TORONTO ( KANADA ) – ÜNSAL AKTAŞ
TORONTO ( KANADA ) -ÜNSAL AKTAŞ
Ontario eyaletinin başkenti olan Toronto için “Küçük New York” benzetmesi gerçekten çok isabetliymiş. Ülkenin bu en büyük şehrinde; farklı kültürlerden oluşan kalabalık ve birbiri ile yarışan gökdelenlerin silueti bunu ispatlar tarzdadır. Bunlarla bağlantılı olarak kent ülke ticaretinin de merkezidir. Ama hakkını yemeyelim çok güvenli bir şehirdir aynı zamanda.
Şehir tanıtımına geçmeden önce belirtmek isterim ki ülkede Federal Parlamenter Demokrasi ve Anayasal Monarşi hakimdir. Yönetimin başı da Kraliçe Elizabeth’dir. Çünkü Toronto’yu kuranlar Loyalist İngilizlerdir (Kraliçeye bağlı olanlar). Hatta kuzeyde İngiliz varlığından rahatsız olan Amerika ile aralarında 1812 yılında yaşanan, 2,5 yıl süren ve kazananı olmayan savaş sırasında Amerikan ordusu, Toronto’yu yakmış, onlar da misilleme olarak Washington’a kadar gidip Beyaz Saray’ı yakmışlardır.
İlk adı York olan, İngilizce konuşulan Toronto, Ontario eyaletinin başkenti olduğundan eyalet parlamentosu buradadır.
Her zaman söylediğim gibi su; bir şehre güzellik katmaktadır. Deniz görünümlü Ontario gölü (Bizim Marmara denizinden biraz daha büyüktür.) şehre ayrı bir güzellik vermiştir.
İstanbul’dan THY ile gerçekleştirdiğimiz direk uçuşumuz ile ilk olarak Toronto’ya indik ve merkezde Tren İstasyonu’nun karşısında konumlanmış otelimiz Fairmont Royal York’a akşamüzeri giriş yaptık. 1929 yılında yapılmış otelimiz devasa görünümü ile hemen dikkati çekmektedir ve 1927 yılı inşa edilen Tren İstasyonu (Union Station) sütunlu yapısı ile ilginizi çekecektir.
( Bu merdivenlerden indiğinizde kendinizi yeraltı şehrinde buluyorsunuz. Tren istasyonuna gidebilir veya çarşı gezisine devam edebilirsiniz.)
Bu iki bina yer altında; dükkânlar, kafeler, bankalar, restoranlardan oluşan çok şık bir yeraltı çarşısı ile birleşmektedir ki bu deneyimi son gün yaşadık. Yeri gelmişken hemen belirtmeliyim ki; Kanada trenler açısından çok gelişmiş değil ve hızlı trene sahip değiller.
Bu bölge devasa gökdelenlerin de olduğu, şehrin en canlı bölgesi.
Otelimizde kısa bir dinlenme molasını takiben ve şehri bir an evvel tanıma hevesi ile Toronto’nun simgesi haline gelen “CN Tower” ‘a gitmeye karar verdik. Odamızın camından da görülen kuleye yaklaşık 5-10 dakika yürüme sonrası ulaştık. Kanada Ulusal Demiryolu Şirketi tarafından (Canadian National) yapılan desteksiz kule; 553 metre uzunluğu ile şehrin siluetini süslemektedir.
( Girişin karşısındaki sevimli heykeller)
Rıhtım bölgesinde olan kuleye ulaştığımızda kısa bir kuyruk sonrası kişi başı 38 Kanada dolarına biletimizi alarak hızlı asansör ile yukarı çıktık. Çıkış esnasında ister manzarayı seyredebilir, isterseniz cam zeminden aşağı bakarak farklı deneyim yaşayabilirsiniz.
İki farklı seyir bölümü olan CN Tower’ın 342 metre yükseklikte olan kısmına çıktık. Burası da kendi içinde iki kattan oluşuyordu. Üstte kapalı ve her tarafı camla kaplı seyir bölümü bulunmakta hemen altta açık bölüme de
çıkabilmektesiniz ancak burada güvenlik nedeniyle demir kafes ile çevrelemişler ki bu hem seyir açısından hem de fotoğraf açısından hoş değildi. Yine bu bölümde kısıtlı bir alanda cam zemine de yer vermişlerdi.
Kulenin kendi etrafında 360˚ dönen bir de restoran var ki 351. Metre de yer alıyor. Eğer buraya rezervasyon yaptırdıysanız, çıkış için ücret ödemiyorsunuz.
CN Tower’ın olduğu bölge Harbourfront olarak anılıyor, şık restoran, kafe, dükkân ve sanat galerilerine ev sahipliği yapıyor.
Kuleden çektiğimiz fotolar ile Toronto adalarını da tanıtmak kolay olacak (Toronto İslands). Görüldüğü gibi pek çok küçük ada ile birlikte 3 ana ada bulunmaktadır. Bunlar birbirine köprü ile bağlı olup adalardan birinde de ufak bir havaalanı bulunmaktadır. Aynı zamanda bu adalarda plaj ve yat limanı da vardır. Adalara ulaşım tekne ile sağlanmaktadır ve araç girişi yasaktır.
