QUİTO ( KOLOMBİYA – COLOMBİA ) – ÜNSAL AKTAŞ
QUİTO ( EKVADOR ) – ÜNSAL AKTAŞ
Bugün sizlere Ekvador’un başkenti Quito hakkında paylaşımlarda bulunmak istiyorum. 2850 metre rakımı ile kendisi “ dünyanın en yüksek başkenti” unvanına sahiptir. Gerçi kayıtlarda La Paz’dan sonra diye geçse de; La Paz, Bolivya’nın resmi başkenti değildir. ( resmi başkenti; Sucre ) İlginçtir; Quito da iniş yaptığımız hava limanının adı da ; Sucre ve kendisi Simon Bolivar’ın Generallerinden biri olup Latin Amerika’nın İspanyollardan bağımsızlığını kazanmasında büyük rol oynayan Mareşalin adıdır. Kendisi aynı zamanda, Bolivya’nın ikinci başkanıdır.
Şehir merkezi ve etrafındaki bölgeler ile toplam nüfusu 3 milyon civarında olup neredeyse ülke nüfusunun altıda birine tekabül etmektedir. Yoğunluğu fazla olan diğer şehirlerinden biri de Guayaquil olup onunla ilgili paylaşımda bulunmuştuk. Şehirlerde yaptığımız geziler sırasında dikkatimizi çeken; yerli simaların ağırlıkta olduğu idi. Kayıtlara baktığımızda da insanların; % 7 si İspanyol, % 3 ü Afrika kökenli olup geri kalan nüfusun; % 50 si Mestizo dediğimiz yerli halk ile İspanyolların evliliği sonucu ortaya çıkan melez ırktır. % 20 den fazlasını da yerli ırk oluşturmaktadır.
Ülkenin %75 i ormanlık arazi olmasına ve tarım yapılacak alanların kısıtlı olmasına ( % 4-5 ) rağmen muz ve kakao ihracında, dünyada önemli bir payı vardır. Altın madenleri de olan Ekvador’un son zamanlarda turizm kaynaklı geliri de oldukça artmıştır. Bunda Galapagos Adalarının ve Ekvator çizgisinin payı epey büyüktür. Daha önce paylaşımını yaptığımız Ekvator çizgisi; başkent Quito da bulunmaktadır. Galapagos Adalarına ulaşımın da kara bölümünün ayağı oluşturduğundan turistler için çekim noktasıdır başkent.
Ana dillerinin İspanyolca olduğu, Amerikan dolarının resmi para birimi olduğu ülkede başkanlık sistemi vardır ve 5 yılda bir seçim yapılmaktadır. 22 eyalete ayrılmış olup her birinde yapılan seçimler ile kendi yönetimlerini oluşturmakta ve bu sonuçlara göre de parlamentoya milletvekili göndermektedirler. Ekonomik durumları pek iç açıcı olmayıp özellikle halkın; vergilerin yüksek olması ve resmi para biriminin Amerikan doları olmasından dolayı alım gücü oldukça düşüktür.
Eski şehir kısmı, 1978 yılında Unesco Dünya Miras listesine alınmıştır. Kolonyal mimarisi, inişli çıkışlı yolları ile gerçekten görülmeye değer güzelliktedir. Şehrin sadece modern kısmı düz alanda yer almaktadır. Başkentin tanıtımına kentin kalbinden, bizim de sürekli buluşma noktası olarak seçtiğimiz ve yerel halkın içine girip yakından tanıma fırsatını yakalayacağınız Bağımsızlık Meydanından başlayalım.( Plaza de la Independencia – Plaza Grande ) Bu meydanın çevresinde; Katedral, Başpiskoposluk Sarayı, Belediye ve Başkanlık Sarayı bulunmaktadır
Meydanı süsleyen anıt; İspanyol egemenliğine karşı kazanılan zaferin sembolü olarak yüzüncü yılında inşa edilmiştir.( Monumento a la Independencia) (10 Ağustos 1809 kahramanları anıtı) Anıtın alt kısmında yer alan büyükçe aslan heykeli, yenilmiş İspanyolları temsil etmektedir. Üst kısmında kazanılan özgürlük, Libertas ( Roma özgürlük tanrıçası ) heykeli ile sembolize ediliyor. Onlar için çok önem arz eden Condor ve zaferin kazanılmasında emeği geçen önemli kişilerin adları anılıyor.
Quito Metropolitan Katedrali; alanın güneybatısında konumlanmış olup geçmişi 1545 yılına kadar dayanmaktadır. Katedral unvanını 1995 yılında almıştır. Barok, gotik ve neoklasik tarzlarını bünyesinde barındırmaktadır.
Meydanın kuzeydoğusunda konumlanan Palacio Arzobispal yani Başpiskoposluk Sarayı, geçmişi 1545 yılına kadar uzanan ve zamanında dini bir merkez olmasına rağmen günümüzde; çok şık restoran ve cafelere ayrıca hediyelik eşya dükkânlarına ev sahipliği yapan avlulu güzel bir mekân. Bu yüzden de şehirde kaldığımız süre içinde sık sık ziyaret ettiğimiz bir odak oldu.
Palacıo de Carondelet, 300 yıllık bir geçmişe sahiptir ve Başkanlık sarayı olarak hizmet vermektedir. O yüzden Palcio de Gobierno olarak da bilinmektedir. Neoklasik tarzda yapılmış revaklı beyaz bina, alanın kuzeybatısında konumlanmaktadır ve rehberli turlar ile gezilebilmektedir. Ayrıca belirli günlerde muhafız alayının törenleri izlenebilmektedir.
