KARS ANİ HARABELERİ – GEZGİN YÜZLER
ANİ HARABELERİ;
UNESCO Dünya Kültür Miras Listesine girmiş, ülkemizin göz bebeklerinden biri olan Ani Harabeleri, Kars’ın güneydoğusunda ve Arpaçay boyunca konumlanmıştır. Arpaçay, Ermenistan ile doğal sınırımızı da oluşturmaktadır. Şehir, öyle güzel bir yerde konumlanmıştır ki, etrafı derin kanyonlar ile doğal olarak korunmaya alınmıştır. Savunma açısından daha riskli olan kısımlar ise, çift sur duvar sistemi ile sağlamlaştırılmıştır. İpek yolu üzerinde yer alması kentin önemini kat kat arttırmış ve ticaretin merkezi olmasını da sağlamıştır. “Bin bir kiliseli şehir “olarak da anılan Ani, Anadolu’nun Kafkaslara açılan kapısıdır. Yapımlarımda yöreye ait taşlar kullanılmış, bu da ona farklı bir güzellik katmıştır.
İlk yapıldığı günden beri şehrin ana girişi,” Aslanlı Kapı” ile sağlanmaktadır. Adını, girişte yer alan ve Büyük Selçuklu İmparatorluğunu temsil eden aslan figüründen almaktadır. Ancak hemen belirtmek gerekiyor; bu aslan önceleri çeşme olarak kullanılmakta ve ağzından alttaki havuza su akmakta imiş. Selçuklu döneminde bu figür kapıya adapte edilmiştir.
961 yılından 1045’e kadar Ani, Bagratuni Ermeni Hanedanlığının başkenti olarak karşımıza çıkmaktadır. 1064 yılında burayı fetheden Selçuklular, yönetimini Şeddadi Kürt beyi Ebu’l Menuçehr e bırakmıştır. Girişteki kitabeden anladığımız kadarıyla o da surları onartmıştır. Kale içinde de bazı yapılarda adı geçmektedir. Günümüzde restorasyon ile ayağa kaldırılan sur duvarlarında orijinal kısımlar, açık sarı renkleri ile kendini belli etmektedir.
Aslında yedi giriş kapısının olduğunu bildiğimiz tarihi kentin; dört ana kapısı bulunmaktadır.
*Arslanlı Kapı
*Mığmığ Deresi Kapısı
*Kars Kapısı
*Hıdrellez Kapısı
Yüz bine yakın nüfusu ile büyük bir şehir olan Ani’nin 4,5 Km. uzunluğundaki surlarından günümüze maalesef çok az bir kısmı ulaşabilmiştir. Yüksekliği de yaklaşık 8 metre civarındadır.
Burası Ermeniler sonrası; Selçuklular, Kürt beyleri, Gürcüler, Hristiyanlar ve Osmanlıların himayesine girmiş, her birinden izler taşımaktadır. Ancak, Timur’un orduları ve doğal afetler nedeniyle büyük yıkım yaşamıştır.
Biz gezimize, ana kapıdan girdikten sonra sağa dönerek başladık ve büyük turu gerçekleştirdik. Bu güzergâh üzerinde dikkat çeken yapılardan biri, İpek Yolu üzerinde olduğundan büyük önem taşıyan Kervansaraydır. Ticaret yolunu kullanan tüccarlara, sağlıktan konaklamaya pek çok hizmet veren Kervansaray, Selçuklular zamanında ve bazı binaların birleştirilmesi ile yapılmıştır.
Kervansaray
Ülkemizde günümüze ulaşabilen nadir ateş tapınaklarından biri olan Ateşgede (Ateş tapınağı) M.Ö 1-M.S 4. Yy.da inşa edildiği düşünülmektedir. Sadece sütunların bir kısmı günümüze ulaşabilmiştir. Hristiyanlık sonrası yapı. Şapele dönüştürülmüştür.
Ateşgede
Çok az bir kısmının ayakta kalabildiği Gürcü Kilisesinin hangi dönemde yapıldığına dair bir bilgi yoktur. Yapının aslı, kubbesiz ve dikdörtgen tarzdadır.
