ORAN ( CEZAYİR- ALGERİA ) – ERTUĞRUL FIRATLI
ORAN – CEZAYİR ( ALGERİA ) – ERTUĞRUL FIRATLI
Bu yazımda sizlere Cezayir’in eski başkenti Oran’ı tanıtmaya çalışacağım. Cezayirlilerin, Fransızlara karşı çok zorlu şartlar altında ve ağır bedel ödeyerek verdiği bağımsızlık mücadelesinin etkisi ile başkaldırının sesi olarak ortaya çıkan Rai Müziğin doğduğu yerdir Oran. ( Bizim de yakından tanıyıp sevdiğimiz Rachid Taha bu tarzın önemli sanatçılarından biridir.)
Oran, Cezayir’in 2. Büyük kenti olup, konum olarak ülkenin kuzey batısında bulunmakta, Akdeniz’in daralarak Cebelitarık boğazına doğru uzandığı yerde ve Cezayir’in İspanyaya en yakın olduğu nokta da yer almaktadır. Güzel bir körfeze ve ülkenin önemli ticaret limanlarından birine sahip olan Oran, bu sayede ticari açıdan önem kazanmıştır. Yarı sanayileşmiş bir şehir olmanın yanı sıra kültür, sanat ve eğitim açısından da önemli kazanımlar edinmiştir.
Önceleri küçük bir Roma garnizonu iken sonrasında Oran, Endülüslü tüccarlar tarafından kuruluyor ve böylece gelişmeye başlıyor. Emevilerin gelmesinden sonra çok el değiştiren şehir, 1509 yılında İspanya egemenliğine girer ve uzun bir dönem İspanyanın egemenliğinde kalır. Osmanlı İmparatorluğuna geçene kadar ikisi arasında şehir birkaç kez el değiştirmiştir. 1790 yılında meydana gelen deprem, Osmanlıya yardımcı olmuş ve İspanya tamamen çekilmiştir. 1831 e kadar Osmanlı hâkimiyetinde kalmış, daha sonra Fransızların yönetimine geçmiştir. Bu nedenle her üçünün de etkisini gözlemleyeceğiniz, onlardan kalan mirasları ziyaret edebileceğiniz, farklı kültürlerin harmanlandığı güzel bir şehirdir.
Biz gezimize Murdjadjo Dağının üstünde yer alan, Mers- El- Kebir Körfezinin müthiş manzarasına ve şehrin panoramik görüntüsüne hakim Santa Cruz Kalesi ile başladık. Bu kale 16. Yy. da İspanyollar tarafından yaptırılan üç kaleden biridir. Konumundan dolayı 400 metre yükseklikte yer alan kaleyi ele geçirebilmek için Osmanlılar çok uğraş vermişler. Aşağıya karargah kurup, sürekli bombalayarak uzun uğraşlar sonucu alabilmişler. Kalenin restorasyonu da Fransızlara kısmet olmuştur.
Burada bir de kilise bulunmaktadır, 1847 yılında yaşanan kolera salgınının bitmesi dolayısıyla yapılmış olup önceden kale kilisesi iken 1850 yılında ana kilise olarak açılmıştır. Vatikan tarafından da onaylanmış ve kutsanmış bir kilisedir. Hac merkezi olarak ziyaret edilmektedir. Biz gittiğimizde kapalıydı ve ancak bazı yerlerini fotoğraflayabildik. Yakın zamanda yenilendiği için çok bakımlı görünüyor. Kilisenin tepesindeki Meryem Ana heykelinin görünümü, hem yukarıdan hem aşağıdan oldukça etkileyici.
Kalenin etrafında askeri bölgeler bulunmaktadır yine burada yer alan Osmanlı mahallesi restorasyon çalışmaları başlamış olsa da maalesef kötü durumda.
