HARRAN’IN KÜMBET EVLERİ ( ŞANLIURFA ) – ERTUĞRUL FIRATLI
HARRAN’IN KÜMBET EVLERİ ( ŞANLIURFA ) – ERTUĞRUL FIRATLI
Farklı pek çok özelliği ile dikkatleri üzerinde toplayan güzel ilimiz Şanlıurfa ( baba memleketim) nın ezber bozan Göbeklitepe’den sonra yıldızı iyice parlamış ve öne çıkmıştır. Ben bugün Şanlıurfa’nın güzelliklerinden biri olan, ilçesi Harran’dan ve onun meşhur kümbet evlerinden bahsetmek istiyorum.
İl merkezine 48 km. uzaklıkta olan ve Şanlıurfa’nın güney doğusunda konumlanan Harran ilçesi, sahip olduğu tarihi ören yerleri ve tipik görünümlü kümbet evleri ile Unesco Dünya Mirası Geçici Listesindedir. Önemli ticaret yollarının üzerinde olan ve geçmişinde pek çok uygarlığı ağırlayan Harran bilinen 4300 yıllık bir geçmişe sahiptir. Hitit, Asur, Babil, Roma, Bizans, Emevi, Abbasi, Eyyubi, Selçuklu gibi büyük uygarlıklardan izler taşımaktadır. Hatta; Asur, Babil ve Emevilere başkentlik de yapmıştır. Bunda konumunun ve zenginliğinin de payı büyüktür. Harran şehrinin bir önemi de geçmişte; Ay Tanrısı Sin’in kutsal merkezi olmasından kaynaklanmaktadır. Ay, Güneş ve Gezegenlerin kutsal sayıldığı Sabiizm ‘in ( putperestlik ) önemli merkezi olduğundan Harran, geçmişte dünyadaki önemli Astroloji araştırma merkezlerinden biri haline gelmiştir. Kelime anlamı ile “Harran” Sümerce ve Akatça’da “seyahat” veya “kervan” anlamına gelmektedir. Başka bir görüşe göre de “yolların kesiştiği yer” olarak kabul edilmektedir. 4000 yıldan beridir de bu ad hiç değişmeden günümüze kadar ulaşmıştır.
Şu an Harran Ovasının ortasında tamamen düz ve ağaçsız bir görünüm sergilemekte iken geçmişte burayı sulayan Cüllab ve Deysan ırmakları nedeniyle de ormanlık , verimli, yeşil bir alanmış. Daha sonra bu ırmakların kurumasıyla bu görünümü kaybetmiş. Buraya en büyük kötülüğü ise Moğollar yapmış ve 1272 de tamamen yakıp yıkmışlardır. Halkı da burayı terk ederek Edessa’ya göç eder ve burada belli aralıklarla hayat durur, ta ki 1800 lü yıllarda mevcut halk buraya göç edene kadar.
Harran’a girdiğimizde bizi motosikletiyle karşılayan ve gezmemize yardımcı olacağını söyleyen rehber beyle gezimize başladık. Ancak pandemi nedeniyle pek çok yer kapalıydı ve eski canlılığı yoktu. Biz daha önce de buraya gelmiştik. O zaman her yer turist kaynıyor, yemek ve çay sunumları yapılıyor, her yerde hediyelik eşyalar satılıyordu. Eski günlere bir an evvel kavuşma umuduyla yazımıza kaldığımız yerden devam edelim.
En çok dikkatimi çeken; rehberin konuşmasına “ ben Arap ülkücüyüm” diyerek başlaması oldu. Yalnız hemen belirteyim ki; aslını inkar etmiyor fakat kendini “Türk olarak kabul ettiğini de belirtiyor. Irak Kerkük Felluce’den 1800 lü yıllarda gelen ataları, ören yerlerinden topladıkları taş ve tuğlalar ile bu evleri inşa etmişler. Rehberimizin anlattığına göre; bu şekilde inşa edilmelerinin 3 sebebi bulunmaktadır;
*Evlerin üstü düz olsa idi, kapatmak için tahta ve demire ihtiyaç duyulacaktı fakat bölgede bunlar kısıtlı olduğundan, böyle bir mimari tercih edilmiş.
* Yine üstü düz olsa idi; üstünde su birikir ve içeri sızıntı yapabilirdi
* En önemli tercih sebebi ise; bölgenin iklim koşullarıdır. Bu mimari ile, yapı içinin yazın serin, kışın ise sıcak kalması sağlanmıştır.
