NAHÇiVAN – KADİR TOSUN
2 0 1 7 Y I L I N A H Ç İ V A N G E Z İ S İ – KADİR TOSUN
19 Mayıs 2017
Nahçivan; Azerbaycan’ a bağlı özerk bir cumhuriyettir. Yüzölçümü 5500 kilometrekare, nüfusu ise 350-400 bin civarındadır. Bu nüfusun tamamı Türk ve Müslümandır. Başkenti Nahçivan şehridir. Para birimi Azerbaycan Manatıdır. Nahçivan Özerk Cumhuriyeti Moskova ve Kars anlaşmaları gereğince Türkiye’ nin garantörlüğü altındadır. Başkent Nahçivan’ ın nüfusu 100 bin civarındadır. Sederek, Şerur, Şahbaz, Kengerli, Ordubat, Culfa ve Babek reyonları da önemli kasabalardır.
Ülkenin % 20 si tarıma elverişli ovalardan meydana gelir. Bu ovaların büyük bir kısmında sulu tarım yapılır. Her türlü sebze, meyve ve tahıl yetiştirilir. Çocukluğumuzdaki lezzetini unutamadığımız domates, patates vb. sebze ve meyvalarla yeniden karşılaşmak mümkündür. Hele hele dünyaca meşhur can eriğini tatmadan dönmemenizi öneririm. Nahçivan gıda terörü konusunda kalıcı yasal önlemler almayı başarmış, her türlü ilaç ve kimyasalı yasaklamıştır. Ayrıca zengin maden suları soda ve tuz yatakları bulunmaktadır. Örneğin Sırap adlı maden suları dünyaca meşhurdur.
Nahçivan Özerk Cumhuriyetine Iğdır iline bağlı Dilucu Sınır kapısından girilebilir. Nahçivan yeşil pasaporta vize uygulamaz. Normal pasaportlara ise Dilucu/Sederek sınır kapısından 12 dolara vize verilmektedir. Yolcu durumuna göre Iğdır’dan hergün yaklaşık 20 otobüs seferi yapılmaktadır. Başkent Nahçivan’ da geceliği 20-25 Manata kalınabilecek oteller vardır.
Gezilebilecek Yerler:
Başkent Nahçivan’da gezilebilecek yerler arasında Bayrak Meydanı, Haydar Aliyev Meydanı, Haydar Aliyev Müzesi, Halı Müzesi, Mümine Hatun Türbesi, Koç Heykellerinin yer aldığı açık hava Müzesi, Han Sarayı, Hüseyin Cavit Anıtı, Devlet Tarihi Müzesi, Haydar Aliyev Sarayı, Kızlar Bulağı, Hazreti Zehra Mescidi, İsmayil Han Hamamı (Şark Hamamı), Nahçivan Kalesi, Tren Garı, Saat Kulesi, Babek Heykeli, Köroğlu Heykeli, Dede Korkut Heykeli, ayrıca Nahçivan yakınlarındaki Tuz Dağı Tesisleri ile Ashabı Keyf Mağarası ve Ordubat’a bağlı Keleki Köyü sayılabilir.
Hazır Nahçivan’ a gitmişken Türkiye tarafında da Iğdır’da Soykırım Anıtı ve Müzesi, Leylek Heykeli, Harmandöğen Kervansarayı ve Iğdır Kalesi (Korhan Kalesi), Doğubeyazıt’ ta Ağrı Dağı, İshak Paşa Sarayı, Meteor Çukuru ve Nuhun Gemisi görülebilir. Hatta Van’a da uğranarak Van Gölü, Hoşap Kalesi ve Akdamar Kilisesi ziyaret edilebilir.
Gezi Başlıyor
19 Mayıs 2017 Cuma
Iğdır-Nahçivan
Biz Türk Dünyası aşığı seyyahlarız. Kafkasyadan Moğolistana kadar bütün Türk Dünyasını dolaşmış ama hemen yanıbaşımızdaki Nahçivan’ a gitmemiştik. Bunun üzerine Ünsal AKTAŞ ve Ahmet ESER ile birlikte üç günlük kısa bir Nahçivan gezisi planladık. 19 Mayıs 2017 günü saat 13.00 uçağı ile Iğdır’a ulaştık. Havaalanında bizi 40 yıllık arkadaşım Özbay TAŞKIN’ ın kardeşi Yusuf Bey karşıladı. Yusuf önce bizi bir lokantaya götürüp karnımızı doyurdu. Sonra da Iğdır-Nahçivan arasına taksicilik yapan Ümit KARADAĞ’ a teslim etti.
