HİVA -1 ( KHİVA ) ( ÖZBEKİSTAN ) – EMEL FIRATLI
HİVA-1 ( KHİVA ) ( ÖZBEKİSTAN ) – EMEL FIRATLI
Buhara gezimizi tamamladıktan sonra Harezm Bölgesinin idari merkezi konumunda olan, Hiva şehrine otobüsle gitmek için sabah erken saatte kumanyalarımızı da yanımıza alarak yola çıktık. Ertuğrul Fıratlı nın yazısında belirttiği gibi Buhara’ya gelirken Afrosiyab hızlı trenini kullanmış, çok zevkli ve kısa süren bir yolculuk yapmıştık. 450 km. olan ve tamamen çölde gerçekleşecek Buhara- Hiva arası yolu otobüs ile yapacaktık.
Daha çok Maveraünnehir Bölgesini kaplayan ve büyüklüğüne göre dünyanın 11.si olan Kızıl Çöl, İpek Yolu üzerinde yer aldığından tarih boyunca önemini korumuştur. 300.00 km. kare alana sahip olan çöl, yer altı zenginlikleri açısından şanslıdır. ( Altın, doğalgaz, petrol ve pek çok maden ) Aslında hepimizin kafasında yer edinmiş çöl imajından farklı bir görüntü sergilemekte olup kendine has bitkilere sahiptir. Saatlerce aşağıda videosunu paylaştığım görüntüyü sergiledi. Bu çöl, saxaul ve deve dikeni gibi bitkilere ev sahipliği yapmaktadır.
Çölden geçen yolun büyük bir kısmı yapılmış olup çok fazla sıkıntı hissettirmedi. Ancak, küçük bir bölümü gerçekten kötüydü ve hepimizi sarstı. Yol üzerinde ihtiyaç molası verilebilecek yerlerin kısıtlı olması, olanların da iç açıcı olmaması yolculuğu biraz daha zorlaştırdı. Öğle yemeğimiz olan kumanyalarımızı, Özbek ailenin işlettiği bahçe tarzı bir yerde aldık. Onlar da bize çay ikramında bulundular. Çölde gerçekleşen seyahatimizin en güzel bölümü Amuderya nehrini yürüyerek geçmemiz oldu. Köprü üzerinde otobüsümüzün durması yasak olduğundan yürüme konusundaki teklif bizden geldi ve köprüye gelmeden indik. Gerçi tam öğlen saatlerinde ve 40 derecenin üstünde bir sıcaklıkta yürümek çok hoş olmasa da, Amuderya’yı geçmenin heyecanı ile bu olumsuzlukları pek fazla hissetmedik. Amuderya, ( Ceyhun ) Afganistan da doğup Aral Gölüne dökülen, Orta Asya nın en uzun nehridir.
1997 de 2500. Yıl dönümünü kutlayan Hiva, İpek Yolu üzerinde önemli bir ticaret merkezi olduğu için pek çok tarihi esere ev sahipliği yapmaktadır. Unesco Dünya Miras Listesinde yer alan şehir, Hiva Hanlığına da başkentlik yapmıştır.( 16. Yy ) Ondan önce başkent olan Köhne şehri şimdi Türkmenistan’dadır.
Hiva adının nereden geldiğine dair pek çok rivayet anlatılmakta ancak bunlardan en fazla rağbet göreni; Nuh Peygamberin oğlu Sam ilgili olanıdır. Nuh Peygamberin oğlu Sam, kendi kavmini kurtarmak için çöle kaçar ve buralara kadar gelir. Ancak burası çöl olduğundan susuz kalırlar. Sam, kavmine kazmaları için bir yer gösterir, 4-5 metre sonra tatlı su bulunur ve insanlar sevinçle “khei-vak” ( güzel su- tatlı su ) diye bağırırlar. Yıllar geçtikçe ve bu söylene söylene Hiva şeklini alır. Bu su hala mevcut olup burada yaşayan bir ailenin evinin içinde kalmış.
Bugün Hiva şehrinin nüfusu 90.000 kadardır. Ürgenç ve Hiva şehirlerini içine alan Harezm Bölgesi, Özbekistan ın diğer bölgelerine göre biraz farklılık göstermektedir. Burada konuşulan Özbekçenin Harezm lehçesi, Türkiye Türkçesine çok benzemektedir. Bu nedenle, alış-veriş esnasında zaten sıcak olan insanlarıyla iletişim kolay olmakta ve sohbete geçilebilmektedir.
Tekrar dönelim seyahat anılarımıza ve 1990 yılında Unesco Dünya Miras Listesine giren şehrin tanıtımına; uzun ve yorucu yolculuğumuzun ardından şehrin surlarına bakan otelimize giriş yaptık. Bizim odamız ve balkonumuz direk kale surlarına ve kalenin güney kapısı olan Toshdarvoza ya bakmaktaydı.
