TAŞIN, AŞKIN VE İNANCIN ŞEHRİ; CİZRE
TAŞIN, AŞKIN VE İNANCIN ŞEHRİ; CİZRE
Dicle’nin kıyısında,efsanelerle örülü taş sokakları, yüzyıllara meydan okuyan yapıları ve halkının belleğinde yaşayan aşk hikayeleriyle Cizre….
Burada her taş, geçmişten bir iz taşır; her köşe başı, bir destana ya da efsaneye açılır. Nuh’un gemisinden Mem u Zin’in hüzünlü aşkına, robotik bilimin temellerinin atıldığı medreselerden görkemli kalelere kadar Cizre, hem tarih hem de kültür yolculuğunun kapılarını aralar.
Şırnak iline bağlı kadim bir merkez olan Cizre; Asur, Süryani, Arap, Pers, Kürt, Selçuklu, Osmanlı gibi pek çok medeniyetin uğradığı ve izler bıraktığı topraklardır. İslam filozufu El-Cezeri gibi değerler yetiştirmiş, özellikle de Botan Beyliğine başkentlik yapmıştır.
Geçmişinde Dicle Nehri, şehir surlarının etrafında med-cezir değişimlerinde menderes çizerek, şehri bir ada haline getirmiş ve bu yüzden ada anlamına gelen “Cezire” ismi de kullanılmıştır.
Cizre’nin en önemli tarihi eserlerinden biri Ulu Camidir. İslamiyet’e geçiş sonrası, kiliseden çevrilerek 639 yılında yapılmış, daha sonra onarım geçirmiştir. Dört köşe şeklindeki minaresinin yapımı 1156 yılıdır. Ancak çok önemli bir ayrıntı vardır ki; bu da tunçtan yapılan kapı tokmağıdır. Ortalarında bir aslan başı olan karşılıklı iki ejderha figürü, birbirine bağlı olup kuyruk uçlarında kartal başı bulunmaktadır. Biri sağa diğeri sola bakarken kanatlarını ısırır durumdadırlar. Gövdeleri yılan pulu ile kaplı ve ortadan kıvrılmış durumdadır. Bu kapı tokmaklarından sağlı sollu iki tane olup, ahşap kapı ile tokmaklardan biri Türk İslam Eserleri Müzesinde sergilenmektedir. Diğeri maalesef Danimarka’ya kaçırılmıştır. Yapılış dönemi ve tokmaklardaki detaylar göz önüne alındığında El Cezeri’nin tasarımı olduğu rivayet edilmektedir.
Caminin minaresi dikdörtgen kaide üzerine yuvarlak gövdeli olarak inşa edilmiştir. Minare üzerinde tuğla ve çini süslemeler bulunmaktadır. Burası sadece ibadet değil aynı zamanda eğitim için de kullanılmıştır.
Cizre’nin kültürel belleğinde yer alan ve gerçek bir aşk hikâyesinden ilham alan “Mem u Zin” 17. Yüzyılda yaşamış Ahmed-i Hani tarafından kaleme alınmıştır. Halk arasında hala sevilerek anlatılmakta ve yaşatılmaktadır. Botan beyinin kızı Zin ile Divan katibinin oğlu Mem arasındaki aşk, onları kıskanan saray mensubu Bekir’in entrikaları
sonucu Mem’in zindana atılması ve orada ölmesiyle son bulur. Bu ayrılığa dayanamayan Zin de yaşamak istemez ve bir müddet sonra ölür. Gerçek aşk hikâyesi, Cizre beyi Emir Zeynuddin dönemine denk gelmektedir.
Bu gerçek aşkın sahipleri, Cizre’de Abdaliye Medresesindeki idare odalarının altında yer alan türbede yan yana gömülüdür. İlginç olan ise hemen yanlarına Bekir’in de mezarının eklenmiş olmasıdır. Dikdörtgen planlı Türbeye Medresenin avlusundan dokuz basamak inerek girilmektedir.
İçinde türbenin yer aldığı ve surlara bitişik olarak, Cizre bazalt taşından inşa edilen Abdaliye Medresesi ise, 1437 yılında Emir Abdal tarafından yaptırılmıştır. Dikdörtgen şeklindeki iç avlu etrafına dizilmiş odalar, öğrenci ve hocaların kaldığı hücreler ve ders verilen eyvanlardan oluşmaktaydı. Ancak günümüze sadece mescit, türbe, bir medrese hücresi, bir eyvan ve giriş ünitesi ulaşabilmiştir.
