DÜNYA SIRALAMASINDA ÖNEMLİ YERLERE SAHİP OLAN KASTAMONU KANYONLARI VE DOĞA GEZİMİZ – GEZGİN YÜZLER GRUBU
DÜNYA SIRALAMASINDA ÖNEMLİ YERLERİ OLAN KASTAMONU KANYONLARI VE DOĞA GEZİMİZ- GEZGİN YÜZLER GRUBU
Yoğun çalışma temposundan bunaldığımızda ufak hafta sonu kaçamakları bize ilaç gibi geliyor, bu sefer rota; Kastamonu, Daday, Azdavay. Fotoğraf sanatçısı arkadaşımız Ahmet Bozkurt’un zaman ve program önerisi ile eylül ayı sonlarına denk gelen güneşli Cumartesi sabahı saat 8 de yola koyulduk. Fotoğraf çekimi nedeniyle bu bölgeye çok sık gittikleri için onun hazırladığı programı uygulayacağız.
Çankırı, Ilgaz, Kastamonu güzergâhını izleyerek gideceğiz. Sabah kahvaltımızı yaparak çıktığımız için sadece kahve molası vermeyi düşünüyorduk ama yol boyunca uygun bir yer bulamadığımız için Kastamonu’ya çok yakın bir orman içi dinlenme tesisinde kahvelerimizi içebildik.
Daha önce Kastamonu’ya gelmiş fakat Kalesine çıkmamıştık. Program dahilinde ilk hedef burasıydı ama kaderde yine görememek varmış, tadilattan dolayı kapalıydı. Yüksek bir kaya üzerine inşa edilen şehre hakim konumda olan
ve geçmişi 12. Yy. da Komnenoslara kadar uzanan, ilk onlar tarafından yaptırılan kaleden sadece içte bazı kısımlar kalmış, etrafı tamamen yıkılmış olup birkaç kez yeniden yapılmış. Buradan birkaç kare şehir manzarası fotoğrafı alarak merkeze geçtik.
Nasrullah Paşa camisinin olduğu meydanda, caminin arka tarafında konumlanan, 1328 yılında yapılmış
Münire Sultan Medresesi Konağında öğle yemeğimizi aldık. Hemen yanında da, aynı medreseye ait El Sanatları Çarşısı bulunmaktadır. Yemekte menümüz, tamamen buraya ait olan; Banduma, ekşili pilav, pastırmalı ekmek, etli ekmek, Ecevit çorbası ve eğşiyi içermekteydi. İkisi hariç diğerlerinin ilk defa tadına baktık ve çok beğendik.
Tabii ki Kastamonu’ya gelip de alış-veriş yapmadan ayrılmak olmazdı. Buraya has pastırma, siyez bulguru ve unu ile olmazsa olmaz Taşköprü sarımsağından alıp tekrar yola koyulduk. ( Kastamonu-Daday arası yaklaşık 36 km. )
Otel rezervasyonumuzu, Daday’ın girişinde konumlanan İksir Resort’tan yaptırmıştık ve seçimimizi 1926 yılında inşa edilmiş, kültür varlığı kabul edilen konaktan yana kullanmıştık. Programımıza göre; otele gitmeden Daday öncesi, Kasaba Köyünde bulunan camiyi ahşap işçiliğinden dolayı ziyaret edecektik. 14 olan otele giriş saatini geçirdiğimiz için önce otel işlemlerimizi halledip sonra tekrar dışarı çıkarak, Kasaba Köyündeki Mahmutbey Camisine ve 3 km. uzaklıktaki Yumurtacı Göletine gitmeyi planladık.
Ancak, otele yerleştikten sonra ata ve bisiklete binmek çok cazip geldi ve seçimimizi onlardan yana kullandık. Daha sonra tanıtım kitaplarında camiye ait ahşap işlemelerin fotoğraflarını görünce üzülmedik desek yalan olur. Günü otelde aldığımız akşam yemeği ve sonrasında bahçede kahve eşliğinde sohbet ile tamamladık. Gece burada oldukça serindi, hatta klimayı sıcağa çevirerek yattık.
