MİNSK GEZİ REHBERİ-2 (BELARUS-BEYAZ RUSYA ) – EMEL FIRATLI
MİNSK GEZİ REHBERİ-2 ( BELARUS- BEYAZ RUSYA ) – EMEL FIRATLI
Gezi yazımıza Ünsal Aktaş’ın bıraktığı yerden devam edelim;
Niezalieznasci Caddesi üzerinde, kubbeli Sirk binasını geçtikten sonra, sağlı sollu büyük parkların olduğu alana geliyorsunuz. Sağ taraftaki Maxim Gorki, sol taraftaki ise Janki Kupaly parkları olup her ikisinin de içinden Svisloch nehri geçmektedir.
İçinde Luna parkın ve pek çok restoranın olduğu “Maxim Gorki” parkının yapımı 1805 yılına kadar inmekte. Yalnız bu parklara girdiğinizde, o kadar güzel ve büyükler ki gerçekten kendinizi şehirden kopmuş gibi hissediyorsunuz. 28 hektardan fazla yer kaplayan parkta, 60 çeşit ağaç olduğu söyleniyor.
Yolun karşı tarafındaki diğer parkın adı da; Janki Kupaly ( Daminikaviç Lutseviç ). Belarus’un ünlü şairlerinden birinin adını taşıyan bu parkta mola verip, biraz dinlendik ve büyük ağaçların oluşturduğu koyu gölgelik, kuşların çılgın cıvıltısı nedeniyle ayrılmakta çok zorlandık.
Şairin adını taşıyan parkta, yine şaire ait çok büyük bir anıt ve bir de edebiyat müzesi bulunmakta. Anıtın yapımı 1972 yılına tarihleniyor. Anıtın hemen arkasında da “Venok Çeşmesi” bulunmakta ve burası genellikle yerlilerin buluşma noktalarından biriymiş.
Park keyfimiz sonrası, ana yol üzerinde olan ve şehrin en önemli meydanlarından biri olan Zafer Meydanına geçtik. Meydanın ortasında bulunan 40 metre uzunluğundaki dikilitaş ( Zafer Anıtı-Victory Monument ) hemen dikkatinizi
çekecektir. İkinci Dünya Savaşında ölenler ve kazanılan zafer anısına 1954 yılında yapılmış. Her yıl bu meydanda zafer kutlamaları yapılmaktaymış. Bizim ziyaretimiz esnasında asker değişim nöbeti yapılmaktaydı. Bu töreni biraz
uzaktan izleyebildik, daha sonra küçük yaştaki acemi askerlerin çalışmalarına tanık olduk ve onların kısa bir videosunu çektik, paylaşmak istiyorum. Tabii ki acemilikleri, yaptıkları yanlışlar dikkatinizden kaçmayacaktır, dediğim gibi bunlar acemi askerler.
Granit ile kaplı dikilitaşın yüzeyinde, Belarus’a ait ulusal figürlere yer verilmiş. Sekizgen bir kaide üzerinde yer alan anıtın etrafında 4 adet bronzdan yapılmış çelenk bulunmaktadır ve savaştaki 4 cepheyi sembolize etmektedir.
Tasarımını Georgi Zaborski nin yaptığı anıt, Belaruslu heykeltraşlar tarafından yapılmıştır. Tepesindeki yıldız, kahramanlığı simgelemektedir. Anıtın alt kısmında, dört yüzeyde dört adet kabartma bulunmaktadır. Bunlar;
- Zaferi simgeleyen 9 Mayıs 1945
- Belarus un devlet amblemi
- Dünya savaşında Sovyet Ordusu
- Belarus’lu partizanlar isimlerini taşımaktadır.
Anıtın önünde hiç sönmeyen bir ateş bulunmaktadır. Sonsuz Alev denilen bu ateş 1961 yılında yakılmış ve hiç sönmeden bu zamana kadar gelmiştir.
Çok geniş bir alanda bulunan anıtın yan taraflarında bulunan merdivenler ile meydanın alt kısmına inildiğinde, zaferi simgeleyen, camdan yapılmış bir çelenk görülecektir. Ayrıca duvarlarda, savaşta kahramanlık göstermiş, madalyalı askerlerin isimlerinin yazılı olduğu bronz plakalar da görülecektir.
Şimdiye kadar anlatımını yaptığımız anayolun ( Niezalieznasci ) devamında yine meydanlar ve en sonuna doğru, Milli Kütüphane bulunsa da biz Kütüphaneye gitmek için metroyu tercih ettik. Orayı yazının sonuna bırakarak kaldığımız yerden devam edelim.
Zafer Anıtından sonra, yürüyerek ve nehri takip ederek eski şehir bölgesine geçtik. Restoran ve kafelerin yoğun olduğu bu bölge; eski şehir diye anılsa da aslında savaşta tamamen yıkılmış, daha sonra Belarus mimarisine uygun olarak ve aslına sadık kalınarak, küçük bir bölgede yeniden inşa edilmiş. Bu bölge “Trinity Hill” olarak anılmakta ( Old City ) Rengârenk ve şirin evlerle süslü olan bu bölgede, evlerin renkli olmasının nedeni; eskiden numara
sisteminin kullanılmamış olması ve renklere göre adres oluşturulmasıymış. Yıkılmadan önce burada bir kale bulunmaktaymış, onu yeniden canlandırma çalışmaları devam etmekteymiş. Eskiden bu bölge aynı zamanda alış-verişin merkezi konumundaymış. Birkaç hediyelik eşya dükkanı da bulunmakta ve hemen belirtmeliyim karşılaştırdığımda fiyatlarının merkezdeki dükkanlara göre fazla olmadığını, uygun olduğunu söyleyebilirim.
