PETRA ANTİK KENTİ ( ÜRDÜN ) -EMEL FIRATLI (Dünyanın Yeni Yedi Harikası Dizisi-1 )
PETRA ANTİK KENTİ ( ÜRDÜN ) – EMEL FIRATLI ( YENİ YEDİ HARİKA DİZİSİ-1 )
Suriye – Ürdün gezisini planlamamızın ana sebebiydi Petra Antik kenti, gördüğümüz fotoğraflardan çok etkilenmiş ve gezi planlarını yapmaya başlamıştık. O unutulmaz gezimizde Petra ve ürdün gibi Suriye de bizde çok güzel anılar bıraktı. İyi ki görmüşüz dediğimiz pek çok yeri şimdi buruk bir acı ile hatırlıyoruz.
Petra; 1985 yılında, Unesco Dünya Miras listesine girmiş, 2007 yılında ise sonuna kadar hak ettiği “Dünyanın Yeni Yedi Harikası” ndan biri seçilmiştir. Ürdün’deki Wadi Musa’da bulunan ve yapımı 500 yıl süren antik kent 100 km. lik bir alana yayılmıştır. Gezerken şahit olacağınız üzere kayalar; sarı, kırmızı, pembe, kahverengi, turuncu ve hatta bunların açıklı koyulu tonlarına bürünmekte, güneş ışınlarının gelişine göre de değişiklikler arz etmektedir. Renginden dolayı da “ Rose City” olarak adlandırılmaktadır.
Çarpıcı görünümü sayesinde pek çok filme ev sahipliği yapmıştır. En çok bilineni; indiana jones- Son Macera olup ayrıca; Mortal Kombat, Mumya Geri Döndü, Transformers- Revenge of The Fallen, Spiritual Warriors burada çekilen filmlerden bazılarıdır.
Petra şehrini ortaya çıkaran medeniyet: Nebatiler dir. M.Ö 4. Yy da tarih sayfalarına adlarını yazdırmış göçebe bir kavimdir. Ancak bu göçebe kavmin en önemli özelliklerinden biri ticaretten anlamaları, yaşamlarını ticaretle ve hayvancılıkla sürdürmeleridir. Önemli ticaret yolları üzerinde yaşadıklarından ve baharat, parfüm, yağ ticaretinde başarılı olduklarından; Romalılar, Yunanlılar ve Perslerle ticaret yapmışlar, zenginleşerek büyük bir devletin temelini atmışlardır. Arami dilini kullanan Nebatiler pagan inancına sahiptiler. En büyük Tanrıları da; dağların Tanrısı Dushara idi.
Petra, M.Ö 400 ile M.S 106 yılları arasında Nebatilerin başkenti olmuştur. M.S 106 yılında Roma İmparatorluğunun kontrolü altına girdikten sonra yavaş yavaş kendilerine ait değerler, özellikler yok olmaya unutulmaya başlanmıştır. Yaşanan birkaç büyük depremin de insanların şehri terk etmesinde büyük katkısı olmuştur. Zaten Romalılar döneminde şehre tiyatro inşası dışında fazla eklemeler yapılmamıştır. Terk edildikten sonra ki bu dönem Haçlı Seferleri dönemidir, sonrasında da da yaklaşık 1000 sene unutulmuş ve saklı kalmıştır. Bunun en büyük sebeplerinden biri de daha sonra anlatacağım gibi şehre girişin çok dar bir vadi ile olmasıdır. Bu dar yol zamanında onların güvenliğini sağlamış fakat terk edildikten sonra da uzun yıllar unutulmasına ve bulunamamasına sebep olmuştur.
Hadi şimdi şehri gezmeye başlayalım; yalnız hemen belirtmem gerekecek ki bu hiç de kolay bir parkur olmayacak. Ürdün’ün çöl iklimine sahip olduğunu, gezilecek bölgenin büyük olduğunu ve güneş altında gezileceğini hatırlattıktan sonra gerekli tedbirler alındığında tüm bunlara değecek bir gün olacağını da belirtmek isterim.
Antik şehrin giriş kapısından geçtikten sonra ilerde daraldığını gördüğünüz geniş bir bölüme giriyorsunuz. Burası Bab Al-Siq ( Siq Kapısı ) olarak adlandırılıyor. Bu bölümde göreceğiniz ilk ilginç yapılar mezar taşları ve
Obelisklerdir. Etrafı yüksek kayalarla çevrili bölüm biraz ilerde daralıyor ve The Siq denilen aşağı yukarı 1 km. kadar süren bir koridordan ilerleyerek şehre giriş yapabiliyorsunuz. Burası öyle çarpıcı ve güzel ki; sağınız solunuz yüksek
kayalarla çevrili bir kanyon. Kayaların yüksekliği bazı yerlerde 90 metre fakat bazı yerlerde 180 metreye kadar çıkabiliyor. Genişliği da zaman zaman değişip fotoğraflarda da görüleceği üzere ara sıra şaşırtıcı şekilde daralabiliyor.