Sidi El-Houari olarak anılan eski şehir, adını 15. Yy.da yaşamış Müslüman bir din adamından almaktadır ve limanın hemen yanında konumlanmıştır. Burada bulunan ve 1700 lü yıllarda yapılan hamam, 1838 de hastane olarak kullanılan hatta Oran şehrinin ilk hastanesi unvanını taşıyan komplekstir. Buranın en önemli yapılarından olup şu an restorasyon çalışmaları devam etmektedir. İslami döneme tarihlendiriliyor ve “Türk hamamı” olarak
isimlendiriliyor. İlk önce cami hemen arkasından da hamam yapılmış. O dönemlerde halkın kullanması amaçlanmış. 1838 yılından sonra ise Fransızlar tarafından hastane olarak kullanılmaya başlanmış. Hatta içerde hastane çamaşırlarının yıkanması için kullanılan tarihi çamaşır makineleri de bulunmaktadır. Yine hamamın içinde beyin haremi ile yıkandığı bölüm de bulunmaktadır. Hamamın duvarları, Osmanlı döneminde resimler ile süslü iken Fransızlar bu resimleri ortadan kaldırmışlar
İmam Houari Camisinin yapım yılı 1799 olarak belirtilmektedir ve Endülüs mimari tarzı ve dikdörtgen minaresinin üzerindeki taş işçiliği ile oldukça çekiciydi.
Bir sonraki ziyaret noktamız; Osmanlı döneminde, İspanyol kalesinin bir bölümüne Muhammed Bin Osman El Kebir tarafından 1792 yılında yaptırılan “Bey Sarayı” oldu. ( Palais Du Bey Mohamed El Kebir) Bu saray şahsa ait olmayıp, beylik olan Cezayir’in beyinin oturduğu mekan oluyor ve yönetici değiştiğinde göreve yeni gelen burada ikamet ediyor. İçinde; divan, harem ve özel hanımların kaldığı bölüm bulunmaktadır. Fransa’nın işgalinden sonra
burası komuta merkezi ve genel valinin ikametgahı olarak düzenlenmiş. İçerideki yapılar incelendiğinde hem Osmanlı hem de Fransız dönemine ait izlere rastlayabilirsiniz. Tavandaki orijinal Osmanlı süslemeleri ile Fransız dönemi kolonlar dikkat çekmektedir. Ulusal miras olarak kabul edilen Bey Sarayı oldukça yıpranmış durumdadır ancak bu sarayın TİKA tarafından restore edilecek olması bizi hem sevindirdi hem de gururlandırdı. Sarayın bahçe bölümü tamamen Fransız dönemine aittir. Aşağı kısımlar ise ahırların olduğu bölümdür.
Yine Osmanlılar döneminde, İspanyolların yenilgiye uğratılması anısına 1796 da yaptırılan Paşa Camisi de önemli anıt binalar arasındadır. Fransızlar zamanında ibadete kapatılmış ve başka amaçlar için kullanılmıştır.
Oran şehrinin modern bölümü, La VilleNouvelle olarak anılmaktadır. Otelimizin hemen yakınında yer aldığı 1 Kasım Meydanı, ( Place du 1er November ) şehrin kalbinin attığı, ortasındaki anıt ve etrafındaki güzel binalar ile her daim canlı olan şehrin ana meydanıdır. Place d’Armes olarak da anılan meydandaki anıtın tepesindeki heykel Zafer tanrıçası Nike ye aittir. Anıtın sütunlarının üzerindeki resimler ise ulusal kahraman Abdülkadir El-Cezairi ye aittir.
Etraftaki güzel binalardan biri 1886 yılında, önce şehir palas olarak yapılan fakat daha sonra Belediye ye çevrilen büyük ve güzel binadır. Ön bölümde, kapı girişinde yer alan iki aslan heykeli ile dikkat çekmektedir. Efsaneye göre bu bölgede aslanlar yaşamakta imiş. Öldürülen aslanlardan ikisinin kaldığı ve şehri koruduğuna inanılıyor. Zaten, Oran şehrinin ismi Arapça “iki aslan” anlamına gelen “Wahran” dır. Bunun da kökeninin Berberi’ce olup “Uharan” dan geldiğine inanılır. Çift aslan imajını şehrin pek çok yerinde görebilirsiniz.