Vakit nedeniyle hemen yola koyulduk. Karakoyunlu ilçesini geçtikten sonra polislerimizin mayınlı tuzakla katledildikleri noktada durduk. Şehitlerimizin ruhlarına Fatihalar gönderdik. Rehberimiz Ümit KARADAĞ Korhan Yaylasında hala pkk lı teröristlerin olduğunu söyledi. Bu noktada biraz oyalandık. Ağrı Dağının fotoğraflarını çektik.
Daha sonra yola devam ederek sınırdaki son ilçemiz olan Aralık ilçesinin yanından geçtik. Aralık ilçemizin karşısında bulunan Ermenistan’ ın Başkenti Erivan’ ı seyrettik. Biraz ileride de büyük bir çimento fabrikası gördük. Yaklaşık 30 km sonra Dilucu Sınır Kapısına ulaştık. Gümrük hayli yoğun olmasına rağmen çıkış işlemlerini kısa sürede tamamladık. Daha sonra aramızda sınır teşkil eden Aras Nehrini geçtik. Aras Nehrinin fotoğraflarını çektik.
“Kur, Aras çoştukça
Tuna Volga taştıkça
Senin şiirlerin okunacak
Senin şarkıların söylenecek”
diye Şeyh Şamil’den şiirler okudum. Sonra karşı taraftaki Sederek Sınır Kapısına ulaştık. Burada yapılan pasaport ve gümrük kontrollerinden sonra Nahçivan’ a giriş yaptık.
Nahçivan’ da yolların standardı yüksekti. Kilometre levhaları ve trafik işaretleri yerindeydi. Trafik kontrolleri sıkıydı. İnsanlar trafik kurallarına uyuyordu. Nitekim kentlerde yayalar yola adım atınca akan trafiğin her şartta durmak zorunda olduğunu da gördük. Trafik akışı düzenliydi. Ortalama maaşların 400 manat olduğu ülkede, çevreyi kirletme cezası 2000 manattan başlamaktadır. Dolayısıyla çok arasanız dahi boş bir pet şişe ya da izmarite rastlamak fevkalade zordur. Yollarda Türkiye plakalı çok sayıda tır gördük. Dediklerine göre bu tırlar Nahçivan’dan Türkiye’ye ucuz akaryakıt getiriyorlarmış, yani akaryakıt kaçakçılığı yapıyorlarmış.
Yol kenarları sıra sıra ağaçlandırılmıştı. Ağaçların alt tarafları kireçle boyanmıştı. Bu ağaçlar onarlı gruplar halinde memurlara zimmetliymiş. Eğer ağaçlar zamanında sulunmazsa, budanmazsa, boyanmazsa, kurursa sorumlu memurlara maaştan kesme cezası verilirmiş.
Yol kenarları hep ovaydı. Bütün tarlalar ekiliydi. Sulama kanalları tamamlanmıştı. Köyler düzenliydi. Evler bakımlıydı. Yani gelir düzeyi normaldi, geçim sıkıntısı yoktu. Nahçivan’ a girdikten sonra Sederek yol kavşağında kendi başına otlayan büyük bir manda sürüsü gördük. Fakat daha sonra hiç hayvan sürüsüne rastlayamadık.
Nahçivan’ın girişindeki Sederek kasabası rahmetli Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’ in köyüymüş. Ermenilerin işgal ettiği Karabağ Özerk Cumhuriyeti de Sederek Dağının arkasındaymış. Ermenistan sınırı Sederek’in yanındaki Haydarabat köyünden geçiyormuş.
Biz Nahçivan’a girdikten sonra yağmur başladı. Yol boyunca da aralıklarla devam etti. Ama biz bu yağmurdan hiç etkilenmedik. Bilakis hiç terlemeden, bunalmadan güzel bir yolculuk yaptık. Sederek’ten sonra Demirci, Zeyve, Arpaçay, Derekent, Hanlıklar, Kıvrak, biraz içeride Kengerli, Hök, Karabağ kaçkınlarının kurduğu Yeni Kerki ve Büyük Düz adlı köy ve kasabalardan geçerek akşam üstü Başkent Nahçivan’a ulaştık. Özet olarak söylemek gerekirse; Iğdır’la Dilucu/Sederek Sınır Kapısı arası yaklaşık 85 km, Iğdır’la Başkent Nahçivan arası ise 170 km civarındadır. Yani Dilucu Sınır Kapısı Nahçivan yolunun yarısıdır.
