DAĞLARIN KALBİNDEKİ ŞEHİR; HAKKARİ – GEZGİN YÜZLER
DAĞLARIN KALBİNDEKİ ŞEHİR; HAKKARİ
Cizre – Şırnak – Yüksekova turumuzun son durağı olan Hakkâri; karlı yüce dağları, yaylaları, bitki örtüsü, nehirleri ve şelaleleri ile sizi etkileyecek bir doğa harikası. Dağların arasına sıkışıp kalmış şehir, maalesef tarihi ve kültürel eserler açısından çok zayıf. Burası, sert ama bir o kadar da büyüleyici doğa ile baş başa kalmak için gerçekten mükemmel bir rota.
Şehirde ilk ziyaret noktamız; Zap suyunun oluşturduğu, derin Zap vadisi ve şehir merkezini kuş bakışı gözlemleyebileceğiniz seyir terası oldu. Dağların başrolde olduğu bu eşsiz yerde, özellikle Sümbül Dağı, Cilo Dağları ve Sat Dağlarının uzantılarını görmek mümkün. Doğanın gücü karşısında etkilenmemek elde değil. Bu arada şehrin, dağlar arasına nasıl sıkıştığını ve genişleme imkanının olmadığını en iyi gözlemleyebileceğiniz yer burası. Bu nedenle mevcut evlere yenisi eklenemediğinden kiraların yüksek olduğunu da öğreniyoruz.
Benzer şekilde şehri yukardan gözlemlediğimiz bir başka nokta da Berçelan Yaylasına çıkarken verdiğimiz molada gerçekleşti. Şehrin sıkışmışlığını, paylaştığımız video ve fotoğraflarda çok daha net anlayabileceksiniz.
Şehirdeki en önemli yapılardan biri olan Meydan Medresesi, tipik taş yapısı ile dikkati çekmektedir. Yöreye özgü kesme taşlardan yapılan, günümüzde kent arşivi ve Etnografya Müzesi olarak hizmet veren Medresenin kitabesinden, 1700-1701 tarihlerinde İzzeddin oğlu İbrahim Bey tarafından yaptırıldığını öğrenmekteyiz. Özellikle taç kapısı, mukarnaslı bordürü ile etkileyici olup güney cepheye bakmaktadır. Kemerli giriş kapısı, basık ve içe doğru girintilidir.
Eğitim, ibadet ve barınma amaçlı kullanılan bu yapı, dikdörtgen şeklinde bir açık avluya sahiptir. İki katlı medresenin avlu etrafında, yan yana dizilmiş eğitim amaçlı odaları bulunmaktadır.
Hakkari merkezde konaklayabileceğiniz üç yıldızlı iki otel ve öğretmen evi bulunmaktadır. Çok ilginçtir, buna karşın Cizre ve Şırnak’ta, hiç beklemediğimiz şekilde beş yıldızlı otellerde konakladığımızı belirteyim. Halk ile iç içe olduğumuz ve günün yorgunluğunu grupça attığımız çay bahçesinde, bayram dolayısıyla çocukların bizlere ikram ettiği cezerye, şeker ve kolonya ile arkasından içtiğimiz kaçak çayın tadını unutamayacağız.
Hakkari gezimizin önemli duraklarından biri de yukarıda bahsettiğimiz gibi Berçelan Yaylası oldu. Hakkâri’de hala yaylacılık kültürü devam etmekte ve şehir merkezine yakınlığı 20 km. olan Berçelan’a hem kampçılar hem de yaylacılar büyük ilgi göstermekteler. Karlı Cilo Dağlarının eteklerinde konumlanan ve rakımı 2600-3500 civarında olan yaylanın serinliği, rengarenk çiçeklerinin güzelliği inanın sizi büyüleyecek.
Daimi tur otobüsümüzü bırakıp buradaki yollara uygun küçük araçlarla yaklaşık bir saatlik yolculuk sonrası yaylaya ulaştık. Küçük dereler, karla kaplı dağlar ve bu ortama çok yakışan sarı, mor, pembe, mavi rengarenk çiçeklerle kaplı vadi, içinizi büyük bir huzurla dolduruyor. Kampçıların renkli çadırları da fotoğraflarınıza ayrı bir renk katıyor.
Bu arada hemen belirtelimCilo Dağları, hala üzerinde buzullar ve buzul gölleri barındırmaktadır. Aynı zamanda 4.135 metre yüksekliği ile Reşko, Ağrı ve Süphan Dağlarından sonra en yüksek 3. Dağ olma ünvanına sahiptir.
Bu yüce dağların arasında, bazen coşkuyla bazen nazlı nazlı akan sular, şelaleler sizi güzel sürprizlerle karşılayacaktır. Bunların bir kısmını değerlendirip güzel anılarla döndük, çocukluğumuzda yaptığımız piknikler gibi. Unutamayacaklarımızın arasında; Ağaçdibi Şelalesi, Ore Şelalesi, Zap Vadisi ve Şine Dağı da sıralanabilir.
Hakkari gezimizin bir başka durağı ise eski bir Nasturi köyü olan Konak ( Koçanis) oldu. Hakkarinin Çukurca ilçesine bağlı olan bu köydeki taş evler, birçok hasar almalarına rağmen hala çok güzel görünmekteler. Tadilat yapılarak turizme kazandırılan evler gibi diğerlerinin de elden geçmesi dileği ile fotoğraflarını paylaşıyoruz.
Yeri gelmişken kısaca Nasturilerden de bahsetmek isteriz. Asuri kökenli bir halk olan Nasturiler, Efes konsülünü tanımamış, bu yüzden de aforoz edilmişlerdir. Koçanis köyünü, kendi Patrikliklerinin merkezi kabul etmişler ve köy, 1915 yılına kadar bu sıfatını korumuştur. Kendilerini korumak ve izole etmek için köylerini genellikle dağlara kuran bu halk, 1915 yılında buradan göç ederek daha çok İran ve Irak’ın kuzeyine gitmişlerdir. Avrupa ve Amerika’da yaşayan Nasturiler de bulunmaktadır. Ülkemizde yaşayan Nasturi kalmasa da hikayeleri anlatılmaya devam etmektedir.
Yapısından dolayı geçmişinde kilise olduğunu anladığımız Emir Şaban Camisi, ilçenin merkezinde konumlanmaktadır. Caminin tarihi ve Camiye ismini veren hatta yakınında türbesi de olan Emir Şaban hakkında yeterli bilgi bulunamamaktadır.
Hakkâri’den paylaşacağımız son nokta, Zap suyu üzerinde konumlanan ve halk arasında “Deniz Gezmiş Köprüsü” veya “Denizler Köprüsü” olarak adlandırılan köprüdür. Boğaziçi Köprüsünün konuşulduğu yıllarda tepki olarak Zap suyu üzerine İTÜ, ODTÜ gibi okulların da desteği ile öğrenciler tarafından yaptırılan köprüdür. Ancak daha sonra bu köprü, kimliği belli olmayan kişilerce havaya uçurulur. Mevcut köprü, daha sonra Cezmi Ersöz’ün çağrısı ile yaptırılmıştır.
Hakkari tabii ki bu kadar değil, esas görülmesi gereken; Cennet- Cehennem Vadileri, Mergan Vadisi, Cilo ve Sat dağları milli parkı, Cilo buzulları gibi çok fazla tabiat harikası var. Bizim zamanımız kısıtlıydı ve eski adı “Çölemerik” olan Hakkari gezisi tadımlık oldu. Diğerlerini en kısa zamanda görmek dileği ile buradan ayrıldık.