DUBLİN-1 ( İRLANDA ) – ERTUĞRUL FIRATLI
DUBLİN-1 ( İRLANDA ) ERTUĞRUL FIRATLI
İrlanda’yı ziyaret hiç aklımızda yok iken, İngiltere seyahati esnasında, İrlanda’nın vize muafiyet programı ile krizde olan ülkenin turizm gelirlerini arttırmayı amaçlayan bir uygulama yaptığını öğrendik. Bu program kapsamında; İngiltere’ye gelen ziyaretçilerin aynı vize ile İrlanda’ya giriş yapmasına imkân sağlanmaktaydı. Bu hak tanınan 14 ülke arasında Türkiye de vardı. Bu haberi okur okumaz planlarımıza İrlanda’yı da dahil edip uçak biletlerimizi aldık. Zaten o tarihlerde İngiltere’de olacaktık ve bir problem çıkarsa da kısmet , sadece uçak biletleri yanacaktı. Bu arada hemen belirtmeliyim ki; Avrupa’nın 3. Büyük adası olan İrlanda’nın kuzeyinde, Birleşik Krallığa bağlı olan ve başkenti Belfast olan Kuzey İrlanda bulunuyor. Bizim gittiğimiz ise başkenti Dublin olan bağımsız ülke. Adanın 5/6 sı İrlanada Cumhuriyetine aittir.
Londra’daki otelimizde, sabah çok erken saatlerde kalkarak, bir gün önceden tembihlediğimiz şekilde erken kahvaltımızı yapıp , Paddington tren istasyonuna gittik. Yine biletlerini Türkiye’de iken aldığımız Heatrow Eksprese binerek Heatrow hava alanına ulaştık. Pasaport kontrolünde hiçbir sıkıntı yaşamadan İngiltere’den çıkış damgamız vuruldu. Bavullarımız olmadığından ve chek-in işlemlerimiz daha önceden yapıldığından sorunsuzca Aer Lingus hava yollarına ait uçağımız 7.30 da kalktı ve 8.50 de Dublin terminal 2’ye iniş yaptık. Pasaport işlemlerinde biraz problem yaşadık, görevli bizim bir günlüğüne gelmemize ve gece kalmadan döneceğimize biraz taktı ama sonunda damgayı bastı ve ülkeye giriş yaptık. Süremiz kısıtlı olduğundan zamana karşı yarışacağız ve mümkün olduğu kadar çok yer görmeye çalışacağız. Eski adı Eire olan İrlanda’nın başkenti Dublin’in eski adı ise: Atha Cliath imiş. Londra ve Paris’ten sonra Avrupa’da en fazla turist alan şehir olup ; Golf-Stream sıcak su akıntısı nedeniyle hep yumuşak bir havaya sahip.
Hava alanından Aircoach firmasının otobüsleri ile şehir merkezine gittik ve Trinity Collage önünde indik. Oscar Wilde, Samuel Beckett gibi pek çok önemli ismi mezun eden dünyaca ünlü kolej bir kompleks halinde ve 47
dönümlük bir alanı kaplamakta olup başkent Dublin’in merkezinde yer almaktadır.1592 de İngilizler tarafından inşa edilmiş. Büyük, bakımlı, yeşil bahçenin etrafında gösterişli, bol pencereli ve sütunlarla süslenmiş eski, tarihi binalar mevcut.
Kolej içindeki Çan Kulesi şehrin önemli simgelerinden biri olup 1853 yılında yapılmıştır. Berkeley Kütüphanesinin
önünde yer alan, Arnaldo Pomodoro tarafından yapılan ve “Sphere in Sphere” olarak adlandırılan küre hemen dikkatleri üzerine çekmektedir. Bu kürelerden, Newyork, Tahran, Tel Aviv gibi dünyanın farklı yerlerinde de bulunmaktadır.
İçindeki Old Library önemli. Özellikle eski kitapların ve el yazmalarının yer aldığı Long Hall ve bina girişindeki Book of Kells mutlaka görülmesi gereken yerler. Ülkenin en eski arpı da kütüphanede sergileniyor. Biz oradayken
farklı etkinliklere ev sahipliği yapıyordu, sergi düzenlenmişti. Çay kahve içebileceğiniz, hediyelik eşya satın alabileceğiniz bölümleri de mevcuttu.
Kolejin karşısında, tarihi Parlamento binası bulunmaktadır, şu an İrlanda Bankası olarak hizmet vermektedir. Pencerelerinin olmaması daha doğrusu pencere boşluklarının tuğla ile örülü olması dikkatinizi çekecektir. Yapıldığı
yıl olan 1730 da, İrlanda da pencere vergisi yürürlüğe girmiş, maliyeti düşürmek adına böyle bir uygulama tercih edilmiş. Daha sonraları cama dönüştürülmesi planlansa da bu hiç gerçekleşmemiş.
Bu meydanda yine Trinity Kolejin tam karşısında, Dame Caddesinde Henry Grattan a ait bir heykel bulunmaktadır, kendisi bir dönem ( 1783-1800 ) Bağımsız İrlanda Parlamentosunun başkanlığını yapmıştır.
Şehrin ortasından geçen liffey nehri şehri kuzey ve güney olmak üzere iki kısma ayırmakta. Her yerde olduğu gibi burada da nehir şehri güzelleştirmekte ve ayrı bir hava vermekte. Nehir üzerindeki köprülerin işlevleri yanı sıra
sevimlilikleri de cabası. Pek çok köprüye sahip olan Liffey Nehrindeki en ünlü köprülerden biri; Ha’penny olup şehrin ilk yaya köprüsüdür.İlk açılışı 1816 dır ancak pek çok kere restore edilmiştir. O’Connell Köprüsü de şehrin
tam merkezinde olup yine en çok bilinenler arasındadır Buradaki köprülerin bir kısmında sadakat kilitleri de göze hoş görünüyor.
Şehir yürüyerek gezilebilecek büyüklükte. O yüzden vasıta kullanmadan ,geze geze O’cannell köprüsünden karşı tarafa geçip oradan ve köprü üstünden de şehrin fotoğraflarını çektik, yine Trinity koleje yakın ve turistlerin ilgi
gösterdiği dükkanların çok olduğu Grafton caddesinde de yürüyüş yapıp Temple Bar bölgesine yöneldik. Şehirde bana çok sevimli gelen şey kapıların rengi, İskoçya’daki gibi bazı binaların kapı renklerini çok canlı kırmızı, mavi,yeşil hatta sarı boyuyorlar bu da binanın solgun rengiyle kontrast teşkil edip çok güzel duruyor.
Canlılığını 24 saat kaybetmeyen ortaçağdan kalma görüntüsü ile turistleri kendine çeken Temple Bar bölgesi mutlaka görülmeli. Özellikle de bu bölgeye adını veren 1840‘lardan kalma canlı kırmızı ve siyah kapı, pencere
renkleriyle hemen dikkati çeken Temple Bar çok sevimli. İçinde büyük viski koleksiyonu olan, döşemesi ilginç, İrish müzik icra edilen bu sevimli barda bir müddet oturup yorgunluk giderip sohbet ettikten sonra Dublin kalesine doğru yola koyulduk. Yolda Parlamento binasını da fotoğrafladık.