CN Tower’ın hemen yanında beyaz kubbesi ile dikkat çeken yapı Rogers Centre’ dır. 1989 yılında yapılan kompleks hem spor müsabakalarına hem de sanatsal etkinliklere ev sahipliği yapmaktadır. Kubbesi açılabilir niteliktedir.
Toronto şehrinin planlanmasında ızgara modeli kullanılmıştır, caddeler birbirini parelel olarak kesmektedir.
Şehrin en uzun caddesi Yonge Street’dir. Ama aynı zamanda “Dünyanın en uzun caddesi” unvanına da sahiptir. 2000 km’den fazla uzunluğu ile; Toronto’dan başlayıp Kuzey Denizine kadar gitmektedir. Şehri de doğu ve batı olmak üzere ikiye bölmektedir.
( Üniversite ve civardaki güzel yapılardan örnekler )
Şehrin en geniş caddesi olan Universit Avenue; adından da anlaşılacağı üzere Toronto Üniversitesi kampüsü ve binaları ile süslenmiştir. Dünyanın en iyi üniversiteleri arasına girebilen Toronto Üniversitesinin kuruluş yılı 1843’tür. Ayrıca yine bu caddenin sonunda eyalet parlamentosu bulunmaktadır. Açılış tarihi 1893 olan bina Queens
Park içinde bulunmaktadır. Parlamento binasının çevresinde pek çok heykel yer alır. Kanada ilk başbakanı Mac Donald, Kraliçe Victoria, Kral George bunlardan bazılarıdır.
Toronto’da parklar az olmakla birlikte böyle güzel parklar da bulunmaktadır.
Şehrin en canlı noktalarından biri de “Nathan Phillip Square” olup Queen Street West ile Bay caddelerinin kesiştiği yerdedir bu meydan. Kışın buz pateni sahasına dönüşen havuz buraya ayrı bir güzellik katmaktadır. Bu meydanı
süsleyen yeni belediye binası 1965 yılında inşa edilmiştir. İki binadan oluşmaktadır. Ve binalar birbirine bakar tarzda yuvarlak şekilde konumlandırılmıştır. Biri 20 diğeri 27 katlıdır.
Aynı bölgede eski belediye binası da bulunmaktadır. 1899 tarihli Romanesk tarzdaki bina 406,000 metrekarelik bir alanı kaplamakta ve güzelliği ile hemen dikkati çekmektedir. Belediye hizmetinden sonra bir dönem mahkeme binası
olarak görev yapmış ancak, gelecekte Toronto müzesi olarak hizmet verecekmiş.Buradan kısa bir video paylaşmak istiyorum.
Fotoğraflarını da paylaşacağım bazı binalardan kısaca bahsetmek istiyorum.
ROYAL ONTARİO MÜZESİ;
Çok farklı mimarisiyle hemen dikkatleri çeken müze doğa tarihi ile ilgili objelere yer verdiği gibi kültürel tarih ile ilgili eserleri de sergilemektedir. Kanada’nın en büyük müzesidir.
HOCKEY HALL OF FAME
Hokey sporu ile ilgili Kanada ve dünyanın her yerinden, günümüze ve geçmişe ait her türlü malzeme, kupa vs. gibi objelere yer veren enteresan bir müzedir.
( Alttaki iki fotoğraf da Toronto şehrindeki eski tipik bir İngiliz Kalesinden örnektir.)
Şehirde çok farklı kökten insan olduğundan onların mahalleleri de söz konusudur. Çin Mahallesi, Portekiz mahallesi, İtalyan mahallesi vs. gibi. Yeri gelmişken belirteyim Bu şehirde çok fazla Yahudi yaşamaktadır.
Tanıtımımın sonuna,bu şehirde en çok sevdiğim, gezerken büyük keyif aldığım, sadece Kanada da değil tüm dünyaca da bilinen “St. Lawrence Market South” dan bahsetmek istiyorum. ( İsmini Saint Lawrens nehrinden almaktadır.)
Yerel peynirlerin, renk renk zeytinlerin, albenisi fazla ev yapımı reçellerin, çeşit çeşit şarküteri ürünleri ile çok farklı
deniz ürünlerinin sergilendiği ve satıldığı bu markete 2012 yılında National Geographic tarafından “Dünyanın en iyi Gıda Pazarı” unvanı verilmiştir. Burada yemek yeme şansına da sahipsiniz ki biz o şansı yakaladık.
Marketin hemen yakınında görünümü ve şirinliği ile dikkat çeken Gooderham Bulding (ütü)’ den bahsetmeden geçmek olmaz. 1892 yılına ait bu Fransız Gotik mimarisine sahip bina kırmızı tuğlalı yapısı ve ilginç görüntüsü ile
dikkatinizi çekmemesi mümkün değil. 5 katlı bina ilk olarak Gooderham ailesinin merkezi ofisi olarak yapılmış. Günümüzde şehrin en pahalı ofis alanıdır ve içinde bir pub bulunmaktadır. Binanın arkasındaki duvar remini de es geçmeyin derim.
Merkezin hemen karşısında kapalı antika pazarı bulunuyormuş. Hevesle koşup gittik ama maalesef o gün kapalıydı.
En son paylaştığım fotoğraf; yerli kanosu ve buranın, şehrin ilk kurulduğu yer olduğu sanılıyor. Toronto nun adı da yerli dilinden geliyor ve aslı “Tarana” olup köy anlamına geliyormuş.