TARİHİN SIFIR NOKTASI GÖBEKLİTEPE ( ŞANLIURFA ) – EMEL FIRATLI
TARİHİN SIFIR NOKTASI; GÖBEKLİ TEPE ( ŞANLIURFA ) – EMEL FIRATLI
Daha önce birkaç kez gittiğimiz Urfa’ya bu defa çok daha heyecanlı, istekle hazırlanarak yolculuğa başladık. Kolay değil, bir taraftan tarihin seyrini değiştiren Göbekli Tepe ile tanışacak ayrıca sıkıcı ve korkulu geçen bir pandemi döneminde daha az yapabildiğimiz seyahat heyecanını, tutkusunu bir nebze olsun yine sakinleştirecektik. Hakkında pek çok kaynaktan bilgi topladığımız, incelediğimiz Göbekli Tepe’nin beni bu kadar çok etkileyeceğini ummazdım. Okumak, fotoğraflarını ve videolarını izlemek farklı, bizzat o atmosferi solumak, gözlemlemek çok daha farklı.
Bu gezimizde, Urfa’nın büyülü, havası içinde birkaç günlük bir şehir turu sonrasında Hatay’da yaptığımız yine birkaç günlük kültür ve tarih turu ile gezimizi taçlandırarak, anı dağarcığımıza unutulmaz hatıralar yükleyerek mutlu bir şekilde döndük. Gelelim şimdi Türkiye ve dünya için pek çok şeyin ilkleri unvanını taşıyan gururumuz Göbekli Tepe’nin tanıtımına;
Göbekli Tepe, medeniyetlerin beşiği olarak adlandırılan Mezopotamya’nın ( Bereketli Hilal ) kuzeyinde, şehir merkezine yaklaşık 20 km. uzaklıktadır. Her şeyin başlangıcı; bu bölgede tarlası olan bir çiftçinin tarlasını sürerken ortaya çıkan bir taşı bulup onu yetkililere göstermesi ile olmuştur. Bir müddet kıymeti anlaşılamamış, maalesef kireçtaşı olarak bir kenarda kalmıştır. Eserin önemi, onu gören Alman arkeologların değerini anlaması ve kazıların başlaması ile ortaya çıkmıştır. Gerçi Müze tabelalarından öğrendiğimiz kadarıyla; ilk kez 1963 yılında İstanbul ve Chicago Üniversitelerinin projesi kapsamında Halet Çambel ve Robert John Braidwood tarafından yürütülen çalışmalar olmuş ancak kıymeti anlaşılamamıştır.
Kazıların başlaması 1922 yılına denk gelmektedir ve hakkını vermek gerekir ki Alman arkeolog Prof. Dr. Klaus Schmidt’e çok şey borçluyuz. Bu arada hemen belirtmem gerekir ki; şehir içi tabela yerleşimleri dikkatle yapıldığı gibi Göbekli Tepe ve Şanlıurfa Müzesinde çok güzel çalışmalara imza atılmış. Henüz daha bazı eksiklikler olsa da çalışmalar devam ediyor ve çok daha iyi olacağına inanıyorum.
Urfa’dan çıkıp Göbekli Tepe’ye ulaştığınızda bir karşılama merkezi ile gezinize başlamış oluyorsunuz. (Otobüs ve özel araçlar için park yeri bulunmaktadır.) Kültür Bakanlığına ait hediyelik satış dükkânı içinden bilet alabiliyor, pandemi dolayısıyla biz gittiğimizde oturma izni olmayan kafesinden çay kahve vs. ihtiyacınızı karşılayabiliyorsunuz. Satış alanında Göbekli tepeye özel kitap, broşür farklı çeşitlerde hediyelik eşya seçeneği sunulmaktadır. Normal giriş ücreti 55 Tl iken Müze Kart ile ek ücret ödemeden giriş yapabiliyorsunuz. Ayrıca Müze Kart çıkartılmasında da yardımcı oluyorlar ki bu çok daha mantıklı, bir sene boyunca bu kartı pek çok müzede kullanabiliyorsunuz. Satış yerinin hemen bitişiğinde yer alan binada ön bilgilendirme amacıyla bazı görsellerin ve yazıların olduğu ayrıca kısa bir tanıtım filmini izleyebileceğiniz bir bölüm bulunmaktadır. Burada sunumu yapılan kısa filmin sonu;
GÖBEKLİ TEPE – TARİHİN SIFIR NOKTASI
denilerek bitiriliyor. Ben de bunu başlangıç olarak almak istiyorum. Bu binadan çıktıktan sonra, Göbekli Tepe alanına servis hizmeti verilmekte ki yaklaşık bir kilometrelik bir mesafeden bahsediyoruz. Biz yürüyerek alana ulaşmayı tercih ettik. Alanın üzerine uzaktan bakınca çok şık görünen , yanına gittiğinizde ise işlevselliğine çok iyi tanık
olduğunuz 4.000 metrekarelik çelik bir çatı örtüsü yapılmış . Etrafında da çepeçevre yürüyüş parkuru düzenlenmiş. İncelemeye başladığınızda, sarsılmamak ve savrulmamak mümkün değil. Düşünsenize; burası tarihin seyrini değiştiren her şeyi alt üst eden SIFIR NOKTASI. Göbekli Tepe’den önce dünyanın çok önemli tarihi noktalarının yaşlarını hatırlayacak olursak;
