GENÇ BİR KRALIN HAYALİ BÜYÜLEYİCİ PELEŞ KALESİ;
GENÇ BİR KRALIN HAYALİ BÜYÜLEYİCİ PELEŞ KALESİ;

Romanya’nın kuzeybatısında konumlanan Transilvanya (Erdel), başta Karpatlar olmak üzere sarp ve sisli dağları, özellikle sonbaharda renklerin dans ettiği muhteşem ormanları ve bu güzelliklerin içinde yükselen masalsı kaleleriyle cennetten bir parça izlenimini vermektedir. Bir de bu bölgeye has efsaneler, Dakların, Macarların, Saksonların (Almanlar) izleri ve bıraktıkları miraslar sizi çok etkileyecek, her adımda geçmişin izlerini hissedeceksiniz. Geçmişe geri dönmek, en azından bir Avrupa masalının içinde olduğunuzu hissedebilmek için “Transilvanya Şatolar Turu” nu muhakkak yapmalısınız.

Başlamadan hemen belirtmemiz gerekir; bu turları rehberli, profesyonel tur şirketleri ile yapmanız size hem vakit kazandıracak, kısa zamanda çok daha fazla yer görebilecek ve doğru bilgiye ulaşabileceksiniz. Özellikle sizi otelinizden alıp tur bitiminde tekrar otelinize bırakan, en fazla 6-7 kişilik konforlu butik turları tercih etmeniz çok daha isabetli olacaktır. Ulaşım, gidilen yerde sizi bekleyen uzun kuyruklar, içerde sizin gezmenizi zorlaştıracak kalabalıklar profesyonel rehberlerle çok daha kolay aşılacak zorluklar oluyor. Bu turlara rezervasyon yaptırdığınızda biletleri almış olmuyorsunuz. Rehberin daha önceden yönlendirmesiyle biletlerinizi online almanız ve çıktılarını yanınızda bulundurmanız gerekiyor. Online alımlarda bile bilet tükenmiş olabiliyor (günlük bir kota var mesela şimdi anlatacağımız Peleş Kalesi için günlük 2000 ve Pelişor Kalesi için 1500 kişi sınırı bulunuyor) veya kale önlerinde çok uzun kuyruklar olabiliyor.


Biz açılış saatinden önce geldiğimiz için kalenin 100 metre kadar yukarısında konumlanan “Pelişor Şatosu” nun kafesinde sabah kahvemizi rahatlıkla aldık. Burası da bilet alınarak gezilen, 1899-1902 yılları arasında Kral Carol’un emri ile geleceğin Kralı, Prens Ferdinand ve eşi yine geleceğin Kraliçesi Prenses Marie için inşa edilmiştir. Hatta daha sonra Kraliçe Marie, burada vefat etmiştir. Şato ağırlıklı olarak Art-Nouveau tarzında yapılmıştır. İçinde yer alan “Altın Oda” bizzat Kraliçe Marie tarafından tasarlanmıştır.

PELİŞOR KALESİ




İlk anlatımını yapacağımız bizim çok beğendiğimiz “Peleş Kalesi” olacak. Kale, Transilvanya (Erdel) ile Wallacia (Eflak) arasında geçiş yolu üzerinde konumlanmaktadır. Bucegi dağlarının eteklerinde yer alan Sinaia kasabasındadır. Romanya’nın göz kamaştırıcı güzellikteki bu sarayı hem bir mimari şaheser hem de Kraliyet tarihinin sessiz bir tanığı. Burada her şey bir hayal ile başlıyor; kalenin bulunduğu Sinaia kasabası, Kral I. Carol’un bir bir dağ yürüyüşü esnasında büyülenmesi ve “burası benim krallığımın kalbi olmalı” demesiyle başlıyor.


Kale, hem dış cephesindeki Alman Rönesans esintileriyle hem de içindeki Kraliyet yaşamının esintileriyle insanı büyülüyor. Kale, adını hemen yanından geçen “Peles Deresi”n den almaktadır. Çok ilginç bir ayrıntı da; kendi elektriğini kendi elektrik santralinden alan ve elektrikle aydınlanan ilk Avrupa kalesi olma unvanını da taşımaktadır. Ayrıca temizliği kolaylaştıran merkezi vakum sistemi, sıcak ve soğuk su, telgraf, telefon, Kraliyet ailesi için ufak bir asansöre de sahiptir.