Nahçivan’ a ulaştıktan sonra ilk önce şehrin giriş kapısının fotoğraflarını çektik. Sonra Tuz Dağı Sağlık
Tesislerine uğradık. Dediklerine göre burada sadece birkaç seansta nefes darlığı, koah, astım ve zatürre gibi akciğer haslıkları tedavi ediliyormuş. Tuz Dağı ziyaretini tamamladıktan sonra tekrar şehir merkezine döndük. Burada sırasıyla Bayrak Meydanı, Hazreti Zehra Mescidi, Kızlar Bulağı, Mümine Hatun Türbesi, Koç Heykellerinin yer aldığı
( Kızlar Bulağı )
( Mümine Hatun Türbesi )
Açık Hava Müzesi, Han Sarayı, Haydar Aliyev Sarayı, Haydar Aliyev Meydanı, Şair Hüseyin Cavit Anıtı, Tarihi
( Hanlar Sarayı )
İsmayil Han Hamamı (Şark Hamamı), Tren Garı, Saat Kulesi, Köroğlu ve Babek heykellerini ziyaret ettik. Vakit
nedeniyle Nahçivan Kalesi ve Müze ziyaretlerini erteledik. Gece saat 22.00 ye doğru Söğütlü Restorantta mükellef bir akşam yemeği yedik. Yerel sanatçıların özgün enstrümanlarla, Nahçivan musikisinden örneklerini keyifle dinledik. Yan masalarda İranlı turistler vardı. Anlaşılan tatillerini Nahçivan’da geçiriyorlardı. Hep birlikte yiyip içip eğleniyorlardı. Özgürlüğün tadını çıkarıyorlardı. Biz onları kendi haline bıraktık. Yemekten sonra otelimize geldik (Grant Hotel). Birer duş alıp hemen yattık. Sabaha kadar deliksiz bir uyku çektik.
20 Mayıs 2017 Cumartesi Nahçivan-Keleki
Sabah erkenden kalktık. Biz kahvaltımızı yaparken rehberimiz Ümit KARADAĞ da geldi. Bugün rahmetli Elçibey’ in köyü Keleki’ yi ziyaret edeceğiz. En doğudaki Ordubat İlçesine doğru 85-90 km yol gideceğiz. Akşama da Ağrı’ya döneceğiz. Yani yolumuz uzun, vaktimiz sınırlı. Üstelik yollarda hız sınırı var. Kurallara uymayanlara çok ağır cezalar veriyorlar. Onun için biz de hemen yola çıktık. Nahçivan’dan sonra sırasıyla Nehrem, Babek, Çeşme Basar, Çulfa (Çulfa’da İran sınır kapısı vardır), Yaycı, Aza, Düğlün ve Deste adlı köy ve kasabaları geçtikten sonra Ordubat ilçesine 10 km kala Deste başından sola saptık. Burası büyük bir vadi. Biraz sonra asfalt bitti. Stabilize ve toprak yollara düştük. Sırasıyla Hanağa, Ağrı, Dize, Venend (Büyük bir köy veya kasaba), Diser/Başkent, Velever, Koruklar, Anagut ve Dırnus köylerini geçtikten sonra Elçibey’ in köyü olan Keleki’ ye ulaştık. Bundan sonra Ermenistan sınırına kadar sadece iki köy varmış. Bunlar da Unus ve Pezmeri köyleriymiş.
Keleki levhasının altında sırasıyla fotoğraf çektirdik. Sonra köy meydanına ve köy camisine geldik. Ahmet ESER abdest alıp iki rekât şükür namazı kıldı. Cami avlusunda köylülerle tanıştık. “Biz Türkiye’den geliyoruz. Elçibey’in hayranlarıyız.” dedik. Ahmet ESER “ Benim oğlumun adı da Elçibey” dedi. Sonra Elçibey’ in müze haline getirilen
evini ziyaret ettik. Hatıra defterine ” Sen, Atatürk’ün askeriyim demiştin. Biz de seninle aynı yoldayız.” notunu düştük. Orada Elçibey’ in yeğenleri Bünyad ve Adalet Muratoğlu ile akrabası Eymullah HASANLI, koruması Mirhadi YUSUFLU ve arkadaşı Malik HASANOĞLU Beylerle tanıştık. Evlerine misafir olduk. Bize ceviz, fındık ve dut ikram
ettiler. Çay demlediler. Birlikte sohbet ettik. Hoşca vakit geçirdik. Rahmetli Elçibeyi yadettik. Ruhuna fatihalar gönderdik.