*Mısır Piramitleri; 4.650 yaşında
*Stonehedge; 5.000 yaşında
*Machu Pichu ; 550 yaşında
Malta Tapınakları; 5.600 yaşında
Oysa burası 11.600 yani yaklaşık 12.000 yaşında. Dile kolay, onikibin yıl; bütün tarih alt üst oluyor, bütün bilinenlerin sil baştan değişmesi gerekiyor. Hatırlayalım tarih derslerinde bize insanlık tarihi anlatılırken; avcı toplayıcı toplumların sonrasında tarımla birlikte yerleşik hayata geçildiği, hayvanların evcilleştirildiği ve yerleşim alanlarının kurulduğu, daha sonrasında ise dini inançların ve kültürlerin geliştiği anlatılırdı. Oysaki Göbekli Tepe’de bütün bu bildiklerimiz yıkılıyor. Çanak çömleksiz Neolitik dönemde; üstelik tekerleğin ve el aletlerinin gelişmediği, yerleşik hayata geçilmediği bir dönemde tonlarca ağırlıktaki kayalar, çıkarıldığı bölgeden buraya getirilmek suretiyle bu kadar muhteşem yapılar inşa edilmiş, üstelik mükemmel bir plan dahilinde. Göbekli Tepe, 2018 yılında hak ettiği Unesco Dünya Mirası Listesine giren 18. harikamız oldu. 2019,Göbeklitepe yılı ilan edilmiş ve tanıtımına ağırlık verilmiş olsa da maalesef yaşadığımız pandemi işlerin yavaşlamasına neden olmuştur.
Alanın girişinde bize verilen bilgiye göre buranın seçilmesinin iki amacı bulunmaktadır; birincisi bu bölgeden etrafa bakıldığında Kuzey ve doğu yönlerinde Toros ve Karadağ etekleri, batıda Şanlıurfa ve Fırat Platoları, güneyde ise Harran Ovası rahatlıkla görülebilmektedir. Dolayısıyla burayı ziyaret edeceklerin kolayca bulabilmeleri önemli bir etmendir. Ayrıca yakınlarda işlenmesi kolay ve sağlam taş ocaklarının bulunması bir diğer önemli etkendir. 12 futbol sahası büyüklüğünde olan bölgede; georadar taramalar ile 23 alan saptanmış ve bunlardan altı tanesinin kazısı yapılarak açılmıştır. Bunların günlük yaşama ait olmayıp, törensel amaçlı olarak yapılmış anıtlardır. Ancak aşağıda paylaştığım tabeladan da anlaşılacağı üzere sadece burada değil çok daha geniş bir alanda çok daha fazla eserlerin çıkacağını umuyorum.
Geziye açılan alan; A-B-C-D-E-F olarak gruplandırılmış ve her biri için ayrı ayrı bilgilendirme yapılmış. Genellikle çanak çömleksiz Neolitik A ve B evrelerine tarihlendirilmektedirler. Müzede verilen bilgilere göre; bu anıtsal yapılar içinde en ihtişamlısı ve korunmuş olanı D Tapınağıdır. Çapları 30 metreyi bulan, yuvarlak veya oval, iç içe geçmiş yapıların ortasında konumlanan, 6-7 metre uzunluğunda, yaklaşık 15 ton ağırlığında, T şeklinde olup insana
benzeyen 2 adet megalit bulunmaktadır. Sütunların üzerindeki; el, kol, kemer, peştamal gibi şekillerden yola çıkılarak bu sütunlar insana benzetilmektedir ve bunların etraflarında yapıların iç duvarlarında da yine küçük sütunlar yer almaktadır. En içte kalan kısma erişimi sağlayacak bir giriş bulunmamaktadır. Tanıtım filminde anlatıldığına göre; yapıların ortasında yer alan, insana benzeyen sütunlar; Tanrılarını temsil ediyor olabilir. Yine alandaki sütunlar üzerinde yer alan hayvanların ise totem veya tanrıların koruyucuları olabileceği söyleniyor.
Etraftan gelen çok sayıda işçi tarafından, o zamanın ilkel şartlarında yaklaşık bin sene süren bu oluşumların büyük olasılıkla Tapınak olduğu tahmin edilmektedir. İlginç olan; yapım sırasında kullanılan el aletlerinin çok az bir kısmının bulunması ancak yaşama dair hiçbir ayrıntının bulunamamasıdır. Yapımı tamamlandıktan sonra el aletlerini alıp burayı terk ettikleri anlaşılmaktadır. Burayı inşa eden işçiler ve tapınmaya gelenlerin besin kaynağına ihtiyacı olduğundan yola çıkılarak, bildiklerimizin tersine tarımın geliştiği anlatılmaktadır.