Genç Kralın hayali sonucu 1873’te inşaat başlar. Alman mimar Wilhelm Doderer tarafından tasarlanan yapı; Almanya, İsviçre, Avusturya’dan gelen mimarlar ve İtalyan ustalar ile çalışılarak 40 yıl süren çalışma sonucu hem Romanya’nın ruhunu yansıtan hem de Alman Rönesans mimarisini öne çıkartan saray, 1914’te tamamlandı. Stil olarak Neo-Rönesans, Gotik, Barok ve İtalyan Rönesansı etkilerinin hepsini harmanlayan bir mimari mozaiğe sahiptir.


Kralın eşi Kraliçe Elisabeth’in (takma adı Carmen Sylva) de burada yazdığı şiirler, bu sarayın ünlenmesine katkıda bulunmuştur. Peleş, yazlık saray olarak kullanılmıştır. Daha sonra Kral Ferdinand ve Kraliçe Marie döneminde de çok ilgi görmüş ve eklemeler yapılmıştır. Ancak II. Dünya Savaşından sonra komünist dönemde sessizliğe bürünüp uzun yıllar kapalı kalan kale, 1989 yılında rejim değişikliği sonrası tekrar kapılarını açmış ve Romanya Kraliyet tarihini sergileyen en önemli ve en çok ziyaret edilen müzelerinden biri haline gelmiştir.

Burayı sevmemizin bir başka sebebi de açıklayıcı İngilizce, Romence, Almanca yazıların yanında Türkçe tabelaların da bulunmasıydı, çok hoşumuza gitti.

Giriş bölümü







Dışardan bakıldığında, dağların siluetini fon olarak kullanan Orta Avrupa masalını andırsa da esas büyü içine girince başlar. 160 odalı bu kalenin her bir odası farklı tema ile döşenmiştir. Girişteki Büyük Salon, mermer sütunları ve tavan freskleriyle nefes kesicidir. Duvarlar, Romanya tarihini anlatan tablolar, Kraliyet arma ve portreleri ile süslenmiştir. Giriş katını ziyaret ettikten sonra çıkılan ikinci katta gösterişli koridorlar ile silahların bulunduğu bir bölüme geçiliyor. Osmanlı silah ve savaş kıyafetlerinden örnekler de görülüyor.


SİLAHLARIN OLDUĞU BÖLÜM

OSMANLILAR İLE İLGİLİ BİR KÖŞE

Daha sonra kütüphane ve Kral Carol’un çalışma odaları ziyaret ediliyor. Kütüphane, Kral Carol’un bilgiye duyduğu saygının adeta bir simgesi gibi. Raflar nadir bulunan ciltli eserlerle dolu. Kütüphanedeki gizli kapı, Peleş Kalesinin dillendirilen efsanelerinden biri olup küçük bir mekanizma ile açılan kapıdan farklı bir bölüme ve kralın çalışma odasına geçilir. Efsaneler gizli bir arşivin olduğunu da söylemektedir.

KRAL CAROL’UN ÇALIŞMA ODASI



KÜTÜPHANE


ESKİ MÜZİK ODASI

Eski Müzik Odası gezildikten sonra akabinde ahşap işçiliğin ve murano camlarının öne çıktığı Floransa Salonuna geçiliyor.


FLORANSA SALONU




Mağribi ve Osmanlı bölümleri gelmektedir. Endülüs odası, geometrik motifleriyle dikkat çekerken Türk odası, altın işlemeli halıları ve zarif sedirleriyle ünlüdür.

TÜRK ODASI


MAĞRİBİ ODASI
Tiyatro Salonu, Kraliçe Elisabeth’in şiir ve müzik gösterilerini sergilediği özel bölümdür. Küçük ama zarif bir operayı anımsatmaktadır. Bu bölümden sonra Uzak Doğu esintilerinin olduğu salona geçilmektedir.

TİYATRO BÖLÜMÜ



UZAK DOĞUYA AİT OBJELERİN SERGİLENDİĞİ BÖLÜM

Önemli konukların ağırlandığı İmparatorluk odası, İtalyan Odası, Alman Odası gibi daha pek çok ayrıntılı bölümler bulunmaktadır. Her biri zarif mermer heykelleri ve muhteşem ahşap mobilyalarıyla dikkat çekmektedir.




Saraya veya Saraydan dışarıya baktığınızda kafanızda geçmişle bugünü birleştiriyorsunuz. Buradan nice Kralların, kraliçelerin, sanatçıların, şairlerin geçtiğini düşünüyorsunuz. Bir insanın hayal gücüyle neleri başarabileceğine tanık oluyorsunuz. Girilen her bir bölümde eşyalar, duvarlar size bir şeyler fısıldayacak ve her gidilen yer gibi burası da ruhunuzda izler bırakacak. Ne yazık ki fotoğraflar da videolar da gözün gördüğünü tam olarak yansıtamamaktadır. Hepinizin buraları görmesi dileği ile