Ertesi gün programımız çok yoğun olduğundan erkenden kalkarak güzel ve kuvvetli bir kahvaltı yaptık. Otel ödemelerimizi gerçekleştirip yola koyulduk.
İlk hedefimiz; Azdavay. Buradan itibaren hep yeni yerler göreceğimiz için de heyecanlıydık. Daday –Azdavay arası; virajlı ve dar olduğu için yavaş gidilen 40 km. lik bir yol ancak orman içi olduğundan bir o kadar da keyifli. İlk durağımız Çatak Kanyonu olacak.
DÜNYANIN 4. BÜYÜK KANYONU OLAN; ÇATAK KANYONU
Azdavay merkezden 7 km. uzaklıkta olan Çatak Kanyonuna ulaşabilmek için bu yolun 6 km. lik kısmını araba ile gidebiliyorsunuz. Aracınızı otoparka bıraktığınız yerde, kişi başı 3 Lira olan giriş biletinizi aldıktan sonra yaklaşık bir km. lik kısmı yürüyerek tamamlıyorsunuz. Böylece camdan yapılmış seyir terasına ulaşıyorsunuz. İtiraf etmeliyiz ki
böyle güzel yapılmış bir seyir terası beklemiyorduk ve çok etkilendik. 2017 yılında açılan teras, 250 kişi kapasiteli olup, 17 metrelik çelik konstrüksiyon bölümü 900 tonmuş. 33 metre boyunda olan terasın, 15 metrelik kısmı direk
kanyon boşluğunun üstünde konumlanıyor ve pek çok kişi için ürpertici olabiliyor. 10 metre genişliğinde, Kanyon zemininden 450 metre yükseklikte olan bu terası paylaşacağımız video ile bir miktar da olsa yansıtmak isteriz;
Çatak Kanyonu daha önce de belirttiğimiz gibi Dünyanın 4. Büyük kanyonu ünvanına sahip. Pan Parks sertifikası olan ve dolayısıyla Avrupa’da korunan seçkin alanların içinde yer alan Küre Dağları Milli Parkı dahilindedir ve
yüksekliği yer yer 900 metrelere kadar çıkmaktadır. Kanyon. Çatak Köprüsünün biraz aşağısından başlayıp Tüsköy’e kadar devam etmekte, sonra tekrar başlayıp İnönü’ne kadar devam etmektedir. Yürüyerek geçilebilir kısmı 7 km. olup gerekli donanıma sahip olmak gerekir. Kanyon içinde Devrekani Çayı bulunmaktadır. Gölgelerden dolayı çok iyi anlaşılmasa da bir video paylaşmak isteriz.
Çatak Kanyonundan sonraki hedefimiz; Horma Kanyonu olup ilk önce Pınarbaşı’na ulaşmamız gerekli. Pınarbaşı’ndan çıktıktan sonra, Horma Kanyonu tabelasına kadar gidip oradan saptık. Yeri gelmişken hemen belirtmeliyiz ki Kastamonu belediyesi tabelalar konusunda çok iyi çalışma yapmış ve tabelaları takip ederek kolaylıkla yolunuzu bulabiliyorsunuz. Bir müddet araba ile gittikten sonra aracınızı park alanına bırakıp yürüyüş parkuruna ulaşıyorsunuz.
HORMA KANYONU;
Küre Dağları Milli Parkı içinde yer alan bu kanyon, yaklaşık 4 km. uzunluğunda olup içinden Zarı Çayı geçmektedir. Kanyonun içinde belirli bir yerine kadar ahşaptan yürüme parkuru yapılmış. Yukarıdan seyretmek yerine doğrudan
içine girerek, çaya paralel yürümek, çayın üstüne yapılan şirin köprücüklerden geçmek insana büyük keyif veriyor. Suyun geçtiği alanlarda oluşan derin kuyular, çukurlar nedeniyle tehlikeli bir kanyon aynı zamanda. Zaten ahşap
parkurda yürürken bunu rahatlıkla gözlemleyebiliyorsunuz. Bu zevkli parkurun belirli yerine kadar yürüyerek gittik. Bir noktasından sonra inşaat uyarıları başladı, parkur daha da ilerlere götürülecek ve çalışmaları devam etmekteydi
. Güvenlik açısından daha fazla ileri gitmeden geri döndük. Kanyon içinde, derin bölgesini hissederek yürüdüğünüz için ziyaretçilere büyük keyif veren parkurun daha da ilerlere götürülmesi çok güzel. Öğrendiğimize göre, bittikten sonra parkurun uzunluğu 3 bin metre olacak ve Ilıca şelalesi ile bağlantı sağlanacakmış.