Günün yorgunluğuna rağmen bavulları odaya atar atmaz surların cazibesine kapılıp yine kendimizi şehrin sokaklarına atarak o hızla tüm kenti gezip ön fikir edindik. Burası yürüyerek gezilecek küçük ama bir o kadar da güzel bir şehir. Şehir kapısından girip biraz ilerlediğinizde sizi karşılayan eski köy evleri ve daracık sokaklar ilk anda
pek güzel bir yer değil herhalde dedirtse de biraz yürüdükten sonra gittikçe güzelleşen, çarpıcı bir şekilde karşınıza çıkmaya başlayan tarihi yapılar sizi sarıp sarmalayacak ve hardal rengin hakim olduğu, tarihi yapıların arasında yürürken adeta bir Ortaçağ şehrinde kaybolmuş hissine kapılacaksınız.
Kale iç ve dış surlardan oluşmaktadır ancak zaman içinde dış kale yıkılmış, çok ufak bir bölüm kalmıştır. İç kale ise günümüze dek ulaşmayı başarabilmiştir. İç kale 2600 metre uzunluğundaki surlarla çevrilidir. Surların üzerinde, bu çöl bölgesine has mezarlar hemen göze çarpmaktadır. ( Neden böyle yapıldıkları Buhara dosyasında anlatılmıştı ) Kale içinde pek çok tarihi anıt bulunsa da bunların şu an on kadarı gezilebilecek durumda diğerleri ise onarılmayı beklemektedir. Kalede şu an aynı zamanda yaşam devam etmekte olup 4.000 insan ikamet etmektedir. İç kalede esas ziyaret edilecek yerler 17. Yy.da yapılmaya başlanıyor, 20. Yy.da Bolşeviklerin gelmesine kadar da imar çalışmaları devam ediyor
Kale 4 adet kapıya sahiptir;
1-Kuzey kapısı ( Bagcha Darvaza )
2-Güney Kapısı ( Tash Darvaza )
3-Doğu Kapısı ( Palvan Darvaza )
4-Batı Kapısı ( Ata Darvaza )
Otelin karşısında yer alan Tash Darvaza, daha çok yerel halkın kullandığı kapı olduğu için giriş ücreti verilmeden
kale içine girile biliniyor. Allah-Kuli Han zamanında yapılan bu kapı, iki kubbeli ve altı odalıdır.Biz grupça ve rehberimiz eşliğinde yine bu kapıdan girip kale surları boyunca ilerleyerek, Ata Darvaza Kapısına kadar geldik ve
bilet alınarak çıktığımız kaleye yeniden giriş yaptık. (Ata- Darvaza nın yapımı 1842 yılı olup kapısının yüksekliği 10 metredir.) Bu kısa yol üzerinde bir türbe ve onarılmayı bekleyen pek çok tarihi anıt bulunmaktaydı
Batı Kapısından girdikten hemen sonra Muhammed Amin Han Medresesi sizi karşılıyor. Orta Asya nın en büyük medreselerinden biri olup sadece dışı değil iç kısmı da çok muhteşem yapılmıştır. İnşa ediliş tarihi 1850-1854 yılları arası olup, isminden de anlaşılacağı üzere dönemin hükümdarı, Muhammed Amin Han tarafından yaptırılmıştır.
Genelde medrese odaları tektir ancak burada farklı olarak iki odalı inşa edilmiştir. Yine diğer medreselerden farklı olarak, ikinci kattaki odalara balkon ilave edilmiştir. Balkon sistemi başka hiçbir yerde olmayıp sadece buraya aittir. Birinci kat dershane, ikinci kat ise her zaman yatakhane olarak kullanılmıştır.
Süslemelerde, Türklerin rengi olan turkuaz tercih edilmiş ama küçük parçalı değil de büyük parçalı majolik süsü kullanılmıştır. Yapılan süslemelerin sağlamlaştırılması, tutuculuğun arttırılması amacıyla ortalarında mıh deliği bırakılmış ve böylece tahribatın hızlanmasına sebep olan çöl ortamı ve tuzlu suya karşı önlem alınmıştır.