Diğer zarif bina ise 1907 de açılmış olup Operaya aittir. Fransız esintiler de taşıyan Barok mimariye sahip binanın, “Abdelkader Aloula Tiyatrosu” olarak adı değişmiş ve hizmet vermeye devam etmektedir.
Oran ın merkezinde, Fransız yapımı pek çok bina görülmektedir. Bunlardan en önemlilerinden biri de 1913 yılına tarihlenen Sacra Coeur Katedralidir. 1913 yılında Fransızlar tarafından yapılan Katedralin özellikle ön cephesi çok ilgi çekici. 1996 yılında halk kütüphanesine dönüştürülmüş. Biz ziyaret ettiğimizde birkaç öğrenci ders çalışıyordu. Ancak üzülerek belirtmek isterim ki içerideki görünüm, bir kütüphane için çok hoş değildi. İçeride uçan kuşlar, eski Katedralin pek çok yerini pislemişler. Gördüğüm kadarıyla da bu uzun zamandır böyle ve temizlenmemiş.
Şehrin en ilgi çeken yapılarından biri de eski bir Sinagog olan, Abdallah İbn Salam Camisidir. Sinagog un inşaatına 1880 yılında başlanıp 1918 yılında bitirilmiş. Afrika nın en büyük Sinagog u unvanını taşımaktadır. Zamanında burada ciddi bir Yahudi nüfusu barınmakta imiş ve buraya gelmeleri 1300 lerin sonuna doğru olmuş. Ama en büyük göç, 1492 ile 1503 arası gerçekleşmiş. Burada yaşadıkları dönemde ticaret ellerinde olduğundan çok güçlü konuma ulaşmışlar. Sömürge döneminde Yahudilerin, Fransız vatandaşı olduklarını ve onların haklarına sahip olduklarını da belirtmek isterim. Rehberimizin aktardığına göre; İbn-i Haldun yazılarında “Oran a fakir giren zengin çıkar, mutsuz giren mutlu çıkar” demiştir. Yahudilerin, Fransız vatandaşı olması ve onlarla aynı haklara sahip olması
Müslümanlar arasında hoşnutsuzluğu sebep olmuştur. Yahudi cemaatin, Fransızlar yanında yer alması ve 2. Dünya savaşında Fransızlar tarafından askere alınmamaları tepkileri iyice arttırıyor. Bağımsızlık sonrası toplum baskısıyla Yahudilerin büyük bir kısmı İsrail’e göç ediyor. Burada 850 kadar Yahudi kalmış, onlar da 2005 de burayı terk etmişlerdir. Şu anda Cezayir de Yahudi bulunmamaktadır.
Bağımsızlığın ilanından sonra 1962 yılında Sinagog Camiye çevrilmiştir.
En son size, Ahmet Zabana Ulusal Müzesi ile ilgili bilgi vermek istiyorum. Arkeolog Louis Demaeght in çalışmaları sonucu bulunan parçaları sergilemek amacıyla ve onun adıyla Müze açılır ( 1800 lü yıllar) Bağımsızlık sonrasında 1986 yılında adı değişerek “Ahmet Zabana Ulusal Müzesi” olur. Kendisi Cezayir in bağımsızlık mücadelesinde görev yapmış ulusal kahramanlarındandır ve Fransızlar tarafından giyotin ile idam edilmiştir.
Müze, tüm Cezayir içinde en fazla objeyi barındıran büyük bir müzedir. Sadece Cezayir değil, Fas ve Tunus’u da kapsayan Mağrip etnografik eserler sergilenmektedir. Aynı zamanda Fransız dominyonlarından gelen ve burada kalan eserlere de yer verilmiştir.
Doğa tarihi açısından da oldukça etkileyici bir müze olup Prehistorik bölümlerden başlayarak, Paleolitik, Neolitik ve Kalkolitik dönemleri de kapsar şekilde fosiller, duvar resimleri, iskeletler doldurulmuş hayvanlar vs. sergilenmektedir.
Müzede ayrıca, resim ve heykellerin sergilendiği bir bölüm de bulunmaktaydı ancak burada fotoğraf çekimine izin verilmemekteydi.
Cezayir serimize Konstantin ile devam edeceğiz.