Keleki; küçük şehircik demekmiş. Hakikaten Keleki 50-60 haneli, 250-300 nüfuslu küçük bir köy. Köyün okulu da camisi de var. Ortasından güzel, şirin bir dere akıyor. Her yer ceviz ve dut ağaçlarıyla kaplı yemyeşil bir köy. Buranın iklimi de ılıman. Burada fındık ve limon bile yetişiyor. Elçibey’ in bahçesinde 4-5 tane limon ağacı gördük. Buranın limonları çok meşhurmuş. Bu köy bağrından Elçibey gibi büyük bir dava adamı çıkarmış. Ne mutlu Keleki’ye.
Nihayet vakit doldu. Elçibey’ in akraba ve arkadaşları ile vedalaşıp köyden ayrıldık. Elçibey’in akrabalarından Adalet MURATOĞLU beni tanıdı. 1991 yılı Mayıs ayında Azerbaycan’da Elçibey’in yanında görmüş. Diğerleri de televizyonlarda görmüşler. Adımı duymuşlar. Kendilerine kitaplarımdan bir set yapıp göndermeye söz verdik. Geldiğimiz yollardan Nahçivan’a geri döndük. Yol üzerinde Ashabı Keyf Mağaralarını ziyaret ettik. Nahçivan’da
Türklerin işlettiği bir lokantada nefis bir öğle yemeği yedik. Hediyelik eşya dükkânlarından alışveriş yaptık. Daha sonra Sederek/Dilucu Sınır Kapısına doğru yola çıktık. Öğleden sonra sınırı geçtik.
İkindiye doğru Iğdır’daki Soykırım Anıtını ziyaret etik. Orada hiç oyalanmadan akşam üstü Doğubeyazıt’a ulaştık.
İlk önce Gürbulak Sınır Kapısı yakınlarındaki Meteor Çukurunu daha sonra da Nuh’un Gemisine (*) benzeyen
jeolojik oluşumları ziyaret ettik. O arada akşam oldu, hava karardı. İshak Paşa Sarayına da uğradık ama vakit nedeniyle kapanmıştı. Biz de doğruca Ağrı’ya geçtik.
21 Mayıs 2017 Pazar
Ağrı-Ankara
Otelde iyice dinlendik. Kahvaltıya da geç indik. Uçak saatine kadar çarşı Pazar dolaştık. Hediyelik eşyalar satın aldık. Öğleden sonra da uçakla Ankara’ ya döndük.
NOT: (*)
İlk uygarlıklar hep nehir kenarında kurulmuştur. İlk medeniyetler Çin’de Sarı Nehir, Hindistan’da İndus Nehri, Mısır’da Nil Nehri, Türkistan’da Seyhun-Ceyhun Nehirleri, Mezapotamya’da ise Dicle ve Fırat Nehirleri arasında oluşmuştur. Nuh Tufanı yazının icadından binlerce yıl önce meydana gelmiştir. Bu Tufan delili, ispatı olmayan ve nesilden nesile anlatılarak gelen büyük bir tufandır. Bana göre bu tufan Sümer kaynaklıdır. Yukarı Mezapotamya’da gerçekleşmiştir. Bu nedenle Nuh’un Gemisi de Dicle nehrinin yukarı yataklarında aranmalıdır. Kanaatimce tufan esnasında Dicle Nehri taşmış, sel sularının getirdiği kütük ve molozlarla nehrin önü tıkanmış, Nuh’un Gemisi de arkada oluşan baraj gölünde yüzerek uzaklardaki yüksek bir dağın yamacına ulaşmıştır. Bu bakımdan Nuh’un Gemisi Ağrı Dağında değil, Dicle havzasının yukarı kısımlarındaki dağlarda aranmalıdır. 24 Mayıs 2017
Kadir TOSUN
Seyyah
Araştırmacı Yazar