Sovyetler döneminde, Ruslar bu medreseyi otele çevirmişler,2. Odaları da banyo olarak dizayn etmişlerdir. Günümüzde de halen otel olarak hizmet vermeye devam etmektedir. İçerisi çok lüks olmamakla birlikte tarihi bir mekân olduğundan turistlerin ilgisini çekmekte ve rağbet görmektedir. Bu medrese dünyaca ünlü pek çok alimin
yetişmesine vesile olmuştur. Bunlardan en önemlilerinden biri; ünlü matematikçi Al Harezmi olup, kendisi sıfırı ilk kullanan ve algoritmayı bulan şahıstır. Yine Al Biruni, burada yetişen dünyanın yuvarlak olduğunu söyleyip haritasını çizen bilim adamıdır. Biruni nin arkadaşı olan ve onunla aynı zamanda eğitim alan, hekimlerin piri kabul edilen İbni Sina, tıp, felsefe, matematik, astronomi dallarında çalışmaları olan ve tıp kanununu yazan alimdir.
Muhammed Amin Han bu medresenin yapımını istemiş ancak inşaat başladıktan bir müddet sonra savaşa gitmiştir. O dönemlerde Türkistan’da yaşayan Türkmen halkı ile sık sık savaşlar yapılmaktaymış ve maalesef Han, o savaşlardan birinde vefat etmiş. İşte bu nedenle medresenin minaresi yarım kalmış. Şehrin simgelerinden biri olup, Kısa Minare ( Kalta Minor ) veya Mavi Minare olarak adlandırılıyor. Muhammet Amin Han, Buhara ziyaretinde
Kelon Minaresini çok beğenip ondan da yüksek bir minare inşa ettirmek istiyor fakat belirttiğim gibi ömrü buna yetmiyor, savaşta vefat ettiği için minare yarım kalıyor. Projesine göre 80 metre olması gerekirken 26 metre yüksekliğe sahiptir. Genelde medreselerde minare olmamakta, bu minare de süs olarak kullanılmaktadır.
Tam bu alanı, çinilerden yapılmış Hiva haritası süslemektedir.
Daha sonra Registan Meydanına geçtik. ( kumlu meydan ) Meydanın en önemli eserlerinden biri Kohne Ark yani
Eski Kale olarak adlandırılıyor. Kale içindeki eski kale anlamına geliyor. Eski hükümdarlardan bazıları kendileri için özel kaleler yaptırmışlar. Bu kalenin içinde de hanın kabul hanesi, haremi, darphanesi ve cami bulunmaktadır. Kohne Ark kapısının karşısında ise güzel bir medrese ve yan taraflarda da tandırlar bulunmaktadır. Bu tandırlardan kısa olanları fazla eğilmemeleri için kadınlara, diğeri de erkeklere ayrılmıştır. Ayrıca bir de kazan bulunmaktadır
Kohne Ark ın kabul hanesi majolik süslemeler sayesinde çok dikkat çekicidir. Buradaki pek çok eser maalesef Ruslar tarafından götürülmüş, günümüzde Moskova ve San Petersburg müzelerinde sergilenmektedir. Fotoğrafta da görüleceği gibi Kabul hanenin üç kapısı bulunmaktadır. İlk kapı süslemesinin güzelliği ile hemen dikkat
çekmektedir. Ortadaki kapı, ilkine göre daha az gösterişli, üçüncüsü ise diğerlerine göre daha sade yapılmıştır. Böyle yapılmasının nedeni gelen misafirlerin zenginliği ve statüsüne göre farklı kapılardan girişleri gerçekleşmekte ve böylece hanın da gelen kişi veya kişiler hakkında bir ön fikir elde etmesi sağlamakta imiş. Kırgız, Kazak gibi göçmen halklardan gelen misafirlerin konaklaması için eyvan bölümünde çadır yeri ayrılmıştır. Burası kışın çok soğuk olduğundan bu çadırlar kışın gelen misafirlerin bekletilmesi için de kullanılmaktaymış. Yan taraflarda görülen balkonlar, misafirlerin olmadığı zamanlarda haremde kalan kızların kullanımına açılmaktaymış.
Dışı gibi iç kısımları da gayet güzel dizayn edilmiş olup duvar ve tavan süslemeleri dikkat çekicidir. Yazlık ve kışlık camileri olan Kohne Ark ın kışlık camisi müzeye çevrilmiş ve Özbekistan tarihi hakkında sunumlara yer verilmiştir.
Aşağıda fotoğrafı paylaşılan Rus Tolstoy ile Özbek Gulomov, Orta Asya da pek çok kazı yapmış ve özellikle
Karakalpakistan Bölgesinde elli kadar Zerdüşt Sarayı bulmuşlardır. Müzede bunlar hakkında da belge ve fotoğraflara yer verilmiştir. Müzede, kendi halkını İranilerden koruyan ve önemli bir halk kahramanı olan Tomris hakkında da
bilgiler verildi. Tıp ile ilgili aletler, süs eşyaları sergilenenler arasında bulunmaktadır. Yine bu müzede sergilenen Timur resmi Rusların yaptığı çalışmalardan dolayı gerçeğe çok yakındır.