The Siq adı verilen yoldan geçerken ilgimizi çeken bir ayrıntıdan bahsetmek istiyorum. Bu bölgede su çok büyük problem olduğu için Nebatiler yol boyunca yaptıkları kanallar ile şehre su getirmeyi sağlamışlardır. Ayrıca o
dönemin şartlarında M.Ö 1. Yy da baraj inşa ederek hem su baskınlarını önlemiş hem de şehrin yıllık su ihtiyacını rahatlıkla karşılamışlardır. Mühendislik harikaları yaratarak su yataklarının yolları değiştirilmiş uzak bölgelerden
borularla şehre su getirilmiştir. Yol Niş Anıtı denilen yapının olduğu yerde bir miktar genişleyip sonra tekrar daralmaktadır. Beğeni ile etrafınızı inceleyerek yürüdükten bir müddet sonra çok ince bir aralıktan sızan ışık
eşliğinde şahit olduğunuz manzara biraz sonra nasıl muhteşem bir yapı ile karşılaşacağınızı müjdeliyor sanki. The siq adlı koridor şeklindeki yol biter bitmez karşınıza Petra’nın en çarpıcı yapısı olan Khazneh ( Treasuary ) yani
hazine bölümüne ulaşıyorsunuz. Bu manzara karşısında zaten uzunca bir süre bir şey yapamadan hayranlıkla seyrediyor sonra da bu anı ölümsüzleştirmek için fotoğraf çekme telaşına düşüyorsunuz. Bu bölümün adı Hazine olsa da daha sonraki çalışmalar ve kazılar sonrası buranın kral mezarı olduğu anlaşılmıştır. 11 adet mezar bulunmuştur.
( Temsili Nebati askerleri )
Bu yapıyı en ilginç kılan özelliklerden biri de blok taş üzerine, yukardan aşağıya doğru oyularak yapılmış olmasıdır ve gerçekten de bir sanat harikasıdır. Burada uzunca bir süre kaldıktan sonra tekrar şehri keşfetmeye kaldığımız yerden başladık.
Bu bölümde Roma döneminde yapılmış olan Amfi tiyatro dikkat çekmektedir. Yapımı 1. Yy a tarihlenmekte olup
8000 kişilik kapasiteye sahiptir. Tiyatronun karşı tarafında ise kral mezarları görülmektedir. ( Royal Tombs ) Bu mezarlar devasa boyutta olup oldukça gösterişlidir. Buradaki kaya mezarları;
-Urn Tomb
-Silk Tomb
-Corinthian Tomb
-Palace Tomb
-Sextus Florentinus Tomb dur
Kaya mezarlarının olduğu bölümde renkli kayaların doğal olarak oluşturduğu şekiller, mağaralar da inanın her biri sanat eseri gibi. Bunlardan birkaç örnek paylaşmak isterim.
Kaya mezarları sonrası Colonnaded denilen sütunlu caddeye ve şehrin merkezine ulaşıyorsunuz. Bu Roma
yolundan sonra devam ettiğinizde antik kentin ayakta duran önemli eserlerinden biri olan Qasr Al Bind e ulaşıyorsunuz. Bu önemli bir tapınak olup başından geçen onca sel, deprem ve zaman etkenlerine karşı durup ayakta kalmayı başaran bir eser. Aynı zamanda Petra Antik kentinin de en uzak noktası.
Şehirde bulunan mozaik örneklerinden de birkaç kare paylaşmak isterim.
Yazımdan da anladığınız gibi en uzak noktasına kadar Petra Antik Şehri’ni gezdik. Bir gün süren bu gezi esnasında ufak molalar dışında sürekli yürüyerek epey çaba sarf ettik. Doğrusunu söylemek gerekirse şehrin güzelliğine kapılarak yaptığımız gezide ne kadar çok yorulduğumuzu günün sonunda anlayabildik. İşin kötüsü kentten çıkabilmek için bütün yürüdüğünüz o yolları tekrar kat ederek geri dönmeniz gerekiyor. Hepimizin imdadına atlar yetişti ve günü o şekilde tamamladık.
Petra Antik Kentin den birkaç kare daha paylaşmak istiyorum.