ILICA ŞELALESİ;
Horma Kanyonundan sonra hedefte Ilıca Şelalesi vardı. Ahmet beyin önerisi ile öğle yemeği için, Park Ilıca Tesislerine gittik. Burada ilginç bir şekilde yemek verilmediği söylendi, daha da ilginç olanı görevlinin ilgisiz ve sevimsiz tutumuydu. Hem çok acıkmış hem de beklentimizi çok yükseltmiştik ama oradan ayrılıp, Ilıca Şelalesi öncesi arabamızı park ettiğimiz yerde, ayran –gözleme ve arkasından da çaya razı olduk.
Pınarbaşından yaklaşık 10 km. kadar pek güzel olmayan bir yoldan gidiyorsunuz. Aracınızı bıraktıktan sonra da yaklaşık bir km. kadar yürüyüş yolu sonrası şelaleye ulaşıyorsunuz. 15 metre kadar yükseklikten dökülen şelalenin
döküldüğü yerdeki su görüntüsü rengi ve berraklığı ile oldukça hoş bir manzara arz ediyor. Her iki tarafından da
şelaleyi görebileceğiniz ve oturabileceğiniz kısımlar yapılmış. Maalesef burada da bazı insanlarımızın duyarsızlığı, suya atılan lastik, çevredeki bazı pet şişeler ve çöpler bu güzelliği örtmese de insanın canını sıkıyor.
VALLA KANYONU;
Günümüzün son hedefi Valla Kanyonuydu. Aracımızı park edip gözleme yediğimiz yerdeki teyzemiz, kanyona giden yeni bir yol açıldığını diğerinden daha kısa olduğunu söyledi. Gerçekten de bu şekilde bir tabela da bulunuyordu ama biz yine kendimizi riske atmadan, bize önerilen yoldan gitmeye karar verdik.
Valla Kanyonu önemli çünkü derinlik açısından dünyanın 2. si olup geçişi en zor kanyonlar arasında yerini almaktadır. Derinliği bazı kısımlarda 1,1 km. yi bulan, toplam uzunluğu 12 km. olan kanyona rehbersiz giriş yasak
çünkü girdikten sonra geri dönüş mümkün değilmiş. Küre Dağları Milli Parkı içinde yer alan Kanyonun içinden geçen Devrekâni Çayının vadiyi parçalayarak oluşturduğu riskli alanlara sahiptir. Terasın karşısına denk gelen tepeye, üzerinde “ ANIL BAKAR- Burda Yaşıyor-19.02.2012” yazan bir tabela asılmış. Anılan tarihte, beş arkadaşı ile
birlikte kanyona giren fakat şelale sularına kapılıp kaybolan profesyonel dağcıya ait. Valla Kanyonunda bulunan kayaların altında mağaralara giden suyolları bulunduğundan çok tehlikeli ve Anıl Bakar’ın cesedinin de bulunamadığından dolayı buralara gittiği düşünülüyor.
Gerçekten çok bozuk olan ve Pınarbaşı’ndan 26 km. uzaklıkta olan yolda mecburen yavaş giderek ve arabanın her tarafı toz kaplanmış bir şekilde ulaştık. Aracı park ettikten sonra da yaklaşık 10-15 dakikalık yürüme sonrası
ahşaptan yapılmış seyir terasına ulaştık. Çatak Kanyonunun cam terasını gördükten sonra burası pek hoşumuza
gitmese de manzarası gerçekten etkileyici. Ama derinlik açısından dünyanın ikincisi olan kanyonu bana göre tam olarak yansıtmıyor. Hem yolu muhakkak yapılmalı hem de ona yakışır bir seyir terası olmalı. Umarım bizim görmediğimiz diğer teras bu özellikleri taşıyordur.