Tepelerindeki açıklık; hem havalanmayı ve kötü kokuların dışarı çıkmasını sağlamakta hem de içerisinin aydınlanmasını sağlamaktadır. İlk yapım tekniği anlatılırken, harcına; gül yağı, toprak, saman ve yumurta akı konulduğu söylenmektedir. Yaklaşık 5 metre yüksekliğinde olan ve her biri bir oda olarak kabul edile bilinen bu kümbet evler, kare veya kareye yakın bir temel üzerinde yan yana dizilerek oluşturulmuştur. Kare şeklindeki yapının ortasında da avlu bulunmaktadır. Yaklaşık 30-40 tuğla dizisi ile ve bindirme tekniği ile yapılan kubbeler aynı zamanda diğer kubbelere bağlanmak suretiyle içerde geniş yaşam alanları oluşturulmuştur.
Her iki yılda bir, sıvanın yenilenmesi gerekmektedir. Çamur ve saman karışımı kullanılarak bu işlen yapılmaktadır. Şu an bu evlerde sosyal yaşam olmayıp, ahır, kiler, depo şeklinde kullanılmaktadır. Belirli evler ise, müze ve satış yeri olarak hizmet vermektedir. Sit alanı ilan edildiği için yeni evlerin yapılmasına izin verilmemektedir. Burası, 1979 yılında arkeolojik ve kentsel sit alanı ilan edilmiştir.
Yazın turistlere konaklama imkanı sağlanırken aynı zamanda “sıra gecesi” de düzenlenmektedir.
HARRAN ÖREN YERLERİ;
HARRAN KALESİ;
Şehrin güney doğusunda konumlanan kale, M.Ö 2000 li yıllara dayanmaktadır. Geç Hitit döneminde, iki katlı “Sin” yani Ay Tapınağı olarak inşa edilmiştir. M.S 2. Yy.da Romalılar Harran’a geldiğinde burayı surlarla çeviriyorlar. Harran Kalesi ise surların dışında kalıyor. Bu arada hemen belirtelim; 5 tane kapı bulunmaktadır ( Halep – Rakka – Musul – Bağdat – Anadolu ) Şu an ayakta kalan tek kapı Harran’ın girişinde bulunan Halep Kapısıdır, diğerlerinin tamamı yıkılmıştır.
M.S 8. Yy.da Emeviler’in Harran’a gelmesi ile İslami Dönem başlamıştır. Emeviler, Kalenin 1. Katını depo olarak, 2. Katını ise Cami olarak kullanmışlardır. Emevi Halifesi 2. Mervan tarafından 3. Kat ilave edilmiş ve böylece Saray oluşturulmuştur. Dikdörtgen planlı kalenin her köşesinde birer kule bulunmaktadır.
HARRAN ÜNİVERSİTESİ;
Yapılan araştırmaların pek çoğu, Dünyanın ilk Üniversitesinin burada kurulduğu yönündedir. Daha önce de belirttiğim üzere, burada mevcut olan Sin Tapınağı nedeniyle çok önemli bir merkez olmuş ve özellikle Astroloji konusunda çok ileri gidilmiştir. İslami dönemde de yine önemli bir ilim merkezi olmaya devam etmiştir. Yüzden fazla Harranlı bilim adamından bahsedilmektedir. Bunlardan ; Tıp ve Matematik bilgini Sabit bin Kurra, Astronmi bilgini El-Battani, Din bilgini İbni Teymiyye, İbrahim bin Zahrun en çok tanınan bilim adamlarıdır. Ayrıca “Harran Ekolü” nün merkezi de burası olup dünyadaki üç büyük felsefe ekolünden biridir.
Restorasyon çalışmaları devam ediyor.
DAHA ÖNCEKİ GÖRÜNÜMÜ;
HARRAN ULU CAMİ;
İslami dönemde, Emevi Halifesi II. Mervan tarafından, MS sonra 744-750 tarihleri arasında yaptırılmıştır. Günümüze; çok az bir kısmı ve 33.30 metre yüksekliğindeki minaresi ulaşabilmiştir. Harran Ören yerinde kazı ve restorasyon çalışmaları devam etmektedir. Hak ettiği bir görünüme en kısa zamanda ulaşmasını ve Unesco Dünya Miras Listesine girmesini diliyorum.
HARRAN ÜNİVERSİTESİ KÜLTÜR EVİ