Bu alanların tabanları su geçirmez bir yapıdadır. Bu da tapınma esnasında bir sıvının kullanıldığı fikrini akıllara getirmektedir. Bin sene süren bu yapılar daha sonra yapılmaz olmuş hatta gömülmüştür. Tüm yapıların insan eliyle doldurularak kapatıldığı hakkında bulgular vardır. Hakkında pek çok bilinmeyene sahip olduğumuz bu muhteşem yapılar, pek çok soruyu da akla getirmektedir.
Bu alanın farklı bir özelliği de bulunmaktadır. Binlerce yıldan beri etrafta yaşayan yerliler tarafından bu alan kutsal kabul edilmekte ve burada bulunan bir mezar ve hemen onun yanı başındaki asırlık ağacın yanına gelinerek adaklar adanılmasıdır. Adakların gerçekleşeceği, dertlerin yok olacağı, isteklerin kabul olunacağına inanılır. Ağaç, gezi alanının hemen yakınında bulunmaktadır. Kürtçe “GıreMıraza” ( istek tepesi) olarak adlandırılan bu tepe, özellikle çocuğu olmayan çiftler tarafından ziyaret edilmektedir. Etrafta yeni kazı yerlerinin açılması için çalışmalar başladığı da görülmektedir.
Göbekli Tepe’nin gizemli sembol ve figürleri ;
Yaban domuzu, leylek, kedi, ceylan, öküz, ördek, eşek, turna, tilki, yılan ve vahşi hayvanlar kullanılmıştır. Müzede sergilenen kadın figürü de gerçekten çok ilginç olup doğum yapan kadın olarak nitelendirilse de farklı yorumlar da bulunmaktadır.
Beni çok etkileyen figürlerden birisi de işçiliği çok güzel olan ve C yapısında yer alan sütun üzerine işlenmiş aslan figürüdür ki; Müze mağazasında bana “Tapınak koruyucusu” olarak söylendi ve ben çok severek taktığım bir kolyesini aldım.
Yine bize verilen bilgilere göre; akbabaya benzer bir kuşun, vücuttan ayrılmış bir başı havaya kaldırmasını gösteren figür, dinsel bir ritüeli işaret etmekte ve gökyüzüne gömmeyi ifade etmekteymiş.
Göbekli Tepe’den çıkan bazı eserler de Şanlıurfa Müzesinde sergilenmektedir. Büyük bir övgüyü hak eden müze, 30.000 metrekarelik bir alanı kaplamaktadır. Paleolitik dönemden başlamak üzere; Neolitik dönem, Kalkolitik, Tunç, Demir, Helenistik, Roma, Bizans ve İslami dönemler ayrı ayrı ve birbirini takip eden salonlar halinde düzenlenmiş. 14 ana sergi salonu ve 33 adet canlandırma alanına sahiptir. Tabii ki onu çok özel kılan Göbekli
Tepe’den çıkan önemli eserlerin bir kısmının burada sergileniyor olmasıdır. Bu binaya 2015 yılında taşınan müze aslında 1965 ten beri hizmet vermekte olup nehir kenarında bulunan eski bina da halen müze olarak hizmet vermeye devam etmektedir.
Müzede sergilenen önemli eserlerden birkaçını ise şöyle sıralayabiliriz;
Dünyanın bilinen en eski ve en iyi korunarak günümüze ulaşabilen insan heykeli;
Balıklı Gölde, eski Urfa evlerinin altında yakın zamanda ( 1990 ) bulunan ve normal insan büyüklüğündeki heykel, Çanak Çömleksiz Neolitik döneme aittir. Kireç taşından yapılan eser, 1.80 m. Uzunluğunda olup göz yuvalarına obsidyen taşı yerleştirilmiştir ki bu ona çok farklı bir hava vermektedir. Çıplak heykelin elleri önde birleşmiş, boynunda da bir kolye bulunmaktadır.
Göbekli Tepe Totemi;
Göz İdolü; ( bir nevi günümüzde kullanılan nazar boncuğu diyebiliriz.)
Zafer Tanriçası Nike;
Bu müze kompleksi içinde aynı bahçede bir de “ Şanlıurfa Haleplibahçe Mozaik Müzesi” de yer almaktadır.
Bu geziyi tamamladığınızda, çok etkilenmiş ama aynı zamanda anlayamadığınız, cevap bulamadığınız, kafanızı meşgul eden yüzlerce soru ile baş başa kalıyorsunuz. Anlaşıldığı kadarıyla daha uzun bir zaman gizemini koruyacak olan Göbekli Tepe; ülkemiz için, dünya için ve tarih için çok önemli. Bizim topraklarımız içinde olması, çok büyük bir şans. Bu şansı çok iyi değerlendirmeli, mutlaka gidip görmeli ve her fırsatta dillendirmeliyiz.