BAŞLARKEN

“GEZGİN YÜZLER”

           “Herkes ölür ama,   

Herkes yaşamaz…”

 

İsmi ile eşdeğer (müsemma) öznesi “GEZGİN” olan aşina, tanıdık sima/çehrelerin; hedefi “YERKÜRE” yi alabildiğince keşfetmeyi amaçlayanların oluşturduğu birlikteliğin adı…

100’ler kulübü/grubu; salt sayısal bir skor veya kriterden ziyade/öte “dünya gözüyle dünyayı görmek” tutkusuyla ve yoğun bir iştiyakla yollara revan olarak insana özgü şımarma hakkı (=mutluluk)’nı değerlendirenlerin yolculuğudur.

Keyif, keşif, huzur ve mutluluğun anahtarı olarak, yaşamı ıskalamak yerine; gezinin ruhunu, seyahatin felsefesini özümsemek amacındayız.

Gözleri açık giden nicelerine nazire, bakmak ve görmek ayırdında olarak dünyayı kucaklamak için illa Yılbaşı büyük ikramiyesinin kazanılmasını beklememek gerektiğinin bilincindeyiz.

Voyager, Grand Voyager, İndependent Person ve Globetrotter şeklindeki bir telaşlı yarışın parçası değiliz. Aramızda 150’yi aşkın ülke gezen de var bunu hedefleyen de… Esas olan; gezginin içindeki çocuğu dizginleyemeyen yapısıyla, seyahati pahalı bir tercih ve istisnai bir yaşam modeli sananların bu sığındıkları gerekçeyi önemsemiyoruz. Zira pratiğin daha sade, ekonomik ve kestirme olduğunu biliyoruz.

Amatör ruhumuzla mütevazı didaktik notlarımızla sadece teşvik amacındayız. Yolculuğun kendine has (özgü) ikliminde biraz çocuklaşmaktan zarar gelmez. Zira en yalın ve saf duygular çocukların mutluluğuna yöneliktir.

Onların bariz simgeleri; mama, cici ve atta değil midir? Nitekim Gurmelik arayışının tetiklediği yerel tatlara ulaşmak, valizleri gerekli cicilerle doldurup atta’ya gitmek gezginin kendi belgeselini çekmesi değil midir?

Adeta bünyeye aorttan giren bu virüs sıklaşan nöbetleriyle bizleri sadece bir ülkeyi değil; kentleri, kasabaları, köyleri ve bunlara ilişkin kadim medeniyetleri, kültürleri, doğayı velhasıl yaşamın ta kendisini tanıtmaya, aktarmaya, paylaşmaya çağırmıyor mu?

Hülasa “az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik, bakalım neler biriktirdik” …

Geziyle ve sevgiyle…