Bu şık ve şirin mahalle aynı zamanda Svislock nenrinin hemen yanında yer aldığından, öğle yemeği tercihimizi buradan yana kullandık. Aynı zamanda yorgunluğumuzu atmamız için de vesile oldu.
Bolşoy opera ve bale tiyatrosu da bu bölgede olup nehrin karşısında da büyük bir spor merkezi bulunmaktadır.
Bu bölgenin turistik olarak en fazla dikkat çeken yerlerinden biri de, nehir üstünde suni olarak yapılan Gözyaşı Adası (Island of Tears) dır. 1979-1988 yılları arasında Afganistan Savaşında ölen 700 kadar askerin ve onların üzüntüsünü
yaşayan anneleri anısına bu anıt yapılmıştır. Anıtın kaidesine ölen askerlerin adı yazılmış. Anıtı çevreleyen ve askerlerin annelerini simgeleyen heykellere dikkat ettiğinizde gerçekten yüzlerindeki hüznü görebiliyorsunuz. Bu heykellerin ortasında minik bir şapel yer almakta.
Yine bu suni adada yer alan başka bir figür de; dünyadaki savaşlar nedeniyle ölen kişilere üzülen ve onlar için gözünden yaşlar akıtan bir melek heykeli. Bu şirin adaya yine pek sevimli bir köprü ile ulaşmaktasınız.
Bu bölgenin ve Minsk’in en çok ziyaretçi çeken noktalarından biri de; Kutsal Ruh Katedrali ( Holy Spirit Cathedral ) 1633-1642 yılları arasında, barok tarzda inşa edilen bu kilise, Bolşeviklerin hakim olduğu dönemde kapalı kalmış
sonra asli vazifesini icra etmeye başlayıp, Ortodoks Kilisesi olarak hizmete devam etmiş. Meryem ana mozaiğinin önemli olduğu söylendi.
Kilise ziyareti sonrası, hemen bu civarda bulunan parkta dinlendik, yine burada bulunan başka kilise, heykel vs. den birkaç fotoğraf paylaşmak isterim.
Minsk’in müzeleri ve turistik Dudutki Köyünden Ertuğrul Fıratlı bahsedeceği için, ben Minsk Milli Kütüphanesi hakkında bilgi vermek istiyorum. Daha önce söylediğim gibi, kütüphaneye gitmek için metroyu kullandık.
Minsk metrosu, iki farklı hattan ibaret olup kullanımı çok kolay. Durakların karıştırılması mümkün değil, kendi alfabeleri yanı sıra Latince adlar da yazılıyor ve her durak öncesi anons yapılıyor. Trenlerde işlev ön plana alınmış, çok hızlı gidiyor fakat oldukça gürültülü çalışıyor. Her istasyonda bilet satış bölümleri bulunmakta. Aşağıdaki fotoğrafta göreceğiniz plastik jetonlardan kullanılıyor. Hemen söylemem gerekir ki ulaşım çok ama çok ucuz.( metro ve otobüs için ) Biz, Ploshcha Nezalezhnastsi durağında binip, Uskhod durağında indik.
Uskhod durağında yukarı çıktığınızda, hemen metro istasyonunun karşısında bulunan 4 adet blok ilginizi çekecektir. Bu blokların yan taraflarında bulunan renkli ve dikkat çekici mozaik resimler, ressam Aleksandr Kişçenko imzası
taşımakta olup, Belarus’un kültürü, tarihi ve sanatı ile ilgili öğeleri yansıtmaktadır. Mozaikleri taşıyan bu binalar; Minsk’in doğu kapıları olarak anılmaktaymış.
Gelelim Milli Kütüphaneye; internette okuduğum yazılarda, istasyon çıkışı farklı yapısıyla hemen dikkatinizi çeker diye yazıyordu. Biz blokları inceledik ama kütüphaneyi göremeyince, yanlış istasyonda indiğimizi zannederek genç bir kıza sorduk. Yeni yapılan alış veriş merkezinin arkasında kaldığı için görememişiz. Yoksa dendiği gibi farklı mimarisi ile hemen dikkatinizi çekecektir.
Minsk kütüphanesine, bilgiye çok değer verdikleri, elmas kıymetinde olduğunu düşündükleri için, elmas formunda inşa etmişler. Çok büyük bir park alanında yer alan kütüphane, iki bin kişilik toplanma alanı ve 14 milyon kitap saklanması üzerine tasarlanmış. Dünyadaki önemli kütüphaneler arasında gösterilmekte olup yapım yılı 2006. Üzerinde binlerce led lamba taşımaktaymış, akşamları bu ışıklarla görsel şölen yapılıyormuş. Ancak ışıklı halinin sadece fotoğraflarını görebildik, canlısını görmek kısmet olmadı.
Kitapların iletilmesinde kullanılan raylı sistem oldukça ilginçti. İçeriyi gezebilmek için, girişte bilet almanız gerekiyor. Gezmek istediğiniz bölüm veya bölümlere göre ödeme yapıyorsunuz. Ancak hemen söyleyeyim ki bunlar
çok cüzi rakamlar. Kütüphanenin her yerini gezdikten sonra teras katına çıkıp hem etrafı gözlemlemek hem de birer kahve içmek istedik. Ancak, kafe ve seyir terasının saat 12 de açıldığını üzülerek öğrendik. Biz Türkiye’ye
döneceğimiz son gün kütüphaneye gidebildiğimiz ve öğleden sonra uçuşumuz olduğu için, bu keyiften mahrum kalarak tekrar metroyla otelimize, emanete bıraktığımız bavulumuzu almak için dönüşe geçtik.