Cizre’nin ziyaret edilmesi gereken önemli noktalarından biri de “Kırmızı Medrese – Medresa Sor” olup geçmişte önemli eğitim merkezlerinden biridir. Adını yapımında kullanılan kırmızı renkli taşlardan alan Medrese, halk arasında Medresa Sor olarak anılmaktadır. Yapımı 14. Yy olup dikdörtgen planlı, tek katlı, avlulu ve iki eyvanlıdır.
Medrese mescidinin güney cephesinin ortasında ilginizi çekeceğini umduğumuz, ters kubbeli yapıda, mutasavvıf ve şair Şeyh Ahmet El Cezeri’nin türbesi bulunmaktadır. Türbe iki katlı olup alt kat mezar odasıdır. Kare planlı ve motiflerle bezeli üst katın ise toplantı odası olarak kullanıldığı düşünülmektedir.
Şehrin kimliğinin oluşmasında önemli öğelerden biri de Nuh Tufanı Efsanesidir demiştik. Tufan sonrası geminin Cudi Dağında durduğu ve buranın da Cudi Dağının doğusundaki 2114 metre yüksekliğindeki Ziyaret Tepesi olduğu söylenmektedir. Cizrede Nuh Peygamberin kabrinin olduğu söylenen Türbe de bulunmaktadır.
Cizre’nin yetiştirdiği ünlü fizikçi, robotik ve sibernetik biliminin öncüsü İsmail Ebul-iz El-Cezeri’nin türbesi de Nuh Peygamber Camii’nin bahçesindedir.
Cizre’nin en dikkat çeken tarihi eserlerinden biri de geçmişi M.Ö 4000 yıllarına dayanan ve “ Birca Belek” olarak da adlandırılan Cizre Kalesidir. Dicle Nehrinin kıyısında konumlanan ve yapım dönemleri Roma ve Bizanslılara dayanan kalenin bugünkü hali, Musul Atabekleri ve Cizre Beyleri dönemine aittir.
Cizre Kalesi ve Sur Mahallesi, tarihi taş yapılarıyla şehrin sembolleri ve aynı zamanda geçmişinin hafızasıdır. Dicle Nehrinin kıyısında konumlanan ve pek çok medeniyete ev sahipliği yapan kalenin ilk olarak Asur döneminde yapıldığı zannediliyor. En parlak dönemi; Botan Beyliği zamanıdır ve Kürt Emirliğinin merkezi olmuştur. Osmanlı- Botan çekişmeleri döneminde kısmen tahrip olan kale, dışarıdan görülebilmektedir. Tabii yaşanan çatışmalar ile de büyük zararlar gördü. Restorasyon çalışmaları devam etmekle birlikte yapılan işlemler de kalenin özgünlüğünü yitirmesine sebep olmuştur
Yapımında siyah bazalt taşları ile ona göre daha yumuşak olan kirçtaşı kullanılmış, böylece hem sağlamlık kazandırılmış hem de yaratılan kontrast sayesinde estetik katılmıştır. Kalenin içinde; medrese, zindan, sarnıç kalıntılarının izleri bulunmaktadır. Özellikle kale kapısı, mazgallı ve iç içe geçmeli olarak yapılmıştır. Kalenin eteklerinde yer alan Sur Mahallesinde, yöreye has taş evler bulunmaktadır. Kalenin yan tarafında yer alan park, yerliler tarafından büyük ilgi görmekte ve her daim kalabalık olmaktadır.
Yazımızı tarihi Pradeşte Köprüsü ve Hamidiye Kışlası ile bitirmek isteriz. Pradeşte Köprüsü, geçmişte çok önemli olup kervan yolları güzergâhında ve Dicle’nin kolu üzerinde yer almasına rağmen günümüzde kıyıda köşede kalmış durumdadır. Kesme taşlardan yapılan köprünün altından su akmasa da hala tarih akmaya devam etmektedir.
- Abdülhamit döneminde Cizre’ye tayin edilen Mustafa Paşa tarafından yaptırılan Hamidiye Kışlası binası, adliye kaymakamlık ve askeriyeye ait komuta merkezleri olarak kullanılmıştır.