama çok kısa sürerek bir müddet sonra güneş açtı.
Rico, fotoğraflarda da görüleceği üzere bizlere şehrin hastanesi, okulları, resmi, daireleri, önemli caddelerini tanıtıyor, gerekli olan yerlerde de duruyorlar ve biz fotoğraf çekiyorduk. Şehrin hemen hemen tamamına yakınını bu
sevimli tuk-tuk ile gezdik. Daha sonraki durağımız ise hediyelik eşyaların ve el sanatlarının satışının yapıldığı Pazar oldu. Buranın çeşitleri oldukça fazla ve fiyatları da makul idi. Rico ile çok iyi anlaşmış, sayesinde şehir hakkında
etraflı bilgi sahibi olmuştuk. Bizi limana bıraktıklarında neredeyse süre dolmak üzereydi, böylece bir ülkeyi daha tamamlamış, başka bir ülkenin başka bir limanına doğru yol almak üzere gemimiz demir alıyordu.
Şehirden birkaç kare daha paylaşarak yazımızı sonlandırmak isteriz.