BİN ADALAR ( THOUSAND ISLANDS ) ( KANADA ) – GEZGİN YÜZLER GRUBU
BİN ADALAR ( THOUSAND ISLANDS ) ( KANADA- AMERİKA SINIRINDA) – GEZGİN YÜZLER GRUBU
Kanada – Amerika sınırında olup toplam 1864 adadan oluşan Bin Adalar Doğal Parkı, adeta film setini andırıyor ve tam bir görsel şölen sunuyor. (Amerika’nın Newyork eyaleti ile Kanada’nın Ontario eyaletleri arasında.) Bu sayı
belirli uluslararası kriterlere göre ortaya çıkan rakam olup hiç hesaba katılmayan sayısız küçük kayalıklar da bulunmaktadır. Daha iyi anlatabilmek için ufak bir video ile başlamak istiyoruz;
Burayı görmek için; tarihi Gananoque Kasabası üzerinden, Bin Adalar bölgesinde bulunan Rockport İskelesine giderek, St. Lawrence nehrinde gezinti yapacağımız teknemize bindik. Turistler için bir cazibe merkezi olan bu bölgeye; 70 km. lik hat boyunca pek çok kasabadan tekne gezileri düzenlenmekte ancak, iskeleler içinde en bilineni
ve kullanılanı; Rockport’tur. ( Biz 2-2.5 saat süren bir tura katıldık, teknede birkaç dilde anlatım yapılmaktaydı.) Geniş ve 1200 km. lik St. Lawrens nehri, Ontario Gölünü Atlas Okyanusuna bağlamaktadır. Bazı yerlerinde 100-150 metreye kadar derinleşebilen bu nehirden bu özelliği nedeniyle büyük gemiler rahatlıkla geçebilmektedirler.
Tekneye binmeden önce geçtiğimiz Bin Adalar Köprüsünde geçiş ücreti olarak 11 dolar ödedik. Bu köprü üstünde iki ülke arasındaki sınır mevcut olduğundan Duty Free de bulunmakta. Burada dalgalanan bayraklar, eyaletlere ait. Köprünün yapım yılı 1934 olup daha sonraki yıllarda genişletme yapılmıştır.
Buzul çağındaki kırılmalar sonucu oluşan bu 1864 adadan bir kısmı sadece kayalık şeklinde olup sadece % 70 inde yerleşim bulunmaktadır. Adaların; % 60 ı Amerika’ya, % 40 ı ise Kanada’ya aittir. Fakat alan söz konusu olduğunda, bu oranlar tersine dönmekte. En büyüğü; 124 km karelik alanı ile Wolfe adasıdır. Bu gezi esnasında sürekli iki ülke arasında giriş çıkış yapıyorsunuz. Adaların üzerinde birbirinden güzel evler, çok güzel tanzim edilmiş bahçeler hatta film setindeymiş siniz gibi hissetmenize neden olacak şatolar göreceksiniz.
Bu bölge ilk olarak Amerikalı zenginler tarafından tatil yeri olarak kullanılmaya başlanmış. 1800 lerin sonu ile 1900 lerin başında buraya çok lüks evler yapılmış. Aslında beyazlar gelmeden önce bu bölge yerlilerin yoğun olarak
yaşadığı bir yerleşim yeriymiş ve yerli dilinde buranın adı; Manatoana olup inançlarına göre; ölen kabile fertlerinin ruhlarının buraya gelip yerleştiğine inanıyorlarmış. Fransız ve İngilizlerin gelmesinden sonra buralar yerlilerin
ellerinden alınmış, en son Mississauga anlaşması ile bu topraklar tamamen beyazların eline geçip, yerlilerin çoğu buralara yakın bölgelerde yaşamayı kabul etmiş veya ettirilmiştir.
Daha önce belirttiğimiz gibi çok dikkat çekici şatolar, binalar bulunmakta, ancak bunlardan en ilgi çekeni; Boldt Şatosu olup ilginç de bir hikâyesi var. Bir oteller zincirinin sahibi olan George Boldt, 1902 yılında çok sevdiği karısı
için bir adayı satın alıp, üzerine şato yaptırmaya başlar. Adanın adı da “Heart” (Kalp) adası olur. Ancak karısının ömrü bu adayı görmeye yetmez, adam da hayata küser ve inşaat yarım kalır. Hatta ölmeden önce vasiyet olarak bu
şatoya dokunulmamasını ister. Yıllarca inşaat o şekilde kalır, insanlar zarar vererek pek çok parçasını çalarlar. En sonunda Amerika ve Kanada ortak bir karar alarak 1977 de bu ada müzeye çevrilir.
Buradan da video paylaşmak istiyoruz;