Şehir tanıtımında bol miktarda kiliseye yer vereceğim çünkü, İspanyollar buraya geldiklerinde; diğer Latin ülkelerinden farklı olarak sadece buranın değil, zamanında Latin Amerika’nın en büyük kiliseleri unvanını taşıyan, barok – neoklasik tarzda yapılan pek çok kilise inşa etmişlerdir. Bunların bir kısmı volkanik ve yerel taşlar ile yapılırken, bu bölgeye ait olmayan yapı malzemeleri de kullanılmıştır. Örneğin; İtalya’dan, Fransa’dan, Guatemala’dan; mermer, bronz, ahşap vs. gibi farklı materyaller getirilmiştir ki bu da o zamanlar İspanyanın ne kadar güçlü olduğunu göstermektedir.
Mesela aşağıda tanıtımını yapacağım Voto Nacıonal Bazilikası,( Basilica del Voto Nacional ) Amerikadaki en büyük Roma Katolik Kilisesidir. Neo-Gotik tarzda yapılan kilisenin orta nefi 140 metre yüksekliğindedir.1883 yılında kilisenin tamamlandığı bilinmektedir. Aslında teknik olarak tamamlanmamıştır ve halkın inanışına göre; bittiğinde, dünyanın sonu gelecektir. Yapımında; volkanik taşlar, mermer, bronz gibi farklı materyaller kullanılmıştır. En
çarpıcı özelliklerinden biri; başta Galapagos olmak üzere tüm Ekvadordaki faunayı oluşturan canlılardan etkilenilerek yapılmış gargoylelerdir. Bunların arasında; iguana, kaplumbağa, timsah, maymun, mavi ayaklı sümsük kuşu, puma vs. bulunmaktadır. Bronzdan yapılmış yedi adet kapısı da oldukça ilginçtir. Kilisenin eteklerinde; Ekvador’un başkanlarından “Garcia Moreno” nun parkı ve heykeli yer almaktadır.
Aşağıda paylaştığım mekân; tarihi olarak önem arz etmektedir. Çünkü; Sebastian Benalcazar, 1534 yılında ilk buraya gelmiş ve yerleşmiştir. Yani burası her şeyin başladığı mekândır ve onun adıyla anılmaktadır. Aynı zamanda burada bir heykeli de bulunmaktadır. Şehir, burada kurulup giderek düzenli ızgara sistemi ile genişlemeye başlamış. Bir müddet “ Plaza Mayor” olarak hizmet ettiyse de bir müddet sonra ana meydan taşındı.
Plaza San Francisco; önemli meydanlarından biri olup, adını La Iglesia Monasterio de San Francisco (Aziz Francis Kilisesi ve Manastırı) dan almaktadır. Daha önce de belirttiğim gibi buraya; San Fransiskenler, Dominikler, Agustinler, Cizvitler vs. çok fazla din adamı, misyoner gelmiş, hatta kendi aralarında da mücadeleye girmişlerdir. Her biri kendi tarikatları adına kilise inşa ettirmeye çalışmışlardır. İşte bu kilise de; San Fransisken rahipleri tarafından 16. Yy.da yaptırılmış olup, onların ilk kilisesidir. Barok tarzı inşa edilen Kilise; 1868 yılında yaşanan
depremden zarar görmüş, yenileme çalışmalarında yapılan değişiklikler belli olsun diye aynen bırakılmış. Yeni yapılan kısımlar beyaz, eski kısımlar ise orijinal olarak ayırt edilebilmektedir. Kilisenin süslemelerinde; Endülüs’ten etkilendikleri ve Arabistan dan gelen mozaikleri kullandıklarını görebilirsiniz. Hz. Meryem için, Kilisenin en özel bölümü ayrılmıştır. 24 farklı Hz. Meryem tasviri yapılmış, her bölge kendine göre yorumlamıştır. Hz. İsa nın yer aldığı tabloda; hemen arkasında İspanyol askerleri görünmekte ve böylece; buraya geldiklerinde, yerli halka yaptıkları kıyım ve insanların dinlerini yok ettikleri tasviri çıkarılmaktadır.
Paylaşacağım en son kilise ise; Cizvit rahipleri tarafından 1635 yılında volkanik taşlar kullanılarak yapılmıştır. Ağırlıklı Barok tarzı kullanılan kilisenin ön cephesinde, kapının sağ ve sol taraflarında silindir benzeri yapılar bulunmaktadır. Dünyadaki üç evre; doğum-yaşam ve ölüm sembolize edilmiş.
En son şehri tepeden gözlemleyebileceğiniz El Penecillo Tepesi ve orada yer alan Hz. Meryem heykelinden bahsetmek istiyorum. Bazı kaynaklardan edinilen bilgilere göre; yerli halkın tepede dinsel törenler yaptığı ve orada bir tapınak oluşturduğu söylense de böyle bir kalıntı bulunamamıştır. İspanyollar geldiğinde, şehrin en yüksek tepesi
olması ve şehri kontrol için uygunluğu nedeniyle buraya askeri bir karargâh kurmuşlardır. Tepedeki mevcut alüminyum heykelin yapılışı 1975 yılına tekabül etmektedir. Hıristiyan rahipler tarafından yapılan ve bir Kilisede sergilenen biblo şeklindeki Hz. Meryem’den etkilenen Quitolu bir heykeltıraş tarafından yapılmıştır. Sadece burada değil, nerdeyse tüm Latin Amerika ülkelerinde; şehrin en yüksek tepesine, Hz. İsa veya Hz. Meryem heykeli dikmek şehri kutsamak açısından neredeyse bir gelenek haline gelmiştir.