Aziz Pirkich Kilisesi, daire planlı olup 1036 yılında, Kral III. Sembat tarafından yaptırılmıştır. Atabekler tarafından restore edilmiş ama maalesef 1930 yılında yıldırım düşmesi sonucu yarısı yok olmuştur. (Yıkık veya Halaskar Kilise olarak da anılmaktadır.)
Abughamrent Kilisesi, yapımına yaklaşık 982 yılında başlanmış olup 1043 civarında da bitirilmiştir. Kitabesinden; I. Grigor tarafından babasının anısına inşa ettirildiğini öğrenmekteyiz. Polatoğlu veya adanmış olduğu Azizden dolayı St. Grigor Kilisesi olarak da anılmaktadır.
12 gen formdaki yapısı ve kubbesiyle dikkat çeken Kilise, Arpaçay’a yakın bir şekilde konumlanmıştır. Buradan bakıldığında mağaraların yer aldığı kanyon, müthiş bir görünüm arz etmektedir. Bu bölgede 4.000’e yakın mağara vardır ve çok eski dönemlerden beri de yerleşim alanı olarak kullanılmıştır.
Bir sonraki durağımız olan ve Selçuklular döneminin ilk Türk Camisi unvanını taşıyan Ebul Menuçehr, bardaktan boşalırcasına yağan yağmurdan kaçıp sığındığımız, müthiş manzarası ile unutulmaz anılar ile hafızamıza yerleşti. 1071-1072 yılında Kürt beyi Ebul Menuçehr tarafından, Sultan Alparslan için yaptırılmıştır. Aslı dikdörtgen tarzında olan Cami, sonradan büyük tadilat geçirmiştir. Buranın kazı başkanı olan Nikolay Mar tarafından,bir dönem Mar Müzesi haline getirilmiş ve bir bölüm eklenerek genişletilmiştir. Buradan ve bölgeden çıkarılan pek çok eser de maalesef ülkemizden götürülmüştür.
İpek yolu köprüsü, Camiden bakıldığında görülmektedir. Ermenistan ile sınır anlaşması yapıldıktan sonra köprünün orta kısmı patlatılmış ve böylece, kıyının iki yanında ve her biri farklı ülkede olan köprü ayakları kalmıştır. Yine aynı bölgede ama biraz daha uzakta “Bakireler Kilisesi” yer almaktadır. Arpaçay’ın hemen yanında konumlanmakta olup, silindirik yapıda ve kubbelidir.
İçindeki freskler ve hoş görünümü ile dikkat çeken bir diğer kilise, “Tigran Honents” dir. Arpaçay’a inen dik bir arazide ve bir seki üzerine inşa edildiğinden, yine nispeten dik bir yol ile yanına ulaşılmaktadır. Buradaki arazinin sahibi olan zengin Tigran Honents hem hasta oğluna hem de Hristiyanlık ve Hz. İsa’ya armağan olarak bu kiliseyi yaptırır. Tüm bu bilgileri, kilisenin yan tarafında bulunan kitabeden öğrenmekteyiz.
Yapımında, Ahıskalı ve Gürcü ustalar da katkıda bulunmuşlardır. Dolayısıyla içindeki fresklerde; Ermeni, Gürcü ve Ortodoks etkilerini görmekteyiz. Kilisenin içindeki fresklerde; Hz. İsa’nın doğumundan ölümüne kadar geçen çeşitli olayları ve mucizeler canlandırılmaktadır.
Ani Katedrali’nin (Meryem Ana Katedrali-Beşik Kilise) yapımına 989 yılında ve II. Simbat zamanında başlanmış, bitirilmesi ise; Kral Gagik’in karısı Katramide tarafından olmuştur. Mimarı ise; HagiaSophia Kilisesinin kubbesini onaran Trdat’tır. Yunan Haçı planı ile yapılmış olup üç girişe sahiptir. Tarihinde depremler sebebiyle çok büyük hasarlar almıştır. Şehir içindeki en büyük ve önemli yapılardan biridir.
Selçukluların 1064 yılında burayı fethetmesi sonrasında, burada namaz kılınmış ve “Fethiye Camii” olarak adlandırılmaya başlanmıştır. Pek çok onarımdan geçmiş yapıda, günümüzde de restorasyon çalışmaları devam etmektedir.